"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Arap Baharı’nda son hava durumu

09 Ekim 2011, Pazar
ELLİ-ALTMIŞ yıl süren kesif bir diktatörlük kışından sonra kendi baharlarını yaşamaya başlayan Arap halkları için son hava durumu nasıl? Bu soruyu Arap devrimcileri sürekli sorma gereğini hissediyor.
Süreç içinde yaşamakta oldukları sıkıntılar, eski rejimin kalıntılarının hala egemenliklerini sürdürmek için araya sokmaya çalıştıkları hileler, süreç içinde yaşanan hayal kırıklıkları, baharın yalancı bir bahar olduğu duygusunu zaman zaman yaşatıyor.
Gerçekten, özellikle Mısır’da, Mübarek’in gitmesinden sonra henüz Tahrir meydanında hayali kurulan bir çok şey elde edilmiş değil. Askerin devrim sürecinde rejim yanlısı olmakta direnmeyen ve devrimcilerin paralelinde konumlanan tavrının bedelini sürekli bir askeri vesayet olarak ödetme ihtimali hiç de azımsanacak bir ihtimal değil. Seçim sürecini halen istediği gibi asker yönetiyor. 28 Kasım’da başlayacak olan ve üç ayrı bölgede üç ayrı zamanda gerçekleşecek olan seçimin bu haliyle yapılması tamamen askeri düzen tarafından kararlaştırılıyor ve bunun ne kadar demokratik bir iradenin tecellisini sağlayacağında herkesin kuşkusu var. Neredeyse üç aya yayılacak bir seçime şaibe karışmaması neredeyse imkansız. Askerin ekonomik iştirakleri ise ayrı ama çok önemli bir konu.
Bütün bunlar devrimcilerde zaman zaman hayal kırıklıkları yaratıyor ve geleceğe dair karamsar kılabiliyor. O kadar ki yapılanların neresinin devrim olduğu sorusu sıkça sorulmaya başlanıyor. Buna mukabil bütün bu tartışmaların özgürce yapılabiliyor olduğu ve bunların üstüne bir gelecek inşa etmenin imkanlarının arandığı bir aşamada olduğunun herkes bilincinde. Bu da devrimin tahakkuk etmiş olduğunu yeterince hatırlatan bir gerçek. Devrim bir gecede olup biten bir hadise değil, bir süreçtir.
Arap devrimlerinin kendine özgü bir tabiatı var, bu onun devrim niteliğini başkalarıyla karşılaştırırken sorular üretebiliyor. Ama anlaşılması gereken bir şey de bilinen tarihsel devrimlerin de hiç birinin herşeyi bir gecede değiştirmiş olmadığıdır. Devrim niteliğindeki olaylar hakkındaki imgeler o devrimlerin gerçeklerinden çok daha ideal tablolar kurar. Bu çok doğal bir hatırlama veya tarihsel olayları soyutlama biçimidir. Fransız Devrimi’nin, mesela, hemen akabinde gerçekleşen kıyımları yaşayanlar devrim sürecini sonradan Devrim’e atfedilen ideal özelliklerden çok daha farklı olarak, muhtemelen vahşi gerçekleriyle, ihanetleriyle, acılarıyla, hayalkırıklıkları ve pişmanlıklarıyla yaşamıştır. Aynı şekilde diğer devrimlere de bakılabilir. Arap devrimleri ise henüz içinden geçmekte olduğumuz bir süreçtir. Bu sürecin şimdi bile elde bir müktesebatı sayılamayacak kadar çoktur.
İki gündür İstanbul’da koordinatörlüğünü Doç. Dr. İbrahim Kalın’ın yaptığı Kamu Diplomasisi ile Georgtown Üniversitesinden John Esposito’nun ortaklaşa düzenledikleri “Diktatörlükten Demokrasiye Geçiş” başlıklı bir çalıştayda Arap Baharının son hava durumu ve gelecek durum perspektifleri beyin fırtınaları şeklinde ele alındı. Çalıştaya başta Mısır ve Tunus olmak üzere bir çok Arap ülkesinden çok önemli isimler davetliydi. Mısır’dan Fehmi Huveydi, Nadia Mustafa ve başkanlık yarışının en önemli adaylarından Abdulmunim Ebulfutuh ile Tunus’tan Raşid Gannuşi ve çok sayıda siyasetçi, gazeteci ve entelektüel katılımcı devrim sürecinin mevcut durumunu ve geleceğini tahlil ettiler.
Devrim süreci hakkındaki karamsar yorumların yüksek beklentilere dayanıyor olması mümkün ama daha ziyade değişimi takdir edemeyen, varolan değişimin arkasında hep başka güçlerin parmağını arayan bir siyasi kinizmle malul. Bu tür yaklaşımların iyimserlik aleyhindeki söylemleri ise aslında kadercilik ve teslimiyetten, hatta bir yerde devrimin arkasında varsaydıkları mevhum odaklara olağanüstü güçler vehmetmekten başka bir işe yaramıyor. (...)
İbrahim Kalın’ın Bosna-Hersek Başmüftüsü Mustafa Çeriç’ten iyimserlik üzerine aktardığı bir anekdot bu mevzuyu kapatacak cinstendi. Çeriç, Martin Luther’in “Bir rüyam var” demek yerine serzenişte bulunan, alabildiğine asabi, şekvacı ve karamsar bir yaklaşım benimsediğini düşünmeye davet etmiş. O taktirde Luther’in yaptıklarının onda birini bile yapabileceğini tasavvur edebilir misiniz?
Arap Baharı hiç bir şey yapmadıysa bile toplumun bir şeyler isteyebileceğine, istediğinde bunu gerçekleştirebileceğine dair inancı diriltmiştir. Bu, Devrim’in elde bir müktesebatıdır.
Bundan sonrası tabii ki süreç işidir, bu sürecin başarılı bir biçimde yönetilebilmesi ve bu süreci rayından saptırmak isteyeceklere karşı uyanık olunabilmesi meselesidir.
Yasin Aktay, Yeni Şafak, 8 Ekim 2011
Okunma Sayısı: 1390
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı