15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL uygulamalarına dikkat çeken M. Şükrü Hanioğlu, olağanüstülüğün olağanlaşmamasını ve olağana yönelimin gerekliliğini vurguladı.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL uygulamalarına Sabah Gazetesi’ndeki 19 Şubat tarihli yazısında dikkat çeken M.Şükrü Hanioğlu, olağanüstülüğün olağanlaşmamasını ve olağana yönelimin gerekliliğini vurguladı.
Hanioğlu, “Türkiye, kanlı 15 Temmuz kalkışması akabinde haklı olarak ortaya koyduğu refleksler sonrasında, bu cazibeye kapılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Burada düşülmemesi gereken tuzak ufkumuzu “tehdidi önlemek” ile sınırlandırmamızdır. Zikredilen kapalı yapının tehdidinin izalesi Türkiye’nin öncelikli sorunudur. Ama son tahlilde, Türkiye’nin “gelecek tasavvur”u bu yapının olmadığı bir toplumun yaratılmasına indirgenemez. Bu nedenle Türkiye “olağanüstü”yü “olağanlaştırmak” ve onu “düzen” haline getirmek yerine “olağan”a yönelmek zorundadır. “Olağan” ise katılımcı demokrasinin geliştirildiği, sivil toplumun güçlendiği, her türlü muhalefetin var olduğu ve kimlik ve inançların özgürce yaşandığı bir toplumdur” dedi.
Muhalefet ‘vatan hainliği’ ile özdeşleştirilmemeli
Her türlü muhalefeti “vatan hainliği” ile özdeşleştirme, akademi, basın ve siyasette bu temelde tasfiyeler yapmanın son derece olumsuz neticeler doğurduğunu ortaya koymaktadır diyen Hanioğlu, “Bu hedef göz önüne alındığında “olağanüstük”ü doğuran nedenlerin ortadan kaldırılması için çaba gösterilirken, her türlü muhalefeti bunlarla ilintilendirmek yolunda zorlamalardan vazgeçmek ve “olağan” eleştirileri “olağan düzende” olduğuna benzer biçimde değerlendirmek gereklidir. Dolayısıyla Türkiye “olağanüstülük”ü doğuran nedenleri, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve suçun kişiselliği ilkesinden taviz vermeksizin “olağanüstü” yollarla izale ve tecziye etme hakkını kullanırken, bunun dışında kalan muhalefeti “olağan” düzen koşulları çerçevesinde değerlendirmelidir” ifadelerini kullandı.