"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dindarlar Arakan'ı duyuyor ama komşusunu duymuyor

16 Ocak 2018, Salı 10:42
Adıyaman Üniversitesi’ndeki görevinden 672 sayılı KHK ile ihraç edilen, Hak ve Adalet Platformu üyesi, Sosyolog Doç. Dr. Bayram Erzurumluoğlu, Hak ve Adalet Platformu tarafından 24 Eylül 2017-1 Aralık 2017 tarihleri arasında, internet yoluyla gerçekleştirilen ve OHAL'in yol açtığı mağduriyetlere mercek tutan araştırmayı değerlendirdi.

Doç. Dr. Erzurumluoğlu, arştırmaya katılanların dindar muhafazakarların seslerini duymama eğiliminden duydukları üzüntüyü ifade etmesini, "Dindarlarımız kendi arkadaşları, komşuları hatta akrabalarının çığlıklarını duymuyor. Fakat Filistin’i, Arakan’ı, Mısır’ı rahatlıkla duyabiliyorlar. Çünkü oradaki idareciler zalim, bizimkiler ise adil. Olay bu" diyerek yorumladı.

Evrensel'den Serpil İlgün'ün soruların ıyanıtlayan Doç. Dr. Erzurumluoğlu'nun açıklaması şöyle:

İnternet üzerinden yaptığınız araştırma linkinin tıklanma sayısı 7 bin 550 olmasına rağmen soruların tamamını 2 bin 173 kişi yanıtlamış. 5 binden fazla katılımcının soruları tamamlamadan ayrılmayı tercih etmesi dikkat çekici. Neden vazgeçildiği konusundaki bulgularınız ne?

Biz de çok merak ettik ve sistemde veri analizleri yaptık. Kullandığımız sistem bütün kullanıcı bilgilerini kaydediyor. Yani kişi hangi noktada katılımı bırakmışsa onu görebiliyorduk. Kullanıcıların davranışlarının analizine baktığımızda karşımıza şu çıktı; hemen bir iki soruyu yanıtladıktan sonra vazgeçenlerin sayısı 2 bin 500 kişi, geriye kalan 4 bine yakın kişi bizim istediğimiz yani mağduriyetleri ile ilgili veya içinde bulundukları psikolojik sosyal durumla ilgili soruların tamamını yanıtlamış. Ancak iş OHAL’le ilgili toplumsal tutum (raporda algılar, yargılar olarak ifade ettik) sorularına gelince en az 2 bin kişi bu soruları cevaplandırma cesaretini kendinde bulamamış. Katılımcıların genel davranış ve tutumlarında anladığımız şu oldu; bu insanlar korkmuşlar.

Korkunun esasını mağduriyetin daha da artması çekincesi mi oluşturuyor?

Katılımcılar en çok cezaevlerindeki yakınları için korkuyor. Nitekim, raporumuzu yayınladıktan sonra da bulgularımızı doğrulayan itiraflar geldi. “Hocam ben araştırmanıza üç kez katılmayı denedim ama her seferinde belli bir noktaya gelince içerideki yakınıma zulmederler, koşullarını ağırlaştırırlar diye daha ileri gitmeye cesaret edemedim, özür diliyorum” diyenler oldu.

Bir polis memuru, raporumuzda da yer alan ifadesinde şunu söylüyordu: “Ben göreve başladığımda Kızılay Meydanı’ndaki bir protestoya gittiğimde oradaki Türkiye’nin ‘ötekileri’ ‘Susma sustukça sıra sana gelecek’ diyorlardı. Ben de içimden diyordum ki, ‘İşini doğru düzgün yaparsan, kimsenin de işine karışmazsan başına ne gelecek ki?’ Ama 21 yıl sonra sıra bana da geldi. İşimi yaptığım ve kimsenin işine karışmadığım halde. O açıdan tüm ötekileri çok iyi anlamaya başladım.” Aslında bu ifadeyi ilk sosyal medyadan görünce, rapora koyabilmek için kaynağını araştırmaya başlamıştım. “KHK’lılar Platformu” adlı platform karşıma çıktı. Ben de akademik disiplin gereği kaynak gösterebilmek için KHK’lılar Platformuyla iletişim kurdum. O esnada öğrendim ki sırf o grupta 26 bin üye varmış. Buna benzer nice gruplar var. Araştırmamızı o grupta da duyurduk. Fakat 26 bin üyesi olan KHK’lılar grubundan bile linkimizi tıklama cesaretini gösteren çok az olmuş. Bu da korkunun boyutlarını göstermesi açısından dikkat çekici.

"İktidara biat eden kesimlerin klasik algısı şu; devlet hata yapmaz!"

Araştırmanız, iktidarın OHAL ve KHK rejimini savunurken kullandığı ‘OHAL’den halkın bir şikayeti yok, özgürlükler kısıtlanmadı, baskı artmadı’ şeklindeki argümanlarına da yanıtlar veriyor. Örneğin ‘OHAL’de dileyen herkes protesto eylemleri, basın açıklamalarına katılabilmektedir’ cümlesine katılımcıların yüzde 92’si katılmıyor. Yine ‘OHAL’de düşüncelerimi çekincesiz ifade edebiliyorum’ sorusu yüzde 88, ‘OHAL’de gözaltına alınma, tutuklanma korkusu duymadan evimde rahatça oturuyorum’ sorusuna yüzde 81 oranında hayır yanıtı verilmiş...

Kesinlikle. İktidarın propagandası kendi seçmen kitlesine yönelik. İktidarın bu propagandasını satın alacak Türkiye’de yüzde 35’lik bir kesim var. Neden satın alınıyor derseniz, bunlar iktidara sorgusuz biat etmiş kesimler olduğu için, iktidardan bir tehdit algılamıyorlar. İktidarın olağanüstü gücünden tehdit algılayan veya rahatsız olan, iktidarın biriktirdiği aşırı güçten hakları, özgürlükleri, iş güvencelerini tehlikede gören kesimler için bu propagandanın geçerliliği yok. İktidara biat eden kesimlerin klasik algısı şu; devlet hata yapmaz! Polis memuru örneğinde olduğu gibi, yani “Sen mutlaka bir şey yapmış olmalısın ki bu işler başına geldi” veya “İktidar neden seni işten attı da beni atmadı?” vs algısıyla hareket eden insanların iktidarla bir sorunu yok. Diğer yandan iktidara sorgulamadan itaat eden kesimlere KHK’larla sınırsız yetkiler de tanındı.

Nasıl?

Örneğin özellikle son 696 sayılı KHK’yla daha önce iktidarın kendini destekleyen kesimlere sözlü olarak verdiği sınırsız yetki, yasal hale getirildi. Sivillere cezasızlık ve o KHK’nın diğer pek çok maddesi, iktidarın ve taraftarların zihin altında yatan eylem tarzıyla ilgili tutumlarını açığa çıkardı. O kesimler kendilerini rahat ifade edebiliyorlar zaten. Onlar, iktidara olan sevdalarını veya tutkularını rahatlıkla ifade edebiliyorlar. Sıkıntı muhalif olan kesimlerin sıkıntısı. Oysa demokratik toplumlarda muhalif olanların da, taraftar olanlar kadar kendilerini serbestçe ifade etmeleri gerekiyor. Ama zaten otokratik, yani güce tapan, itaat eden veya onun himayesine sığınıp varlığını devam ettirmeye çalışan toplumlarda sorun güce itaat etmeyen kesimlerle ilgili oluyor.

Araştırmaya katılan mağdur ve mağdur yakınlarının büyük bölümü OHAL öncesinde meslek sahibi, sosyal ve ekonomik durumları iyi sayılabilecek kesimler. ‘Bir şey yapmışsındır ki bu işler başına geldi’ algısı, bu kesimler arasında nasıl oluyor da zayıflamıyor?

Buna bir de “Ülkede bu kadar zulüm varken nasıl oluyor da ülkenin yarısına yakın kısmı iktidar elitlerinin arkasında duruyorlar?” sorusunu ekleyelim. Bunun arkasında yatan temel algı şu aslında, iktidar çok ciddi bir şekilde dini söylemleri kullanarak kendisine meşruiyet alanı açtı. İktidar elitlerinde dindarlık algısı yayılıyor ama uygulamalara bakıldığı zaman genelleme yapmayayım ama önemli bir kısmı dinbazlık yapıyorlar, dindarlık değil. Söylemde dindar, eylemde dinbaz. Yani meşruiyetlerini dinden alırken, uygulamalarının referanslarını Makyavelizm’den alıyorlar, olay bu.

Geleneksel klasik İslami toplumda meşruiyete baktığımız zaman idareciye, imama, ülü’l-emre (başkan, toplum lideri vb gibi bazı sıfat ve özellikleri taşıyan kimselere) itaat edilmesi ve söylediklerine uyulmasını gerektiği inancı yaygındır. Daha eskiden de bu hakana, kağana, hana töre gereği itaat etmek şeklindeydi. Maalesef bizim gibi okumayan, araştırmayan, sorgulamayan, aklını birilerine kiralamayı bir marifet sayan toplumlarda idareci bir bakıma tanrı yerine konuyor; tanrının kararları ve uygulamaları da tartışılamaz, hikmeti de sorgulanamaz.

İtaat bahsinde, Türkiye’deki sağ muhafazakâr geleneğin alageldiği devletçi pozisyonun payı için ne söylersiniz?

Kuşkusuz önemli bir payı var. Sağ gelenekte şöyle bir klasik ifade vardır, “Büyüklerimiz bizi bizden iyi bilirler ve hakkımızı verirler.” Sağ geleneğin klasik algısının özeti budur. Böyle olduğu için sağ gelenekteki insanlar örgütsüzdür. Büyüklerine karşı, yönetenlere karşı uyanık davranmazlar, yanlış yapabilecekleri vs konusunda kesinlikle bir farkındalık geliştirmezler. Öyle olunca da mağdur edildiklerinde örgütsüz olmanın, geçmişteki o teslimiyetçi davranışların sonucu olarak yalnız kalmalarının sıkıntısını çekerler. Kendimden örnek vereyim, daha önce sorulan “Neden Hak ve Adalet Platformu’na geldiniz” sorusunu cevaplarken şöyle demiştim: Önceden herhangi bir siyasi parti, dernek, sendika üyesi değildim, bir eyleme katılıp hapse atılsam beni kimse bilmediği için “Bayram Hocaya özgürlük” diyen de olmazdı! Hiç olmazsa kendimi bilimsel olarak da ifade edebileceğim ve de başımıza bir şey gelirse, “Bayram Hocaya özgürlük” diyebilecek insanların arasında bulunmak istedim, öyle geldim!

Okunma Sayısı: 4721
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • nilay

    16.1.2018 18:27:28

    korktukları için korku en ağır ceza bence

  • selim gunduz

    16.1.2018 10:58:47

    Dindarlar komsusu olan o magdurlar icin ne demislerdi Isparka Ak Parti il baskani olan Av. Osman Zabun "zikkimin kokunu yesinler" demisti. İlahiyatci Hayrettin Kara(man) ne demisti: "Bu fetocu damgasi vurduklarimiz nefes aliyorlarsa Ak Parti hukumeti ve yoneticilerinin lutfu sayesindedirler" demisti ve buna 12400 morbeyin magdurunu da dahil ederek soylemisti islam fikih fukarasi olan bu profesor Hayrettin Kara(man). Ha o dedi de buna Ak partili siyasal islamcilar ve Ak partili nurcu kardeslerimiz itiraz etti mi? tabi ki itiraz etmediler onlar da "vatan millet ve islamiyet namina" bu fikri dahi desteklediler. Begensek de begenmesek de Muslumanlarin geldigi nokta maalesef bu.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı