"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Endülüs'den ibret almak gerek

23 Ocak 2018, Salı
Endülüs Devleti’nin acıklı sonundan kişilerin, devletlerin, ailelerin çıkaracak olduğu büyük dersler var. Kendi aralarında koltuk kavgası, lüks harcamalardan dolayı Allah rızası, ihlas kalkınca birbirlerine düşerek şehri İspanyollara savaşmadan teslim etmişler.

İspanya Notları
MEHMET ÖZKAN

İ’lay-ı Kelimetullah, tebliğ için Tarık b. Ziyad, gemilerle İspanya kıyılarını gelince gemilerini yaktırır. Askerlerine ‘Önümüzde İspanya arkanızda deniz’ diyerek 600 yıllık İslam devletinin kurulmasında muvaffak olur. Bunun sebebi, ihlası ve samimiyetindir. Allah muzaffer etmiş. Ve buranın halkı da Müslümanların adaletini, halka iyi davranmalarını görmüş ve bundan dolayı onlar da İslam ordusuna yardım etmişlerdir.

Biz de ailemiz ile Endülüs devletini yerinde tanımak ve müşahede etmek için Paris’te Yeni Asya Risale-i Nur hizmetleriyle meşgul olan Abdullah Kuşe ve ailesi ile İspanya’ya gitmek istedik. Dağıtmak için yanımıza fazla miktarda İspanyolca ve İngilizce Risale-i Nur aldık. Arabayla 1700 km yol alarak Paris’ten Madrid’e ulaştık.

Ertesi günü Madrid’de ünlü olan Sol ve Mayor Meydanlarını gezdikten sonra İspanyolların ünlü yemeklerinin teşhir edildiği ‘Mercado de san miguel’i gezdik. Ancak kalabalık ve kokudan dolayı kendimizi dışarı attık. Ardından Almudena Katedrali ve Madrid Kraliyet sarayını gördük.

Madrid’de diğer bir meşhur meydan ise ‘’İspanya Meydan’’. Bu meydanda ise Cervantes’in Don Kişot kitabındaki karakterlerden Don Kişot ve yaveri Sanço Panza’nın heykeli var.

İspanya dünyanın 2. en çok turist alan ülkesi olduğu için aşırı kalabalıktı, biz de tanıştığımız insanlara Risale-i Nurları dağıttık.

Madrid’den Sevilla’ya akşam üzeri hareket ettik. Akşam Sevilla’da kaldık. Ertesi gün sabah erken saatlerde şehri gezmeye başladık. Boğa güreşlerinin yapıldığı arenayı, eski bir deniz kulesi olan Torre der Oro‘yu gördük. Sevilla Kartedralini gezmeye giderken yolda Türk konsolosluğunu görüp kapıyı çaldık. Pazar günü olduğu için açan olmadı. Sevilla Katedrali dünyanın en büyük Gotik kilisesi ve en büyük üçüncü kilisesiymiş. Devasa bir yapıya sahip. Katedrali ve meydanı gezdikten sonra önünde kuyruk olan bir yer görüyoruz. Rehberimiz olmadığı için sorarak buranın “Real Alcazar” olduğunu öğrendik ve gezmek için sıraya girdik. Burası Moro kökenli Müslüman Krallar için inşa edilmiş kraliyet sarayı. Bahçesi ayrı, içi ayrı güzel. Saraydan çıktıktan sonra fayton ile şehir turu yaptık. Endülüs Parlamentosu ve Maria Luisa parkı içindeki Endülüs yönetim binası görülesi yerler.

Müslümanlar buraları o tarihte Avrupa’nın en yaşanılabilir, örnek şehirleri haline getirmişler. Endülüs devleti döneminde İbn Rüşd, İbn Tufeyl, Muhyiddin ibn Arabi, Zerkali gibi ilim adamları yetişmiş ve Avrupa’nın ‘Aydınlanma Çağı’na girmesine vesile olmuşlar.

Sevilla’dan sonra Cordoba’ya hareket ettik. Acele bir şekilde Kurtuba (Mezquita) Camiine gidiyoruz, çünkü burası saat 6’da kapanıyor. Bu camii hem maddi hem manevi değerlere sahip. İspanyolar tarafından içindeki sütunların bir kısmı kesilerek kiliseye çevrilmiş. Şuan 856 tane sütuna sahip. Mihrabı ise çok değerli taşlardan ve altın çivilerle yapılmış. İki defa namaz kılmak için teşebbüs ettim, ancak görevliler müsaade etmedi.

Çıktıktan sonra İbn Rüşd’ün kurduğu medresede (şu an mescit olarak kullanılıyor) namazlarımızı kıldık. Bu mescide İspanyolca Risale-i Nurları bıraktık. Cordoba’da Endülüs’ten kalma evler aynen duruyor. Sokakları çok dar. Akşam Roma köprüsü manzaralı birkaç fotoğraf çektikten sonra Endülüs’den kalma kuleyi gezdik. Akşam Granada’ya vasıl olduk. Önceden konuştuğumuz rehberimiz Cihat’la buluştuk. Rehber ilk olarak ‘Albayzin’ mahallesine götürdü. Burası Granada’nın en eski mahallesi. Hayli yokuştu ama Allah kolaylık verdi çıktık. Bu mahalleyi görünce şaşırdık. Evler, sarnıçlar, çeşmeler aynen duruyor. ‘Carmen’ diye adlandırılan evler yüksek duvarlı ve bir eve lazım olacak herşeyi içlerinde bulunduruyor. Meyva bahçesi, hatta su kuyusu bile var.

Zirveye çıkınca hepimiz şaşırdık. Karşımızda Al-Hamra sarayı bütün ihtişamıyla duruyordu.

Ardından Malikilerin yaptırdığı bir camiye gittik. “Camiler gezmek için değil, ibadet içindir” diye görüşleri olduğu için normal vakitlerde gezmek yasak. Biz de namaz kılıp çıkıyoruz ve camideki görevlilere İspanyolca Risaleleri verdik. Rehber örnek olarak bir Carmen evini gezdirdi. Rehberimiz anlattığına göre bu mahallede yaşayanlar şehir İspanyollara teslim edildikten sonra ‘Bir daha geliriz’ diye evlerinin anahtarlarını ceplerine, koyunlarına koyup saklamışlar ve gitmişler. Gidiş o gidiş bir daha dönememişler. Bundan dolayıda anahtar Granada’da sembol haline gelmiş.

Daha sonra Kristof Kolomb’un Kraliçe İsabel’e Amerika keşfini anlattığı heykele geldik. Oradan da eski bir hanı gördükten sonra Kraliçe İsabel ve eşi Fernando’nun mezarları ve Katedral’in hemen karşısındaki Yusufiye Medresesini gezdik. Burası Granada’nın ilk üniversitesi. Erkeler aşağıda, kadınlar yukarıda ders alıyormuş. Sonrasında belediye olarak değiştirilmiş.

Oradan da “Bip Rambla” meydanına gelerek 1499’da İsabel’in 80 bin kitabı yaktırdığını öğreniyoruz. Pierre Curie’nin söylediğine göre “Müslüman Endülüs’ten bize otuz kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık”.

Ardından minibüsle Al-Hamra’ya çıktık. Akıllara şaşkınlık veren bir yerdeyiz. Buraya Al-Hamra (kızıl saray) denmesinin sebebi Nasri sultanların saçlarının kızıl olması ve kızıl topraktan (kendi toprağından) yapılmış olmasından dolayıymış. Karşımaza müthiş bir bahçe çıkıyor ve halen ekim-dikim yapılan tarlalar var. İlk önce yazlık saray olarak yapılmış Cennet’ül Arif’i geziyoruz. Ardından El-Medine, Şeriat kapısı ve Carlos’un karısı için yaptırdığı sarayı gördük. Burası adeta dantel gibi işlenmiş. Muhammed İbnü’l-Ahmer, Granada’yı fethedince halk “galip” nidalarıyla karşılamış. O da sarayın heryerine “Allah’tan başka galip yoktur” yazısını yazdırmış. Meşveret, mahkeme, adalet, taht salonlarını gördük. Her birini gezerken ‘artık bundan daha güzel bir salon olamaz’ derken hepsinin ayrı ayrı güzellikleriyle karşılaştık. Rehber, Al-Hamra’nın matematik ölçüleriyle yapıldığını anlattı. İbn Zamrak bu saraya en çok şiir bırakan kişiymiş. Ardından aslanlı avluya çıktık. Bu sarayda çeşmeler insan hayatını anlatıyor, hepsi ortada toplanıyor, mahşer salonu olarak. Şehzadelerin sünnet odasını gördükten sonra saraydan çıkıyoruz. Dünya ülkelerinden gelenler bu sarayın işçiliği, ihtişamı, sanatı karşısında hayranlıklarını gizleyemiyorlardı.

Endülüs Devleti’nin acıklı sonundan kişilerin, devletlerin, ailelerin çıkaracak olduğu büyük dersler var. Kendi aralarında koltuk kavgası, lüks harcamalardan dolayı Allah rızası, ihlas kalkınca birbirlerine düşerek şehri İspanyollara savaşmadan teslim etmişler. Hatta “Arabın iç çekişi” diye bilinen bir yer var. Son sultan şehri savaşmadan teslim edince, dizlerinin üstüne çöküp ağlamış. Annesi de “Erkek gibi şehri savunmadın, şimdi oturup hanım gibi ağla” demiş.

Granada’da her tanıştığımız kişiye Risale-i Nur verdik. Rehberimize de İspanyolca ve Türkçe Risale-i Nurları fazlaca bırakarak geri dönüş için Paris’e doğru hareket ettik. İspanya’dan, tıpkı Endülüs Müslümanlarının dönemindeki gibi İslamiyetin yaşandığı günleri görmek duasıyla ayrıldık.

Okunma Sayısı: 3905
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı