Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), 16 Nisan referandumuyla ilgili açıkladığı nihaî raporunda da oylamanın eşit olmayan şartlar altında yapıldığı yönündeki ilk değerlendirmesine sadık kaldı ve seçmenlere tarafsız bilgi sunulmadığı yönündeki eleştirilerini tekrarladı.
AKPM’nin Pazartesi günü onaylanan nihaî raporunda, “Türkiye’de halihazırda mevcut anayasa ve ilgili kanunî düzenlemelerle sınırlandırılmış olan ifade, toplanma ve örgütlenme gibi temel haklar, olağanüstü hal (OHAL) döneminde kullanılan olağanüstü yetkilerle daha da kısıtlanmış ve bu da demokratik bir referandumun yapılmasını olumsuz etkilemiştir” denildi.
AKPM, nihaî raporunda da referandumun hemen ertesinde açıkladığı ön raporunda olduğu gibi, sürecin “eşit şartlara sahip olmayan bir ortamda gerçekleştiği ve kampanyanın iki tarafının eşit olanaklara sahip olmadığı” değerlendirmesine yer verdi.
Raporda, “Binlerce kişinin görevden ihraç edilmesi ya da tutuklanması, siyasî ortamı da olumsuz etkilemiştir. Haberlerde ağırlık olarak ‘evet’ kampanyasına yer verilmesi ve basın organları üzerindeki kısıtlamalar, seçmenlerin çoğulcu görüşlere erişimini azaltmıştır. Her ne kadar referandumun teknik yönleri iyi idare edilmiş ve halk oylaması düzenli bir şekilde yapılmış olsa da sayım sırasında mühürsüz oyların geçerli kabul edilme kararı güvenliği artırıcı önemli bir önlemi ortadan kaldırmış ve muhalefetin itirazlarına neden olmuştur” denildi.
Çavuşoğlu’nun sözleri “esefle karşılandı”
Rapora son anda eklenen bir değişiklikle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun AKPM heyetine yönelik sözlerinin “esefle karşılandığı” belirtildi. Referandum için Türkiye’ye gelen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı (AGİT) Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu (DKİHB) ile AKPM üyeleri, yayınladıkları ilk raporda da referandum sürecine yönelik benzer eleştiriler dile getirmişti. Erdoğan da AGİT ve AKPM üyelerine “haddinizi bilin” demiş ve bu tarz “siyasî içerikli raporları ne görürüz, ne duyarız, ne biliriz” diye konuşmuştu. Dışişleri Bakanlığı da heyeti “önyargıyla hareket etmekle” suçlamıştı.