"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şeyh San’an tepesinde Risale-i Nur sesleri

15 Şubat 2012, Çarşamba
Bundan 100 küsur sene önce tıpkı Bediüzzaman’ın yaptığı gibi biz de Tiflis'teki Şeyh San'an Tepesine çıkıp, onun âlem-i İslâm hakkındaki müjdelerini yad ederek, o nurlu sese 100 yıl sonrasından kulak kabarttık…
 Şeyh San’an Tepesi’nde Bediüzzaman’ın müjdeleri yankılanıyor
 
TİFLİS BİZİ SOĞUK KARŞILADI
Gecenin karanlığında vardığımız Tiflis bizi kar ve tipiyle karşıladı. Bütün şehir bembeyaz karlar altında ve göz gözü görmeyecek bir vaziyetteydi. Daha önceden internet üzerinden yer ayırttığımız Old Town Hostel’e gitmek için ise taksi tutmak durumundaydık. Normal şartlar altında Tiflis’te şehrin bir ucundan bir ucuna 5 Lari fiyat vererek gitmek mümkün. Bu arada 1 Türk Lirası yaklaşık olarak 0.96 Gürcü Larisi (GEL) ediyor… Yani Lira ve Lari neredeyse başa baş değerde ama Gürcü parası 4 kuruş kadar daha değerli… Benzinin litresi bu ülkede 2.10 Lari civarında… Yani Türkiye’dekinin yarısı kadar daha ucuz… Bu bakımdan taksicinin pek de uzak olmayan şehir merkezinde bulunan otelimize bizi götürmesi için 5 Lari ücret yeterli olacakken, hem gece hem karlı olması ve etrafta da başka seçenek bulunmaması sebebiyle 15 Larilik bir ücret ile ancak otelimize gidebileceğimizi öğreniyoruz. Başa gelen çekilir diyerek Tiflis’in merkezindeki Leselidze caddesi üzerindeki Khodasheni sokağında bulunan şirin mekânımıza dinlenmek üzere gidiyoruz. Tiflis’te ve Erivan’da bildiğimiz anlamda otellerin yanı sıra, bizim tercih ettiğimiz gibi misafirhane tarzında hosteller de bulmak mümkün. Burada sistem şu şekilde işliyor… 6 kişilik yatakhanelerde, ranza sistemiyle yatıyorsunuz. Her müşterinin kilitli bir dolabı var. Yatakhanede sizin gibi tek başına seyahat eden başka ülkelerden seyyahlar oluyor. Günlük 15-20 lira arasında değişen yatak ücretleri ödeyerek temiz ve sıcak bir uyku çekebiliyorsunuz. Banyo ve lavabo ise ortak… Bu hosteller size wi-fi internet imkânı bile sunuyor. En güzel yönleri ise ucuzluğu, temizliği ve hostel işletmenlerinin güler yüzlülüğü… Old Town Hostel’in bulunduğu Leselidze Caddesi’nden sola doğru yürürseniz büyük Özgürlük Meydanı’na sağa doğru yürürseniz ise Tiflis’in kalbi olan eski şehrin merkezine varıyorsunuz.
TİFLİS’İN KARANLIK SOKAKLARINDA TEK BAŞINA
Odamıza çıkıp uyumadan önce Tiflis’in parke taşlı ama şu sıralar karla kaplı caddelerinde 5-10 dakikalık bir yürüyüş yapalım diyoruz. Bu saatlerde tek başına yürümek her ne kadar tehlikeli olabilirse de, Tiflis’in kara kıştan dolayı sessiz ve karanlık caddelerini adımlamak heyecan verici… Sokaklarda ancak birkaç sarhoşa rastlamak mümkün… Nitekim bana selâm veren ilk kişi de Sergei adında bir sarhoş oluyor Tiflis sokaklarında… Eski taş binalar ve parke kaplı sokaklar ve yer yer yükselen kiliseler Tiflis’e esrarengiz bir görünüm kazandırıyor… Bu şehri keşfetmeyi sabaha bırakarak hostele geri dönüp 24 saatlik yolculuğun yorgunluğunu atmak üzere uyumaya geçiyoruz. Odamızda bir Gürcü, bir Polonyalı, bir Alman ve buradan Bakü’ye gitmek üzere yola çıkmış bir başka Türk bulunuyor. Kısa ve yüzeysel bir sohbetin ardından yorgunluğun tesiriyle herkes uyuyor…
TİFLİS’İ HEP BERABER KEŞFEDELİM
Ertesi gün daha gün ışımadan uyanıp, oda arkadaşlarımızı rahatsız etmemek için sessiz sessiz davranarak küçük çantamızı sırtımıza, fotoğraf makinemizi de boynumuza asıp Tiflis sokaklarına vuruyoruz kendimizi… Hafif bir kar serpintisi karşılıyor bizi zorlukla yürüdüğümüz caddede… Hemen Leselidze Caddesi üzerinden sağ tarafa doğru yürüyüp eski şehrin merkezine gidiyoruz. Kısa bir yürüyüşle hemen Meidani denen yere varıyoruz. Adından da anlaşılacağı üzere burası bir meydan… İsmi Osmanlı yadigârı… Meydanın ortasında bir köprü var… Çünkü Tiflis’i, Kura nehri (burada Mtkvari nehri olarak anılıyor) boydan boya ikiye bölüyor… Şehir bu büyük nehrin iki yanına kurulmuş vaziyette. Nehrin sol yanında Mahata Dağı, sağ yanında ise Aziz Dağ bulunuyor. Nehrin sol yamacındaki bir kayanın üzerindeki kilise ise dikkat çekiyor. Bu Gürcü krallardan Vahtang Gorgasali’nin inşa ettirdiği Metehi Tapınağı’dır. Hemen kilisenin önünde ise Gorgasali’nin at üzerinde haşmetli bir heykeli var… Efsaneye göre Kral Gorgasali Tiflis’te bir ılık su kaynağı bularak şehri buraya inşa etmiş.. Zaten dağlar tarafından çevrilmiş Tiflis’te kükürtlü termik suları ve bunlar üzerine inşa edilmiş tarihî hamamlar meşhurdur… Tbilisi kelimesi de Gürcü dilinde “ılık, sıcak” mânâsına geliyor zaten… Her ne kadar böyle bir ismi olsa da, Tiflis’in bizi çok sıcak karşıladığını söyleyemeyiz… En azından hava şartları açısından oldukça soğuk günlerine rastlamış olduğumuz ortada… Hasılı kelam, Gorgasali’nin bu heykeli de sıcak su kaynağının bulunduğu bu hamamların olduğu bölgeye bakıyor… Nehrin sağ tarafında ise Aziz Dağ var demiştik. Aziz ismi bu dağa bu yörede yaşamış Aziz David Garaceli sebebiyle verilmiş… Bu dağın üzerinde Narigala Kalesi kalıntıları yükseliyor.. Bu kale Tiflis şehrine hakim bir tepede olduğundan şehri korumak amacıyla yüzyıllar öncesinde inşa edilmiş. İçinde bir de kilise bulunan bu kale şehre oldukça hakim bir noktada… Aynı tepenin sağ ucunda ise devasa bir heykel yükseliyor… Tam 20 metre boyundaki bu heykel ise “Gürcistan’ın Annesi” adında ülkeyi temsil eden bir kadın heykeli… Geleneksel Gürcü kıyafetleri giymiş halde bir elinde kılıç diğer elinde ise bir tas bulunan bu büyük heykel, Gürcistan’ı sembolize eden ve koruyan bir anlam taşıyor.
İşte Meidani’nin tam ortasından sağınıza ve solunuza baktığınızda böyle devasa yapılar ve tarih kalıntılarıyla baş başa kalıyorsunuz… Şehri ikiye bölen Kura nehri ise şehre ayrı bir güzellik katıyor…
TEPEYE ÇIKMA AZMİ
Tiflis’in bu bölgeleri oldukça engebeli ve şehir de böyle inişli çıkışlı yamaçlar üzerine kurulu… Hava da karlı ve her yer bembeyaz olduğundan şehri bu mevsimde keşfetmek oldukça zorlaşıyor. Ancak buna rağmen yılmadan ayakkabılarımızı sıkıca bağlayarak karlı sokaklardan tırmanmak suretiyle şehrin içine dalıyoruz… Eski yapılar, dar sokaklar ve kaleye kadar çıkan dolambaçlı yollar… Büyük badireler atlatarak ve defalarca düşerek şehri fotoğraflıyoruz… Tepeye çıkmak isteyişimizin bir sebebi var. Zira Kura nehrinin sağ tarafında üzerinde kale ve dev heykelin bulunduğu bu tepe aynı zamanda bizim Şeyh San’an tepesi olarak bildiğimiz tepe… Hani Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin çıkıp da medresesinin planını yaptığı tepe…
YÜRÜMEK BİR HAYLİ ZOR
Bu arada zaten kardan dolayı zorlaşan seyrimiz, bir de inşaat çalışmaları sebebiyle daha da zorlaşıyor… Belli bir yüksekliğe kadar sokaklardan dolana dolana çıkıyoruz… Ancak halihazırda tepeye ulaşmamıza çok büyük mesafe olduğundan “bu iş böyle olmayacak” diyerek ve Allah’a tevekkül ederek sokağın birinden kendimizi aşağıya doğru tekrar salıyoruz… Yine yuvarlana yuvarlana ve düşe kalka bu sefer şehrin daha aşağı bir kesiminden çıkıyoruz… Burada hemen karşımıza “Haydar Aliyev Parkı” çıkıyor… Sonra bir de bakıyoruz ki parkın hemen karşı yamacında bir de minaresiyle bir cami yükseliyor… “Fesubhanallah demek ki geri dönüşümüzde varmış bir hayır” diyerek camiye doğru giderken, bu sefer aralarında Azeri Türkçesiyle bir konuşma geçen iki kişiye rastlıyoruz. Aralarındaki tartışma bitince hemen söze dalıp, “Selâmun Aleyküm” diyoruz… Sonradan adının Elman Ahmedov olduğunu öğrendiğimiz orta yaşlarda amcamız, “Ve aleyküm selam” diyerek mukabele ediyor… Meğer Elman amcamız taksicilik yapan Tiflis’li bir Müslüman imiş… İşte aradığımı buldum diyerek hemen soruyorum “tepeye nasıl çıkabilirim” diye… Elman amca hiç tereddütsüz, “Ben seni arka yoldan oraya aparırım” deyince sevinçten neredeyse sarılacak gibi oluyorum… Kendimi toparlayarak “Haydi o zaman Ya Allah” diyorum…
 
NİHAYET ŞEYH SAN’AN TEPESİNDEYİZ
 
Nitekim Elman amcamız beni önce Özgürlük Meydanı’ndan ve sonra da bir nevi çevre yolu diyebileceğim ve dağı arkadan dolanan genişçe bir yoldan en tepeye kadar çıkarıyor. Burada Gürcistan’ın en zenginlerinden birinin, 8 milyar dolarlık serveti bulunan Bidzina (Boris) Ivanishvili’nin villası var… Aslında villa demek az kalır… Burası bir uzay üssü gibi… Tiflis’in en hakim tepesini boydan boya kapatmış ve şatosunu dikmiş… Şoför tam da bu şatonun önünde beni indiriyor ve buradan düz gidersem önce heykele sonra da kaleye varacağımı söylüyor… Beni oracıkta bırakıp hemen gazlıyor Elman amca… Önce biraz alınıyorum açıkçası, bari getirdiği gibi biraz bekleyip indirseydi diyorum… Sonra vardır bunda da bir hayır diyerek tarif ettiği gibi yürümeye başlıyorum. Burası gerçekten de şehre hakim bir tepe… Etrafta sık çam ormanları ve bu ormanın ortasında da bahsettiğim lüks villa yer alıyor… Biraz ileri gittiğinizde Gürcistan’ın Annesi heykeliyle karşılaşıyorsunuz… 20 metrelik dev heykelin yanından biraz daha yürüdüğünüzde ise kale bütün ihtişamıyla karşınıza çıkıyor… Bu arada oracıkta öylece bekleşip şehri seyre dalıyorum… Tıpkı Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin bundan 100 küsür yıl önce yaptığı gibi şehre bakayım diyorum… Tevekkeli değil, Üstad Bediüzzaman yüksek menzilleri çok severmiş… Tiflis’te de hemen gelmiş ve en yüksek noktadan şehre hakim yerinden tepeyi buluvermiş diye düşünüyorum… Bilmeyenler için hatırlatmakta fayda var, Tarihçe-i Hayat’ta anlatılır…
TİFLİS BİTLİS KARDEŞTİR
Bediüzzaman Hazretleri 31 Mart vakasından ve Divan-ı Harp’ten beraatinden sonrasıdır…  İstanbul’dan Van’a gitmek üzere yola çıkar. Batum yoluyla Van’a giderken Tiflis’e uğrar. Tiflis’te bir Rus polisiyle ilginç bir muhâverede bulunur. Tarihçe-i Hayat’tan aynen aktaralım…
“...Tiflis’te Şeyh San’an tepesine çıkar. Dikkatle etrafı temaşa ederken yanına bir Rus Polisi gelir ve sorar: Niye böyle dikkat ediyorsun?
Bediüzzaman der: Medresemin plânını yapıyorum.
O der: Nerelisin?
Bediüzzaman: Bitlis’liyim.
Rus Polisi. Bu Tiflis’tir.
Bediüzzaman: Bitlis Tiflis birbirinin kardeşidir.
Rus Polisi: Ne demek?
Bediüzzaman: Asya’da, Alem-İslâm’da, üç nur birbiri arkasında inkişafa başlıyor. Sizde, birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacak. Şu perde-i müstebidâne yırtılacak, takallüs edecek, bende gelip burada medresemi yapacağım.
Rus Polisi: Heyhat!.. Şaşarım senin ümidine!
Bediüzzaman: Ben de şaşarım senin aklına! Bu kışın devamına ihtimâl verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir nehârı vardır.
Rus Polisi: İslâm parça parça olmuş?
Bediüzzaman:
-Tahsile gitmişler. İşte Hindistan İslâm’ın müstaid veledidir; İngiliz mektebi idadisinde çalışıyor. Mısır, İslâm’ın zeki mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan İslâm’ın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde tâlim ediyorlar. İlâ ahir...
Yâhu, şu asilzâde evlad, şehadetnâmelerini aldıktan sonra, her biri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüç ettirmekle, kaderi ezelini nâzarında, feleğin inadına, nev’i beşerdeki hikmet-i ezeliyyenin sırrını ilan edecektir.”
ŞEYH SAN’AN’IN HİKAYESİ
Bugün bu tepeye Şeyh San’an tepesi denmiyor Tiflis’te… Tepenin adı Gürcülerin arasında Sololaki olarak biliniyor… Şeyh San’an Tepesi ismi ise çok ilginç bir hikayeye dayanıyor… Feridüddin Attar tarafından Mantık’üt Tayr adlı eserde de anlatılan uzun hikayede özetle; 400 dervişli bir dergahın şeyhi olan ve Abdülkadir Geylani’den feyz alan Şeyh-i San’an mecazi bir aşkın peşine düşerek, bir Rum kızına aşık oluyor ve namazı niyazı, dini diyaneti terk ediyor… Hatta Hıristiyan oluyor… Daha sonra ise çeşitli badireler ve kerametvari haller yaşadıktan sonra yanlışından dönerek tövbekâr oluyor… Rum kızı da onunla birlikte İslam’ı seçiyor… İşte bütün bu vakıalar o zamanlar bir Rum diyarı olan Tiflis’te geçtiği için bu tepenin adına Şeyh San’an tepesi deniyor…
İşte böyle… Tiflis’in bizim için mühim olmasının sırrı bu tepede… Daha doğrusu bu tepeden verilen müjdelerde… Nitekim bugün Tiflis’te tıpkı Üstad’ın ifade ettiği gibi nice medreseler yükselmiştir… Ve diğer müjdeleri de tahakkuk etmiş ve etmektedir…
Biz bu düşüncelerle etrafı temaşa ederken, bir Alman turist oracıkta peyda oluyor… Hem de “ben  kara kara, şimdi bu güzel anı bir fotoğraf ile kim ölümsüzleştirecek” diye düşünürken… Hemen selam veriyorum… Ben Risale-i Nur’dan bir pasaj okurken Şeyh San’an tepesinde fotoğrafımı çekmesini rica ediyorum… Kabul ederek, çekiyor fotoğrafımızı Alman turist.. Pek tabii ki de soruyor, neden böyle bir şey istediğimi… Ben de başlıyorum anlatmaya… Bu kitabın kimin telifi olduğunu ve müellifinin şu an bulunduğumuz tepede nasıl bir konuşma yaptığını… Meğer bu turist, Türkiye’de bir Erasmus öğrencisiymiş… Anlattıklarımızı duyunca çok hoşuna gidiyor ve merak ediyor… Hemen iletişim bilgilerimizi birbirimize veriyor ve Türkiye’ye dönünce görüşmek üzere sözleşiyoruz…
Böylece Şeyh San’an tepesinde yalnız gezerken, bizi fotoğraflayacak bir gönüllüye rastlamak beni ziyadesiyle mutlu ediyor… Derken yola devam edip kaleye varıyor ve burayı da fotoğraflıyorum. Şimdi ise işin en zor kısmı başlıyor… Bu koca tepeden aşağıya kadar dik yokuşlardan, kaygan zeminde inmek… Belli bir noktaya kadar korkuluklar olduğundan nispeten kolay olan yol, bir süre sonra iyice korku filmi halini alıyor… Netice itibariyle kaç defa düştüğümü hatırlamıyorum… Ama bir de bakıyorum kendimi biraz evvel, aşağıda görüp de, heyecandan ziyaret etmeyi unuttuğum camide buluveriyorum…
 
DEVAM EDECEK
 
UMUT YAVUZ / [email protected]
Okunma Sayısı: 6847
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İbrahim demirkan

    15.2.2012 00:00:00

    Heyecanlı ve güzel bir seyahat olmuş tebrikler düşünün üstadın anısını yad etmek bile hayra vesile oluyor orada sizi bulan erasmus öğrencisi de üstadı tanıyor

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı