"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

M. Ü. ÖĞRETİM ÜYESİ NUH YILMAZ: İslâm dünyasının itidale ihtiyacı var

02 Temmuz 2012, Pazartesi
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Nuh Yılmaz: Şu an İslâm dünyasının istikrara ihtiyacı var. Bunun yanında fitneden uzak durup ülkelerini ekonomik, siyasî ve askerî olarak savaşa girmeden güçlendirmesi gerekiyor. İslâm dünyasında herkes için itidale ihtiyaç var. Ülkelerin yavaş yavaş dönüşmesi gerekir. Hayallerle gerçekler arasında bir dengenin kurulması gerekir.
islâm dünyasının itidale ihtiyacı var

Türkiye’nin Suriye ile yaşadığı son kriz dış politika açısından ne ifade ediyor? Kimi için sıfır sorun politikasının iflâsı, kimisi için değişen şartlara göre politikanın revizyonu. Biz de bu hafta Ortadoğu’da neler olup bittiğini, Türkiye ile Suriye arasındaki krizin temellerinin nereye dayandığını Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Nuh Yılmaz’a sorduk. Yılmaz Türkiye’nin Suriye’ye saldırıda bulunmamasının sıfır sorun politikasının devamı olduğunu söylerken, model ülke Türkiye imajının da Türkiye’ye duyulan sempatiyi kontrol altına almak için yeni Arap milliyetçiliği üretmek isteyenlerin eseri olduğunu söylüyor.

TÜRKİYE, SIFIR SORUN POLİTİKASINI DEVAM ETTİRİYOR

Türkiye dış siyasetindeki “Sıfır sorun” politikasında bir değişiklik olduğunu düşünüyor musunuz?
2000’li yılların başında krizden çıkan Türkiye içe kapalı bir politika izliyordu. Daha sonra Amerika’nın Irak’ı işgaliyle birlikte Ortadoğu alt üst oldu. Bu düzensizliğe çözüm olarak Türkiye sıfır sorun politikasını geliştirdi. Bunu somut uygulamalarıyla birlikte ortaya koymaya çalıştı. 2011 yılına kadar bu politikanın olumlu sonuçlar ürettiğini gördük. Fakat Arap Baharı’ndan sonra bölgede bütün dengeler değişti. Bölge liderleri bir bir devrildi. Artık yumuşak güç enstrümanları sıfır sorun politikasını sürdürme konusunda yetersiz kalmaya başladı. Ya Türkiye bölgedeki değişimleri uzaktan izleyecek ya da var olan politikasına yeni enstrümanlar eklemek zorunda kalacaktı.   

Yani Türkiye sıfır sorun politikasına yeni enstrümanlar ekleyerek yoluna devam mı ediyor?
Türkiye eski politikasına sert güç enstrümanlarını da ekleyerek akil güç politikasını uygulamaya başladı. Bu politikaya sıfır sorun siyasetinin ikinci versiyonu diyebiliriz. Artık sadece ekonomik, kültürel, siyasî ilişkilerle dış politika yapmanın yanında askerî, istihbarî ve devlet kurma noktasında da bir takım desteklerin verildiğini görüyoruz. Bunun izlerini Libya ve Suriye’de görmek mümkün. Ancak Türkiye’nin hâlâ sıfır sorun politikasını Tunus, Gürcistan, Bulgaristan, Yunanistan gibi ülkelerle ve Libya ve Mısır’ın  yeni yönetimleriyle devam ettiriyor.

TÜRKİYE’NİN SURİYE’DE ÖNCELİĞİ İÇ SAVAŞI ÖNLEMEK

Türkiye’nin Suriye’nin demokratikleşmesi için Esad’la işbirliği yapmaya çalıştığı ve dönüşümün gerçekleşmemesi sonrasında ise ilişkilerin bozulduğu yönündeki yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir ülkeye demokrasi gelsin diye savaş noktasına gelebilecek ülkeler Neocon’lar diyebileceğimiz yeni muhafazakârlardır. Demokrasi promosyonlu bu politika daha önce askerî açıdan Bush yönetimiyle başladı, daha sonra sivil enstrümanlarla Obama yönetimiyle devam etti. Türkiye’nin bu noktada olduğunu düşünmüyorum. Türkiye çevresindeki ülkelerin demokratik ve istikrarlı ülkeler olmasını ister. Türkiye’nin Suriye ile yaşadığı gerilim Suriye’nin demokratik olmamasından kaynaklanmıyor. Çünkü Türkiye’nin demokratik olmayıp ilişkisini sürdürdüğü birçok ülke var.

Türkiye ile Suriye arasında oluşan krizin sebebi nedir?
Esad ülke içindeki muhalefeti barışçı yollarla ikna edemedi ve halkını katletmeye başladı. Böyle bir rejimin yanında olmak Türkiye’ye zarar veriyordu. Suriye’de yaşanan sıkıntıların bir sebebi de Irak’taki iç savaştır. Suriye’de yaşanacak bir iç savaş da Türkiye’ye yansıyacaktır. Bu nedenle Türkiye’ye yansıyacak istikrarsızlığın önüne geçmek için Esad rejimine altı ay boyunca yardımcı olmaya çalıştı. Ülke içindeki muhalefetin söz sahibi olabileceği yeni bir rejim inşa etmesi konusunda destek verdi. Türkiye’nin önceliği bu nedenle Suriye’de iç savaş çıkmamasıydı. Maalesef Esad rejimi Türkiye’ye yardımcı olmadı. Son analizde Türkiye Esad’ın yönetimde olmadığı kademeli geçişten yana bir tavır sergiliyor. Eğer Suriye’de iç savaş çıkar, merkezî hükümet kalmazsa o zaman Suriye’nin Iraklaşma sürecini yaşayacağız. Bunun Türkiye’ye de bedelleri olacaktır.

Başbakan Mısır gezisinde “laiklik” vurgusu yaptı. Bu açıdan Türkiye, Batının sözcüsü gibi algılanırken nasıl Müslüman dünyası ile entegre bir yapı oluşturabilir?
Türkiye son beş altı yıldır dış politika kararlarını tamamen kendi başına alıyor. Ama gücümüz ne kadarsa bağımsızlığımız o orantıdadır. Türkiye ekonomik, siyasî ve askerî alanda güçlendikçe dış politikası daha da bağımsızlaşacaktır. Bugün bile Türkiye; Amerika, Rusya ve AB ile karşı karşıya geldiği dış politikalar izliyor. 2010 yılında BM Konseyi’nde Çin, Rusya, Amerika İran’a karşı ambargoyu savunurken Türkiye buna itiraz etmiştir. Tam bağımsızlık ise ulusalcı fantezisidir. Dünyada bütün ülkeler belli politikalar uygulamak için belli ülkelerle işbirliği yapmak zorundadır.

İslâm dünyası bazı konularda ortak bir dış politika izleyebilir mi?
İslâm dünyasında birlikte hareket edecek aktörlerin yokluğu bir gerçek. Böyle aktörler olduğunda bu konular tartışılabilir hale gelebilir. Şu an İslâm dünyasının istikrara ihtiyacı var. Bunun yanında fitneden uzak durup ülkelerini ekonomik, siyasî ve askerî olarak savaşa girmeden güçlendirmesi gerekiyor. İslâm dünyasının kendini yeniden üretmesi gerekiyor. Bir taraftan halkına savaş açan liderlerin tasfiye olması istenirken, öbür taraftan kendi hayallerinin gerçekleşmesi için muhalefetin ülkelerini iç savaşa sürüklememesi gerekir. İslâm dünyasında herkes için itidale ihtiyaç var. Ülkelerin yavaş yavaş dönüşmesi gerekir. Hayallerle gerçekler arasında bir dengenin kurulması gerekir.

YENİ OSMANLI KAVRAMIYLA YENİ ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ ÜRETMEK İSTEDİLER

Sizce Türkiye, İslâm dünyası için model bir ülke mi?
Türkiye hiçbir zaman model ülke olma iddiasıyla ortaya çıkmadı. Bu yakıştırmayı ortaya atanların çoğu bunu art niyetli olarak yaptılar. Arap dünyasında Türkiye’ye yönelik sempatinin artmasını kontrol altına almak için Yeni Osmanlıcılık, model ülke gibi kavramları dolaşıma sokarak yeni Arap milliyetçiliği oluşturmaya çalışıldı. Model ülke Türkiye’nin ortaya çıkardığı değil, maruz kaldığı bir tartışma. Herkes kendi çıkarlarına uygun bir Türkiye modeli oluşturmaya çalışıyor. Bunun yanında Türkiye modeli diyerek Türkiye’nin eski rejimini uygulayıp bürokratik vesayet sistemi kurmak isteyenler var. Ancak Türkiye’nin yapıp ettikleriyle Arap dünyasının sempatisine mazhar olduğu da bir gerçek. Türkiye, kendi tecrübelerini model ülke iddiası olmadan isteyen ülkelerle paylaşabilir.

Batının, Suriye ile anlaşıp Türkiye’nin zor durumda ya da ortada kalması söz konusu olabilir mi?
Dış politikada bunların hepsi mümkün. Türkiye’nin dış politikasını Batının yaptığını düşünenler Türkiye’nin siyasî özne olamayacağını düşünenlerdir. Eğer Türkiye bu politikayı kendi seçmişse ortada kalması diye bir şey söz konusu olamaz. Kendi siyasetinin bedelini öder. Eğer Esad gidip yeni rejim kurulursa Türkiye’nin dış politikası da değişecektir. Yeni yönetime fırsat verecektir. Dış politika dinamik bir şeydir.

RUSYA, ESAD’I TERK EDEBİLİR

Rusya, Esad’ın gitmesini ister mi?
Bunların hepsi siyasî tartışmalarla ortaya çıkacak şeyler. Rusya ya da Türkiye Esad’ı sevmediği için gitsin demez. Somut politikalara bakılır Esad politikalarının ülke çıkarları için kaldırılır olup olmadığına bakılır. İnsanlar dış politikayı kişisel ilişkiler üzerine kurulu zannediyorlar. Suriye’nin Rusya’ya ciddî maliyeti var. Bilindiği üzere Rusya, Ortadoğu ülkelerinden çekilmiş durumda, son tutunduğu yer Suriye. Eğer Rusya’ya Esad sonrası çıkarlarının korunacağı garantisi verilirse destek vermekten vazgeçecektir. Rusya Libya’da muhalefetin iktidara gelmesiyle bütün her şeyini kaybetti. Suriye’de bunu yaşamak istemeyebilir.

Batının, kültürünü Doğu’ya taşıması için Türkiye′ye ihtiyacı var mı?
İslâm dünyasında belki Türkiye en Batılılaşmış ülke, fakat Batı’nın Doğu’yu Batılılaştırmak için Türkiye’ye ihtiyacı yok. Tunus’ta Fransız kültürünü ve dilini yaşatma sorunu mu var! Libya’da İtalyan ve Fransız kültürünü yaşama sorunu mu var! Körfez ülkelerinin alış veriş merkezlerinin Türkiye’den fazlası var. Londra ve Paris’te alış veriş merkezlerindeki Arap nüfusu görmek gerekir. Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde birçok Amerikan üniversitesi var. Bugün birçok marka Ortadoğu temsilciliklerini Dubai’ye açıyor. Batının doğuya yatırımlarını ve doğunun batıdaki parasını düşündüğümüzde bu ezberlerin dışına çıkmak gerektiğini düşünüyorum.

Ortadoğu’daki bu karmaşanın nasıl ortaya çıktığını düşünüyorsunuz?
Arap Baharı’nın nedenlerine bakacak olursak; 2008 sonrasında yaşanan ekonomik kriz nedeniyle otoriter rejimlerini kendini finanse edememesi, nüfus artışına paralel olarak istihdam olanaklarının oluşturulamaması, yiyecek fiyatlarının artmasıyla oluşan sosyal huzursuzluk, Türkiye’nin diniyle barışık, Ortadoğu’da yükselen güç olması ve İsrail’in eleştirilebilirliğini ortaya koyması…

OTORİTER DEVLETLER İSLÂMÎ HAREKETLERİ BATILILARA SATTI

Türkiye’nin, İsrail’i eleştirmesinin etkisini merak ettim?
Ortadoğu’daki otoriter devletler halklarına, demokratik ülkelerin Batılıların kuklası olacağı ve İsrail’i eleştiremeyeceği yönünde telkinlerde bulunuyordu. Halk, İsrail’i eleştirmek için despot rejime ihtiyaç olmadığını gördü. Diğer taraftan 11 Eylül sonrası Baas Rejimleri Batı’yla inanılmaz ilişkiler içine gerdiler. Şu anda antiemperyalizm üzerinden politika üreten aktörler Batı’yla terörle mücadele adı altında İslâmî hareketleri nasıl sattığını açıklamak zorunda.

Bu ilişkilere örnek verebilir misiniz?
Mısır, İslâm dünyasının dört bir yanından topladığı İslâmî hareket mensuplarını Amerika’ya nasıl sattığını, Yemen’de Amerikan insansız hava araçlarının İslâmcılara nasıl yargısız infaz gerçekleştirdiğini, Yemen karanlık cezaevleri kurarak CIA’e insanları nasıl sorgulattığını açıklamak zorunda.

TÜRKİYE, GÜÇLENMEK İÇİN SORUNLARLA KARŞILAŞMAK ZORUNDA

Sizce Batı ortaya çıkan hareketleri mi kontrol etmek istiyor?
Uluslar arası siyasette söz sahibi olan bütün ülkeler Ortadoğu’daki krizi yönetmek ister. Kim daha iyi yönetir bu ayrı bir sorudur. Bunu sadece Batı değil, herkes yönetmeye çalışacaktır, çalışıyor. Amerika’nın bölgedeki ekonomik, siyasî, askerî ve istihbarî gücü göz önüne alındığında daha başarılı olma ihtimali var. Türkiye bu tür dış politika siyasetlerini yeni yeni öğreniyor. Zaten sorunlarla karşılaşmadan, bunlara çözüm yolu bulmaya çalışmadan bölgesel güç olunmaz. Bu Türkiye’nin vermesi gereken bir sınav!

Türkiye, öğrenme sürecinde mi diyorsunuz?
Bugüne kadar “Başka bir ülkede anayasa nasıl yapılır?” diye bir soruyla karşılaşmadı. Başka bir ülkeye anayasa konusunda tavsiyelerde bulunmak için o ülkeyi bilen anayasa konusunda, demokratik değişimin nasıl olacağı uzman insanlara, o ülkenin istihbaratıyla ilişki kurabilecek insanlara, o ülkenin dilini, kültürünü bilen antropologlara ihtiyacınız var demektir. Türkiye’nin dış işlerinde düne kadar Arapça bilen birkaç kişi vardı. Türkiye bu sorunlarla yüz yüze kaldıkça çözüm yollarını bulacaktır. Bir günde bölgesel düzen kurulamaz. Türkiye’de Arapça bilenlerin birçoğu bölgeyi, siyasî dengeleri, güç sahibi aktörleri bilmiyor. Hatırlarsanız erken dönem oryantalistlerin tek gücü vardı Arapça biliyor olmaları. Arapça bildikleri için İslâm’ı bildiklerini varsayanların adıdır oryantalizm. O yüzden Arapça bilmediği için bölgede güç sahibi olamayan bir Türkiye olduğu doğrudur. Ama Arapça bildikleri için Ortadoğu’yu yöneteceklerini zannedenler asıl oryantalistlerdir. Türkiye’nin zaman içinde bölgesel düzen kurmaya doğru gittiğini düşünüyorum.

TÜRKİYE, SURİYE İLE SAVAŞMAZ

Küresel bölüşümde Amerika’nın; Suriye’yi, Türkiye’nin himayesine verdiği iddia ediliyor. Bu tür spekülasyonlar doğru mu?
Irak’ta, Amerika ve İran politikaları yüzde yüz aynı, ikisi de Maliki’yi destekliyor. Türkiye, başka aktörlerin güçlenmesini istiyor. Buradan yola çıkarak Amerika; Irak’ı, İran’a verdi diyebilir miyiz? Demin de söylediğim gibi bu gibi örnekler üzerine düşünmek gerekir. Türkiye bazı dış politika hamlelerinde Rusya, Çin, Amerika ile karşı karşıya gelebiliyor. Mısır’da; Suudi Arabistan’la Amerikan politikaları, İran’la Türkiye politikaları yakın. Buradan yola çıkarak Türkiye’yi İran mı yönetiyor diyeceğiz. Türkiye kimsenin taşeronu değil. Bu tür söylemler güçlenen Türkiye’nin imajına gölge düşürmek isteyenler tarafından ortaya atılıyor.

Suriye-Türkiye krizi nasıl son bulur? Seyir ne tarafa doğru gidiyor?
Türkiye ile Suriye arasında defacto bir savaş durumu var. Başbakan Erdoğan Türkiye’nin uluslar arası hukuktan doğan misilleme hakkının zamanı, mekânı ve metodu kendi tarafından belirlenmek üzere kullanma hakkına sahip olduğunu söyledi.

Türkiye, Suriye’ye nasıl bir cevap verebilir?
Türkiye’nin, Suriye’ye kara saldırısında bulunacağını düşünmüyorum. Dar kapsamlı askerî bir cevap vereceğini düşünüyorum. Uluslar arası bir güç olmanız için caydırıcılığınızı korumanız gerekir. Türkiye, Suriye’ye cevap vermeden kalırsa bu gücünü kaybeder. Türkiye, Suriye topraklarındaki PKK kamplarına saldırıda bulunabilir, Suriye’nin uçaksavar bataryalarını vurabilir. Askerî noktalara kritik nokta operasyoları yapabilir, ya da üstlenmeyeceği gizli operasyonlar yapabilir. Suriye’nin bu tür bir müdahaleye kapsamlı bir cevap vereceğini de düşünmüyorum. Çünkü Suriye yönetimi şu an ordusuna söz geçiremediği gibi Türkiye’yle savaşacak yeteneğe ve kapasiteye de sahip değil. Ayrıca Türkiye’nin Suriye’ye savaş açması demek rejime destek vermeyenlerin vatanseverlik duygularıyla destek vermeleri anlamına gelir. Bu da Türkiye’nin çıkarlarına değil. Öbür taraftan Türkiye’yi, Suriye bataklığına sokup içinde boğmaya çalışanlar da var.

Nuh Yılmaz kimdir?
Türkİye’nİn yeni dış politika açılımı, ABD dış politikası, enerji güvenliği, Türk siyaseti ve Türk-Amerikan ilişkileri üzerine yazılar kaleme aldı. ABD ve Kanada’da çeşitli üniversitelerde estetik, eleştirel kuram ve Türk siyaseti üzerine dersler verdi. 2006-2008 yılları arasında Star Gazetesi ve 24 Haber Kanalı’nın Washington Temsilciliği’ni yaptı. Yılmaz, lisans derecesini ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nden, lisans üstü derecesini ise Bilkent Üniversitesi Grafik-Tasarım Bölümü’nden aldı. Yılmaz akademik hayatına Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak devam etmektedir.
 
Okunma Sayısı: 2193
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı