"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şeriattan ne anlamalıyız?

07 Temmuz 2015, Salı
Kur’an-ı Kerimin getirdiği esasları genel olarak beş bölüm içinde mütalâa etmek mümkün. Bunlardan birisi itikaddır; İmanın şartlarını içine alan akidedir. İkinci kısım ibadettir. Üçüncüsü ahlâktır. Dördüncüsü muamelâttır. Muamelât daha çok dünyayı, dünya hayatını tanzim eden kaidelerdir. Beşincisi ukubattır. Cezayı tanzim eden kaidelerdir.

KİTLELERİN İSLÂMA YÖNELMESİ HADİSESİNİN ÇOK PARTİLİ DEMOKRATİK HAYATA GEÇİLDİKTEN SONRA DİKKAT ÇEKİCİ BİR GELİŞME GÖSTERMESİ NASIL YORUMLANABİLİR?

Kitlelerin İslâma yönelmesi değil de olay, kitlelerin üstündeki baskının kaldırılması olayıdır. İşin aslına bakarsanız, o baskının olduğu devirde de kitleler Müslümanlığa iyi sahip, iyi sarılmış. Müslümanlığı unutmuş da kitleler, sonradan Müslümanlığı öğrenmeye gidiyor değildir. En zor şartlarda kişi yine namazında, abdestinde. Onu kaldıramazsınız. Kimse kaldıramamış. Kaldıramaz da zaten. Ama çok partili hayata geçtiğiniz zaman, ağırlıklar değişiyor. Milletin ağırlık olduğu bir dönemde milletin maneviyatına sahip çıkması, tabiî oluyor. Baskılar kalkıyor üzerinden. O bakımdan da demokrasiyi fevkalâde değerli bulurum. Demokrasinin Müslümanlığa ve dindarlığa sadece yararı vardır. Çünkü, kişi kendisini savunabilme imkânlarına sahiptir. “Arkadaş, benim hakkım bu” diyebilme imkânlarına sahiptir. Sessiz milyonların yerini sesli milyonlar alıyor. Kapanan hak arama yolları açılıyor. Zulme uğrayan, hakları elinden alınan veya haklarının üstüne oturulan kişinin, Allah’a güvenerek, Allah’a dayanarak müracaat edebileceği, başvurabileceği başka kapılar açılıyor. Hacet kapıları açılıyor.

İSLÂMÎ UYANIŞIN BİLHASSA GENÇLİK ARASINDA GÖRÜLMESİNİ NASIL YORUMLARSINIZ?

Zaman zaman gençliğin kendisini arayış ihtiyacı duyduğu, bir gerçektir. Gençlik dediğimiz zaman, sadece üniversitedeki gençliği nazar-ı dikkate almayın. Çünkü, üniversite çağındaki, 18-24 yaşlarındaki gençlerimizin ancak yüzde onu üniversitelere gidebiliyor. Daha yüzde doksan var. Bu yüzde doksan aileden Müslümanlığı öğrenerek geliyor. Kendisi başka eğitim görmemişse. Okullardan falan geçmemişse. Bunun hemen hemen tüme yakını ilkokul mezunu. Önemli bir kısmı ortaokul ve lise mezunu. Gayet tabiî, bu memleketin çocuklarıdır. Bu milletin çocuklarıdır. Onların dinlerine sahip çıkmaları kadar tabiî birşey olamaz. Camiler genç insanlarla dolu. Sevinilecek birşeydir. İslâmın icaplarına daha çok sarılma ihtiyacını gençlerimizin duymuş olması, geleceğimizin teminatıdır. Geleceğimiz bakımından çok önemli bir olaydır. Üniversitelerde, yüksek okullarda da varsa—ki vardır, eskiden beri vardır—bunu da çok iyi bir işaret sayarım. Nihayet, bu milletin çocuklarının kendi dinlerinin icaplarına uymalarını yadırgamanın mânâsını anlamam. Uymaları tabiîdir de, uymalarını yadırgamak, bence, izahı kabil olmayan bir durumdur.

BEDİÜZZAMAN’IN “ESKİ HAL MUHAL. YA YENİ HAL, YA İZMİHLAL. KENDİSİ İSLÂM, MİLLET-İ HÂKİMESİ İSLÂM. ÜSSÜ’L-ESAS-I SİYASETİ DE ŞU DÜSTURDUR: BU DEVLETİN DİNİ, DİN-İ İSLÂMDIR. ŞU ESASI VİKAYE ETMEK VAZİFEMİZDİR. ÇÜNKÜ MİLLETİMİZİN MAYE-İ HAYATİYESİDİR” SÖZLERİNİ NASIL DEĞERLENDİRİRSİNİZ?

İslâm yüzde 99,9’u Müslüman olan milletimizin hayat suyudur. Maye-i hayatiyesidir” dediği. Bunun değerini maddî ölçüler içerisinde tarif etmek mümkün değildir. Esasen manevî ölçüleri kâfi miktarda yüksektir. İslâmiyeti hakkıyla bilip, hakkıyla onun esaslarına uymak, bir topluluk için çok büyük kudret kaynağıdır. İslâmiyet adaletin, barışın, sulhun, sükûnun, iyiliğin, güzelliğin temel ilkelerini tümüyle getirmiştir. İslâmiyet hem dünyayı tanzim etmiştir, hem âhireti. Bizim akidemize göre, dünya fânîdir. Âhiret bâkîdir. Beka burada değildir. Burası bir imtihan yeridir. İslâmî inançlara sahip insanlar, Müslümanlar, İslâmın değerini öve öve bitiremezler.

İRTİCA KAMPANYASINDA DEVAMLI OLARAK SÖZÜ EDİLEN BİR “ŞERİAT DEVLETİ ÖZLEMİ” İDDİASI VAR. ŞERİAT DEVLETİ DENİNCE DE, HEMEN İRAN VE SUUDÎ ARABİSTAN GİBİ ÜLKELER ÖRNEK GÖSTERİLİYOR. OYSA SİZ “İSLÂMIN GETİRDİĞİ ANA KAİDELERLE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN ANAYASA DEVLETİNİN KAİDELERİ ARASINDA ÇELİŞKİ YOKTUR. İSLÂMIN TEMEL KAİDELERİ, EMİRLERİ, NEHİYLERİ, İNSANLIĞA GÖSTERDİĞİ İSTİKAMET, DEMOKRASİNİN GÖSTERDİĞİ İSTİKAMET İLE TEMELDE BİRLEŞİKTİR” DİYORSUNUZ BU ÇERÇEVEDE, “ŞERİAT DEVLETİ” DENİNCE NE ANLAMAK LÂZIM?

Şeriat devletini bir vuzuha kavuşturmakta zorluk var. Sadece konuya girebilmek bakımından söylüyorum. Siz de tartıştınız; dârü’l harb, dârü’l-İslâm kavramları var. Kur’ân-ı Kerîmin Maide Sûresinde “Eğer Kur’ân’ın getirdiği emirler cari değilse, yürürlükte değilse, devlet idaresine hâkim değilse, o ülke dârü’l-harbdir, İslâm ülkesi sayılamaz” şeklinde tefsir edilebilecek hükümler var. Buradan hareketle, “Dârü’l-İslâm nasıl olmalıdır?”a gelebiliriz. Bu belki şeriat devleti tabirinden daha önemli.

Kur’ân-ı Kerîm’in getirdiği esasları belki genel olarak beş bölüm içinde mütalâa etmek mümkün. Bunlardan birisi itikaddır. Allah’ın birligine, âhirete, gaybe, kitaplara, meleklere, daha önceki peygamberlere, Hz. Peygamberin son peygamber olduğuna, kadere inanmak gibi. Bunlar imanın şartlarını içine alan akidedir. Esasen bu akide, inanç dediğimiz kısım yoksa, ondan sonraki kısımlarının yürümesi mümkün değildir. İkinci kısım ibadettir. Namaz kılmak, hacca gitmek, oruç tutmak, zekât vermek şeklinde sıralanan ibadetlerdir. Hepsini teker teker söylemiyorum. Genel itibarıyla söylüyorum. Üçüncüsü ahlâktır. Dördüncüsü muamelâttır. Muamelât daha çok dünyayı, dünya hayatını tanzim eden kaidelerdir. Beşincisi ukubattır. Cezayı tanzim eden kaidelerdir.

Şimdi, Osmanlı İmparatorluğu da dahil, bu beş bölümde sayılan esasların beşine de, devlet olarak söylüyorum, tümüyle uyulabildiği zamanlar olmuştur; uyulmadığı zamanlar olmuştur. Ama zaten birinci, ikinci ve üçüncü bölümler, itikad, ibadet ve ahlâk kısımları devletin karışabileceği birşey değildir. Devlet karışmaya kalkarsa, itikad, ibadet ve ahlâk kısmına karışamaz. İtikad kişinin kendi işidir, vicdan işidir. Vicdana devlet giremez.

Türkiye Cumhuriyetindeki vaziyet şudur: İtikad kısmına karışılamaz, ibadet kısmına karışılamaz. Gerçi ibadete karışmaya kalkışılabilir. Ama bugün öyle bir durum yok. Arada bir de olsa birtakım zorlamalar yapılıyor, Kur’ân’a dair kitaplar okuyan insanlar, mevlid okuyanlar “Âyin yapıyorlar” diye toplanıyor, eziyet ediliyor. Bunlar yanlıştır. Ama onun dışında namaz kılmaya filan karışan yok. Karışılması da artık mümkün değildir. Belki namaz kılanlara şöyle veya böyle bakan vardır. Kılanlardan da kılmayanlara öyle bakanlar olabilir. Ama bunlar rahatsız edici sınırlarda değildir. Bunlar din ve vicdan hürriyetini teşkil ediyor.

Ahlâkta da çok fazla zorluk görmüyorum. Çünkü Türkiye’de ahlâk prensipleri yüzde sekseni, yüzde doksanıyla İslâmî kaidelere dayanır. Kişi, Kur’ân’ın getirdiği ahlâkı bilerek veya bilmeyerek, babasından, anasından, ecdadından kalan göreneklere göre yaşar. Muamelât kısmına geldiğiniz zaman, temizlikten yiyecek içeceğe kadar getirilen emirler ve nehiyler vardır. Günlük hayatın manevî ve maddî tarafına getirilen ölçülerin bir kısmı, kanunlarla tanzim edilmiştir. Kur’ân’daki esaslarla değil, kanunlarla tanzim edilmiştir. Bu kanunlar genellikle Ticaret Kanunudur. Borçlar Kanunudur, mirasa müteallik hususlardır, Medenî Kanundur. Bu kanunlar daha çok Batıdan alınmış kanunlardır. Burada başlıyor mesele. Beşinci kısım ise cezaya ait hususlardır ki, bunu fıkıh tanzim ederdi, şimdi ceza kanunları tanzim ediyor. Bu da Batıdan alınmıştır.

Eğer şeriat devleti deniyorsa, denecekse, şeriat devletinden ne kastedilmek gerekir deniyorsa, beş bölüm içerisinde saydığımız Kur’ân’ın getirdiği emirleri, İslâmî esasları tümüyle uygulayan devlet anlaşılması lâzım. Laik devlete döndüğünüz zaman—burada laikliğin başladığı ve bittiği yerleri bilebilmek bakımından söylüyorum—laik devlet bunlardan birinci, ikinci ve üçüncüyü hak olarak, din ve vicdan hürriyeti olarak tanıyor. Dördüncü ve beşinci kısmına karışıyor.

Şeriat devleti özlemi hadisesi buradan başlıyor. 

Şeriat devleti özleminden kasıt: “Ceza Kanunundan Ticaret Kanununa kadar, Batıdan alınmış bulunan bütün kanunları atalım ve bunun yerine Kur’ân’ın getirdiği hükümleri kullanalım. Muamelât ve ukubatta.” Bunun istenmesi hadisesidir. Aslına bakarsanız, dördüncü ve beşinci bölüm diye söylediğim bölümlerde herşey kanunla tanzim edilmemiştir. Kanunla tanzim edilmeyen birtakım hususlar vardır ki, oralarda İslâmî inanışlar ve Kur’ân’ın getirdiği hususlar caridir. Meselâ domuz eti haramdır. Müslüman içki içmez. İçkiye kanun yasak getirmemiştir de, din getirmiştir. Burada bir karma durum hâsıl oluyor. 

Benim söylediğim şu: Bir hukuk devletinin getirdiği temel ilkeler var. Beşinci kısımda cezalar dediğimiz hadisede adalet var. Adaleti hukuk devletinin anlayışı ile İslâmın anlayışı arasında fark yoktur. Büyük ve temel hakları İslâmın anlayışı ile İnsan Hakları Beyannamesinin anlayışı arasında çok az fark vardır. Bu gibi temelde birleşmeler var. Kanunların dahi, hangi memleketin, hangi milletin kanunlarından alınmış olursa olsun, temel ilkelerinin İslâmdan temel ilke olarak çok ayrıldığını sanmıyorum. Muamelât kısmında vardır. Miras hukukunda, Medenî Kanunda, diğer birtakım kanunlarda vardır. Meselâ taaddüd-i zevcat, birden fazla kadınla evlenmek İslâmın zorladığı birşey değildir. Tecviz ettiği birşeydir. 

Dediğim gibi, bütün mesele gelip dayanıyor muamelât ve ukubata. Miras hukuku, medenî hukuk, borçlar hukuku ve ceza hukuku. Bunlarda İslâmî düzen ne getiriyor? Bugün Türkiye’nin yaşadığı düzen nedir? Karşılaştırmak lâzım. Yorum yapmadan karşılaştırmak lâzım.

Gençlerin dinlerine sahip çıkmaları kadar tabiî birşey olamaz. İslâmın icaplarına daha çok sarılma ihtiyacını gençlerin duymuş olması, geleceğimizin teminatıdır. Bu milletin çocuklarının kendi dinlerinin icaplarına uymalarını yadırgamanın mânâsını anlamam. Uymaları tabiîdir de, uymalarını yadırgamak, bence, izahı kabil olmayan bir durumdur.

Kazım Güleçyüz / [email protected]

Okunma Sayısı: 4295
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı