"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üç elmas kılıç

29 Aralık 2010, Çarşamba
Üç elmas kılıcı elde etmek lâzımdır. Birincisi muhabbet-i millî, ikincisi ittihat, üçüncüsü maariftir.

İstibdadın ve zaman-ı mazinin seyyiâtı din ve şeriatı lekedar etmemek için, meşrûtiyeti şeriat libasıyla göstermek ve tatbik etmek zarurîdir. Hulefa-i Raşidînin ve Ömer bin Abdülaziz’in zamanlarını taklit edebiliriz.
Eğer denilse ki: “Onlardaki saffet ve ahlâk-ı hasene bizde yoktur ki, taklit mümkün ola!”
Ben derim: Meyl-i terakkînin ikazıyla bizdeki tenebbüh-i efkâr ve telâhuk-i efkârdan hâsıl olan tekemmül-i mebadi ve ihata-i medeniyet bu saffet ve ahlâkın yerini tutar. Düvel-i ecnebiyenin adaleti bu cevabı ispat eder. Medeniyet-i İslâmiyenin medeniyet-i hâzıradan farkı, yalnız menahî ve rezâil ve esaret-i nefisten mendir. Hem de kamet-i merdane-i istidad-ı millîmize kadınların libası gibi süslü sefahat ve hevesat yakışmıyor. Zira, bir erkek bir kadının kametinden istihsan ettiği libası giyse rezil olur ve bilâkis…
Elhâsıl: Çürük olan mesavi-i medeniyeti hudud-i hürriyet ve medeniyetimize girmekten seyf-i şeriat ile yasak edeceğiz; tâ ki medeniyetimiz bu âb-ı hayat-ı şeriat ile gençliğini ebedîleştirsin. Eğer medeniyet-i İslâmiye bir cism-i nâmî olsa, şeriat deveran-ı demi ve diyanet de hararet-i gariziyesi olacaktır. Hem de, Şeriat-ı Garra, kelâm-ı ezelîden geldiğinden ebede gidecektir.
Maruf umum enbiyanın memalik-i Osmaniyeden zuhuru, kader-i İlâhînin bir işaret ve remzidir ki, bu insanların makine-i tekemmülâtlarının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Rumeli çiçekleri ziya-i diyanetle neşvünema bulacaktır.
Binaenaleyh, her bir mü’min i’lâ-i kelimetullaha mükelleftir. Ve bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakkî etmektir. Ve a’dâ-i terakkiye karşı herkes cihada mükelleftir. Ve en büyük düşman, gayr-i mahsus ve dâhilî düşmandır. O da üç büyük müthiş düşmandır: Birincisi fakr, ikincisi cehil, üçüncüsü ihtilâftır. Bu üç düşmana cihad etmeye dinen mükellefiz.
Üç elmas kılıcı elde etmek lâzımdır. Birincisi muhabbet-i millî, ikincisi ittihat, üçüncüsü maariftir. Cihad-ı hariciyeyi İslâmiyetin hakaik-ı ulviyesinin berahin-i kàtıasının elmas kılıçlarına havale edeceğiz. Bu zamanın cihadı, muhabbet ve tahabbüpledir, tahvif ile değildir.
“Velâ tecessesû / Birbirinizin gizli hallerini ve kusurlarını araştırmayın.” (Hucurat: 12) nass-ı celîlin muhalefetiyle, hafiye havfıyla kimse hakkıyla iktidarını sarf edemezdi. Ve âyetin nısf-ı âhiri: “Birbirinizi gıybet de etmeyin.” (Hucurat: 12) Gazeteler muhalefet ederek, eski hafiyeler gibi, herkesin fikrine bir ıztırap ve tereddüt ilka etmiştir. Amma vâesefâ, ifrata müstait olanlar tefrite de kabil oluyor.
Ey ulema, size hitap ediyorum! Şöyle ki:
Her zamanda âlimler, ümera-i müstebideyi takliden her bir âlim kendi fikrini herkese kabul ettirmekle bir nevî istibdat gibi yapıyordu. Şimdi meşrûtiyettir; hâkim, şahs-ı mütehakkim değil, belki meşveretin ruhu olan efkâr-ı ammedir. Siz de ilimde bir nev'î meşrûtiyeti takip ediniz. Zira istibdat hâsılât-ı terakkiyi istihlâk ile insanları mazi tarafına döndürüyor.
İstibdat istikbale istidbar ediyor. Katre katre su, müteferrik kalsa kuruyor, tecemmu etse bir havz-ı âb-ı hayat oluyor.
Bunu da ilâveten söylüyorum ki: Sırf maneviyat, atlamaya benzer; teâvün-i kuvvet tesirsizdir; bin ve bir, ikisi bir. Amma maneviyatın mebadisi maddiyattan olduğundan, büyük taşı kaldırmaya benzer, teavün ve tedavül-i efkâra muhtaçtır. Böyle makamlarda “Bir bütün için geçerli olan hüküm, her fert için geçerli olmaz” denilir. Avrupa, bu sırra ve sırr-ı taksim-i a’mâl esâsına binaen, o harikulâde terakkiyatı ve maarifi tesis eylemişler.
Hem de efkâr-ı âmme meşverette feverân etse, hâr u haşak makamında olan bazı akaid-i batıla ve fırak-ı dâllenin bid’atları–-ki, umum ehl-i İslâm’ı dağdar-ı teessüf etmiş–-ve daha çok seyyiatın sahiplerinin taassup veya dikkatsizlikle hâsıl olan cehl-i mürekkebin menşe-i galatlarının beyanıyla izale ederek, safî ve berrak hakaik-ı İslâmiyeyi bütün efkâr ve kulûba icra ve isâle edecektir.
Eski Said Dönemi Eserleri, s. 43

LÜGATÇE

maarif: Eğitim,  öğretim.
tekemmül-i mebadi: Güzel, mükemmel başlangıç.
cism-i nâmî: Büyüyen, yetişen cisim, beden.
deveran-ı dem: Kan dolaşımı.
tahvif: Korkutma.
istihlâk: Tüketme.
istidbar: Yüz çevirme, arka dönme.
hâr u haşak: Diken ve çer çöp.
Okunma Sayısı: 2188
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ahmet aydın

    29.12.2010 00:00:00

    abi Allah ebeden razı olsun.çok güzel olmuş.ancak lugatçe yi biraz daha ayrıntılı hazırlarsanız sevinirim.Allah CC yardımcınız olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı