"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“İslamofobi”de Batı medyasının ve cehaletin rolü büyük

23 Eylül 2012, Pazar
Eğitim seviyesi düşük kişinin İslâmiyet’e bakış açısı daha dar, eğitim seviyesi yüksek olan kısmın bakış açısı ise daha geniş olmakta. Önceleri aşırı sağ ideolojisinden kaynaklanan ırkçılık bugünlerde bir “İslâm karşıtlığı” ya da “İslâm korkusu” (İslamofobya) hâlini almış durumda. Bunda medyanın katkısı çok büyüktür.

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Aydınlı bir ailenin evlâdı olarak 1987 senesinde Köln’de doğdum ve büyüdüm. İlkokulu bitirdikten sonra lise (Gymnasium) eğitimimi “Abitur” derecesinde bitirdim. Köln Üniversitesi’nde 2007 ve 2010 yılları arasında İslâm Bilimleri ve Bilgisayar bölümünü okuyarak “Bachelor” mezunu oldum. Ardından “İslâm İlâhiyatı” ismindeki yüksek lisans bölümünü okumak için Münster şehrine yerleştim. Buradaki eğitimimi 2012 senesinde “master” seviyesinde bitirdim. Şu anda Almanya’da kurulan altı merkezden birini teşkil eden Münster şehrinin “İslâm Teoloji Merkezi”nde “wissenschaftliche hilfskraft”, yani Türkçe tâbiriyle “araştırma görevlisi” olarak çalışmaktayım. Bunun yanında doktora tezimin konusunu belirliyorum.
Akademik hayatımın dışında değişik sosyal faaliyetlerde aktifim. Bunların arasında 2009 yılında bir kaç arkadaşla kurmuş olduğumuz “StudyCoach 2.0” (www.study-coach.de) projesi bulunmakta. Bu proje ile Almanya çapında Abitur yapan ve üniversite okumak isteyen öğrencilere hiçbir ücret talep etmeksizin bilgi, destek ve yardım sağlamaya çalışıyoruz. Web sitemizdeki online danışma imkânı ile Almanya çapında tecrübe sahibi üniversite öğrencilerini veya mezun akademisyenleri, daha bu yolun başında olan ve kararsız Abitur öğrencileriyle buluşturmak istiyoruz. Bölümler ve başvuru sistemi hakkında hiçbir sorunun cevapsız kalmayacağını umduğumuz web sitemizde, üniversiteli gençlerimizin birer rehber ve örnek teşkil etmeleri temennimizdir.
İkinci faal olduğum organizasyon Münster Üniversitesi’nde bulunan, Müslüman öğrencilerden müteşekkil “Islamische Hochschulvereinigung Münster / Unabhängige Muslimische Akademiker” (İslâmî Öğrenci Topluluğu / Bağımsız Müslüman Akademisyenler) adındaki öğrenci topluluğudur. Burada akademik kişilikleri dâvet edip İslâm diniyle alâkalı konular hakkında konuşmalar, film izlenimleri, seminerler ve faaliyetler düzenlemekteyiz. Ayrıca üniversitedeki Müslüman gençleri temsil ederek onların istek ve düşüncelerini hem üniversite yetkililerine hem de siyasîlere iletmekteyiz.
İmkân oldukça da değişik sosyal kurumların faaliyetlerinde yardımlarımı esirgememeye çalışıyorum.
Almanya’da doğup, büyümüş birisi olarak, Müslüman kimliğinizle, nasıl bir hayat sürdünüz ve nasıl bir muamele ile karşılaştınız bugüne kadar?
Müslüman ve Türk bir aileden gelen bir genç olarak, Almanya’da Köln gibi yabancıların çok olduğu büyük bir şehirde hayat sürmek kolay bir şey değil. Kendimden yola çıkarak ve etrafımda gözlediğim tecrübelere dayanarak şunu diyebilirim: 11 Eylül Saldırısı öncesinde, fakat bilhassa olaylar sonrasında Alman toplumunda yabancı düşmanlığı, İslâm karşıtlığı ve dışlama hareketleri belirgin hâle gelmeye başladı. Bu durum üniversite hayatıma kadar süregeldi. Ne vakit üniversiteye başladıysam, o vakit etrafımdaki insanların toleransı yükselmiş gibiydi. Eğer İslâm Bilimleri dalında başarılı bir araştırmacı olmak isterseniz, ön yargılarınızdan kurtulup objektif bir bakış açısıyla İslâm dinine ve Müslümanlara yaklaşmanız lâzım. Sanırım bu bilgiyi o bölümü okuyan insanlar o derece içerlemiş olmalı ki, hiç sorun yaşamadım desem yeridir.
Bu demek değildir ki, gördüğümüz kötü muâmeleye aynen mukabelede bulunalım. Bu konuda hocamın her zaman tekrarladığı söz aklıma gelir: “Ekmek atana ekmek atmak ‘her’ kişinin işidir. Ekmek atana taş atmak ‘şer’ kişinin işidir. Taş atana ekmek atmak ise ‘er’ kişinin işidir.”

Peki Almanya’da dinî kimliğiyle yaşayan bir akademisyen olarak edindiğiniz tecrübelerden bahseder misiniz? 
Az önce de bahsettiğim gibi, akademik hayatımda dışlanma, alaya alınma, diskrimine edilme gibi olayların dışında kaldım. Hem öğrenci arkadaşlarım hem hocalarım, Müslüman olsun olmasın, beni daima ciddiye aldılar ve göstermeleri gerektiği saygı çerçevesinin gayet üstünde bir tutum alarak bana çok iyi muâmele gösterdiler. Bu özgüvenimin artmasına ve önyargılarımı yenmeme yardımcı oldu diyebilirim. Onun için hepsine teşekkür borçluyum.

 Bir akademisyen olarak Almanya’daki Müslüman gençlerin istikbalini nasıl görüyorsunuz? Bu konuda son yıllarda gözlemlediğiniz bir gelişme var mı?  
Almanya artık dedelerimizin ve babalarımızın gördüğü “geçici gurbet” değil, burada doğup büyüyen yeni neslin vatanı olmuş durumda. Çoğu kendisini Türk, Arap ya da Bosnalı değil, Alman olarak görüyor. Başka bir dille bugünün gençleri Almanca’yı ana dil bellemiş ve bu kültürün içinde yetişmiş olmalarından istikballerinin bizden önceki nesillere nazaran daha açık olmasıdır. Tabii ki eğitimdeki eksiklik ya da zorluklar vardır, ama bunlar zamanla gerilemekte ve Türk asıllı akademisyenler, iş adamları, profesörler ve siyasetçiler bulunmakta. Bu aslında büyük bir başarıdır. Bu kişiler çoğu zaman işçi sınıfındaki ailelerden geldiklerinden, büyük bir başarının simgesi olarak görülmüşlerdir. Artık bugünün gençleri bu kişileri örnek almakta ve etrafının da verdiği destek ve motivasyon ile iyi yerlere gelmek için çabalamaktadır. Allah onların yar ve yardımcısı olsun.

MÜSLÜMAN ÜLKELERDE BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRENCİLERİN ZORLUK ÇEKMESİ UTANÇ VERİCİ
   
Almanya’da üniversitede okuyan başörtülü öğrencilerin artışını gözlemliyoruz. Bazı ülkelerde eğitim hayatında zorluk çeken veya kısıtlanan başörtülü öğrencilerin, Almanya’daki durumunu, imkânlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilhassa Müslüman ülkelerde başörtülü öğrencilerin eğitim konusunda zorluk çekmesi bir utanç vesikasıdır. Almanya’da başörtülü öğrencilerin zorluk çekmeden okuma imkânına sahip olmaları bu ülkelere tokat gibi cevap oluyor. Almanya’daki yöneticiler, bir toplumu güçlendiren ve başarıyı getiren en önemli unsurun “eğitim” olduğunun bilincindeler. İnsanların potansiyellerini dil, ırk ve renk ayrımı yapmaksızın iyi yönde kullanmak için büyük bir çaba sarf etmektedirler. Bu imkânlar bu kadar geniş olsa da, kusursuzluk seviyesine ulaşmış değil. Nitekim başörtüsü takan öğrenciler öğretmenlik bölümünü bitirdikten sonra devlet okullarında öğretim imkânını bulamamakta. Dinsel bağımsızlık (Religiöse Neutrlität) ilkesine dayanarak uygulanan bu yasa her okula yansımamakta. Bir yandan öğretmenlerin başörtü takmasını yasaklayan devlet, diğer yandan Bavyera gibi eyaletlerdeki okulların duvarlarına haç sembolü asılmasına tepkisiz kalıyor. Onun için başörtü yasasının değiştirilmesi için çalışanlara destek vermeliyiz diye düşünüyorum.

MANEVÎ DEĞERLERİ DAİMA EN ÜSTTE TUTMALI

Yabancı bir ülkede yaşamanın getirdiği zorlukları aşabilme yolunda gençlere önermek istedikleriniz nelerdir?
Yaşımdan dolayı bir baba yahut bir amca gibi nasihat veremeyeceğime göre, gençlere önerdiğim şeyler daha çok bir ağabey tavsiyesi olarak anlaşılabilir. Edindiğim tecrübelere bakarak gençlere başarılı olmaları için şu tavsiyeleri verebilirim:
- Daha ilkokulda bile derslere iyi çalışıp güzel sonuçlar elde edilmeli. Bu konuda ebeveynlerin ve çevrenin desteği çok önemlidir.
- Önce azim göstermeli, sonra gayret etmeli ve en sonunda da Allah’a güvenip hakkında hayırlısı ne ise onu dilemeli.
- Hayatta karşınıza çıkan ne olursa olsun “Bunda bir hayır vardır” diyerek o işe dört elle sarılmalı.
- Önce kendinizi, kişiliğinizi ve karakterinizi öğrenip, kötü huylarınızdan arınmaya gayret etmeli. Her şerden bir ders alınıp bundan sonra aynı hatayı tekrarlamamaya gayret etmeli.
- Manevî değerleri ve insanlarla iyi geçinmeyi daima maddî değerlerin üstünde tutmalı.

“İSLAMOFOBİ”DE BATI MEDYASININ VE CEHALETİN ROLÜ BÜYÜK

Alman halkının İslâmiyet’e bakış açısını bir teolog olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir Müslüman-Hıristiyan diyaloğunun her iki taraf için elzem olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konudaki fikirlerinizi alabilir miyiz?
“Alman halkı” diye bir genelleme yapılırsa, İslâm karşıtı insanlara yaptığımız eleştiriden geriye kalmayız. Bir Müslüman gördüğünde bazılarının aklına nasıl terör olayları geliyorsa, bizim de aklımıza “Alman halkı” dediğimizde “şöyle ya da böyle” diye gelmemesi lâzım. Bir toplumu değişik tabanlara ayırdığınızda, bu tabanların kendine has özellikleri olduğunu görürsünüz. Bu özelliğin çoğunlukla eğitimle ilgisi olduğunu görürüz. Eğitim seviyesi düşük kişinin İslâmiyet’e bakış açısı daha dar, eğitim seviyesi yüksek olan kısmın bakış açısı ise daha geniş olmakta. İstisnalar kaideyi bozmadığı gibi şunu tesbit etmek gerekir. Önceleri aşırı sağ ideolojisinden kaynaklanan ırkçılık bugünlerde bir “İslâm karşıtlığı” ya da “İslâm korkusu” (İslamofobya) hâlini almış durumda. Bunda medyanın katkısı çok büyüktür.
Bu problemi ortadan kaldırabilmek için, devlet, medya, siyaset ve bilim adamları birlikte çalışmaları ve halkı bilinçlendirmeleri gerekir. İslâm konferansında bu yöne doğru çalışmaların ilk adımları atıldı. Aslında bu platform İslâmî kuruluşların temsilcileri ile devlet adamlarının bir diyalog içine girmeleri yolunda büyük bir gelişme. Üniversitelerdeki yeni kurulan ya da kurulacak olan “İslâm İlahiyat Merkezleri” de bu ön yargıların ve sorunların azalması için önemli rol taşımakta. Amaç, sadece akademik bir zeminde teolojik araştırmalar yapmak değil, o araştırmalar sayesinde toplumdaki değişimleri tetikleyerek bu problemlerin azalmasına sebep olmak olmalıdır.

Master tezinizin konusu ilginç ve hassas. Araştırmalarınızı Kur’ân-ı Kerîm’deki “ulü’l-emr“ tâbiri üzerine yoğunlaştırmışsınız. Bu konudaki görüşleriniz nedir? 
Kur’ân-ı Kerîm’in 4. sûresinin 59. âyetinde şöyle yazmakta: “Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin ve sizden olan ulü’l-emr’e itaat edin”. Ben tezimde adı geçen “ulü’l-emr”in kimler olduğunu Arapça yazılmış tefsirler ışığında araştırdım. Zamansal olarak 8. yüzyılın başlarından bugüne kadar yazılmış 20 küsûr tefsiri analiz ettim. Ortaya çıkan sonuç çok ilginç. Başlarda “ulü’l-emr” olarak emirler, yani halife ve ashabın önde gelenleri anlaşılmış. 10. yüzyıldan itibaren devlet idarecileri, âlimler ve ilim adamları “ulü’l-emr” olarak tanımlanmış. 20. yüzyıla kadar böyle devam ettiyse de 20. yüzyılın içerisinde bazı tefsirciler bunların akıl sahipleri, mahkeme çalışanları, devlet memurları, sendika ve parti başkanları ya da gazete yöneticileri olduğunu yazmış.
Bu görüşlerin yanında tasavvufî ve Şiî kaynakları da gözden geçirdim. Tasavvufî tefsirlerde “ulü’l-emr”in meşayih-i kirâm, mürşid-i kâmil ve şeyhler olduğu yazılırken Şiî müfessirler, bunların “masum imamlar”, yani Peygamberimizin (asm) soyundan gelen Ehl-i Beyt’e mensup “günahsız insanlar” olduğunu söylerler.
Bu sonuçlar gösteriyor ki, muhkem (açıklanmaya gerek olmayan) âyet olarak sınıflandırılan Nisâ Sûresinin 59. âyeti karşımıza, açıklamalar sayesinde değişik fikirlere yer verdiren bir metin olarak çıkıyor.
Klâsik zamanın müfessirleri kendi fikirlerinin yanında mevcut olan fikirleri yalanlamadıkları gibi kendi fikirlerinin tek doğru olduğunu söylememişlerdir. Bugünlerde Müslüman olmayan kişiler bile âyetleri hiçbir kaynağa dayanmadan kendi başlarına anladıklarını savunmakta, şahsî fikirlerini Müslümanlara mal etmekte ve bu durum Müslümanları zor durumda bırakmaktadır. Oysa kaynaklara göz atmamız, bize üzeri tozla kaplanmış ne kadar büyük bir hazinenin varlığından haber ediyor.

BEDİÜZZAMAN, BÜYÜK FEDAKÂRLIKLAR YAPTI

Bediüzzaman Said Nursî İslâm âleminde yankı yapmış bir ses. Bu isim hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Said Nursî, Türkiye’de İslâm dinine büyük hizmetleri geçmiş bir âlimdir. Zamanındaki diğer âlimleri gibi zor şartlar altında talebeler yetiştirmiş, ümmet-i Muhammedin (asm) hidayeti için büyük fedakârlıklar yapmıştır. Allah ondan ve Müslümanlara kendini adamış ne kadar insan varsa, hepsinden razı ve memnun olsun.

Son olarak ne söylemek istersiniz?
Bana düşüncelerimi paylaşma imkânı sunduğunuz için çok teşekkür ederim.

TUĞBA AKTAŞ
Okunma Sayısı: 3470
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı