"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Akif’in ideâli, Risale-i Nur’la tahakkuk etti

12 Mart 2016, Cumartesi 14:58
Merhum Mehmed Akif’in, “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı, / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı” beytiyle ifade ettiği idealini tahakkuk ettirmek Bediüzzaman’a müyesser olmuştur.

M. AKİF, RİSALE-İ NUR’U FEVKALÂDE TAKDİR VE TAHSİN ETMİŞTİ

Merhum Fetva Emini Ali Rıza ve merhum Ahmed Şirani ve merhum Şevket Efendi ve merhum Mehmed Âkif gibi insaflı, Risale-i Nur’u fevkalâde takdir ve tahsin eden o muhterem ve merhum zatların hatırı için, biz İstanbul hocalarına dostuz, onlardan gücenmeyiz. İnşaallah, bir zaman Yirminci Lem’a-i İhlâs kendini onlara okutturacak, o eski dostları da yeni dostlar yapacak.

Kardeşlerim, herkes sizin gibi sebatkâr olamaz. Perde altında Nurcuların kuvve-i mânevîyelerini kırmak için bazı hocalar vasıta oluyorlar. Aldanmayınız ve sarsılmayınız ve onlarla münakaşa etmeyiniz. 

Emirdağ Lâhikası, s. 144

***

Üstad Bediüzzaman, Kur’ân’dan başka hiçbir kitaba müracaat etmeden ve telifat zamanında yanında hiçbir kitap bulunmadan Nur risalelerini telif etmiştir. 

Merhum Mehmed Akif’in, 

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, 
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı. “ 

beytiyle ifade ettiği idealini tahakkuk ettirmek Bediüzzaman’a müyesser olmuştur. Risale-i Nur’un neşir keyfiyeti de tarihte hiçbir eserde görülmemiştir. Şöyle ki: Kur’ân hattını muhafaza etmek hizmetiyle de muvazzaf olan Risale-i Nur’un, muhakkak Kur’ân yazısıyla neşredilmesi lazımdı. Eski yazı yasak edilmiş ve matbaaları kaldırılmıştı. Bediüzzaman’ın parası, serveti yoktu; fakirdi, dünya metaıyla alakası yoktu. Risâleleri el ile yazarak çoğaltanlar da, ancak zarûri ihtiyaçlarını temin ediyorlardı. Risale-i Nur’u yazanlar, karakollara götürülüyor, işkence ve eziyetler yapılıyor, hapislere atılıyordu.

Bediüzzaman aleyhinde hükûmet eliyle yaptırılan propaganda ve tazyiklerle her tarafa dehşetler saçılıyor; ahali, Hazret-i Üstad’a yaklaşmaya, ondan din, îman dersi almaya cesareti kalmayacak derecede evhamlandırılıyordu. Vaktiyle de din adamlarının, hakîkatperestlerin, sırf dindar oldukları için darağaçlarında can vermeleri, bir korku ve yılgınlık havası meydana getirmişti. Hüküm sürmekte olan eşedd-i zulüm ve istibdad-ı mutlak içinde, ehl-i diyanet sükût-u mutlaka mahkûm edilmişti. Ne dînin hakîkatlerinden bahseden hakîki bir risale neşrettiriliyor ve ne de o hakîkatler millete ders verdiriliyordu. Bu sûretle İslâmiyet, ruhsuz bir cesed haline getirilmeye çalışılıyor, dîn-i İslâmın mahiyeti ve esaslarını ders vermek, katiyen menediliyordu.

İşte, başlangıçta pek azgın olan bu dinsizlik devri, Risale-i Nur’un umûmiyet kesb eden neşriyatıyla yıkılmış; ehl-i îmanın manevî ve maddî—bilhassa manevî—hayatına tatbik edilen istibdat zincirleri parçalanmıştır. Risale-i Nur, dinsizliğin belini kırmış ve temel taşlarını tar ü mar etmiştir. 

Evet, o zamanlar ki, dinsizliğin mukabil cephesinde Risale-i Nur şimşekler gibi parlamış ve Kur’ân-ı Hakîm’in bu nûru bütün satvet ve şevkiyle zuhur ederek perde altında neşrolunmuştur.

Tarihçe-i Hayat, s. 256

***

30 Nisan 1958 tarihli Students Voice gazetesi “İslâm Dünyasındaki Müsbet Uyanıklık” başlıklı makaleden:

Her İslâm memleketinde, İslâmiyetin hâkimiyeti için yapılan övülmeye lâyık şerefli mücadeleler anlatılıyor ve Türkiye’de yapılan mücadelelerin neticesi olarak hükûmet, din hürriyetini sıkan bağları gevşetmiştir. Mehmed Âkif materyalist milliyetçiliği takbih eden ve halk arasında taze bir heyecan verecek olan Safahat isimli eseri yazdı…

Tarihçe-i Hayat, Hariç Memleketler, s. 625

Mehmet Akif Ersoy ve Bediüzzaman Said Nursî

İstiklal Marşı’nın yazarı olmasından dolayı “Milli Şairimiz” olarak tanıdığımız Mehmet Akif, İstanbul başta olmak üzere, vatanın dört bir yanının işgal edildiği bir zamanda yazdığı şiirleriyle ümitsizliğe yer olmadığını haykırdı. Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye’de Bediüzzaman Hazretleri ve diğer ünlü din alimleriyle beraber çalıştı. İstiklal Savaşı boyunca insanlarımızı heyecana getiren yazı, şiir ve hutbeleriyle önemli katkılarda bulundu. Hayatı boyunca izzet ve şerefinden ödün vermeyerek örnek bir hayat yaşadı.

Risale-i Nur Enstitüsü tarafından hazırlanan araştırma yazısını okumak için tıklayınız:

http://www.sorularlasaidnursi.com/mehmet-akif-ersoy-ve-bediuzzaman-said-nursi/

Akif, İstiklal Marşı ve Devlet

“İstiklâl Marşı, şiir kalitesi ve söyleyiş güzelliği bakımından yeryüzündeki millî marşların hiçbirisiyle ölçülemeyecek kadar üstün ve derin mânâlı bir şiirdir. Bu marş, büyük bir milleti asırlarca ayakta tutacak kadar sağlam bir dinî ve millî inanış âbidesidir.”

Konuyla ilgili olarak Yeni Asya Yazarı İslam Yaşar'ın kaleme aldığı ''Akif, İstiklal Marşı ve Devlet'' başlıklı yazının tamamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/elif/akif-istiklal-marsi-ve-devlet_106545

İstiklal Marşı 95 yıl önce bugün kabul edilmişti

Mehmed Akif Ersoy'un yazdığı "İstiklal Marşı" 724 şiir arasından 12 Mart 1921'de Birinci TBMM tarafından "İstiklâl Marşı" olarak kabul edilmişti.

“Öyle bir marş düşünün ki bu günü en güzel şekilde anlatacak, dünü yad edecek, yarına ışık tutacak. İstiklal Marşı sıradan bir marş değil. Vatan, millet, bayrak, namus, gibi olguların duygularla dudaklarda ifadesini bulduğu bir marş” 

İstiklal Marşı'nı bir de böyle dinleyin:

724 şiir arasından seçildi

İstiklâl Marşı, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin millî marşı. Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınan bu eser, 12 Mart 1921'de Birinci TBMM tarafından "İstiklâl Marşı" olarak kabul edilmiştir.

Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Âkif Ersoy, Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine, Ankara'daki Taceddin Dergahı'nda yazdığı ve İstiklal Harbi'ni verecek olan Türk Ordusu'na hitap ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, Mehmet Âkif'in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir. 

Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı'nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil etmemiş ve İstiklâl Marşı'nın Türk Milleti'nin eseri olduğunu beyan etmiştir.

İstiklal Marşı

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hak'kın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahâdetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden nâ'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

Haber Merkezi

Okunma Sayısı: 8798
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı