"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

DR. M. ENDER SARAÇ: Esma-i İlâhiye zikrine ihtiyacımız var!

22 Ocak 2013, Salı
"ARTIK RUHUNU DA BESLE" İSİMLİ KİTABINDA ALLAH′IN İSİMLERİNİ ZİKRETMENİN BİZE SAĞLADIĞI FAYDALAR ÜZERİNDE DURAN DR. ENDER SARAÇ, ESMA ZİKRİNİN BİZİ NASIL ETKİLEDİĞİNİ ANLATTI.

Kimimiz daha sinirli, kimimiz tembel, kimimiz tok gözlü, kimimiz doymak bilmiyoruz bu dünyada… Her insan farklı bir dünya, her insan farklı bir kitap. Hepimizi birleştiren ortak nokta ise “eşref-i mahlûkat” oluşumuz. Yani yaratılmışların en şereflisi. Bu sıfatın gerekleri de olmalı elbette. Ebedî hayat için yaratılan insanın fikrini, zikrini sadece bu dünyaya hasretmesi kendisine verilen kabiliyetleri kısırlaştırması demek aynı zamanda. Peki, kabiliyetlerimizi nasıl açıp, maneviyatımıza nasıl yatırım yapacağız? Sorulması ve cevaplanması gereken soru bu belki de. İşte tam burada Esma-i İlâhiye zikrinin önemini, hayatımızı nasıl etkileyeceğini ve kendimizi tanımanın gerekliliğini bilmemiz gerekiyor. “Artık Ruhunu da Besle!” kitabı bu konularla yazılmış kitaplardan biri. Kitabı ayrı kılansa, Esma-i İlâhiye’nin tecellilerini, hayatımızdaki yansımalarını ele alarak ihtiyacımız olan esmaları fark etmemizi ve bizi nasıl etkilediğini anlatması. Kitabın yazarı Dr. Ender Saraç’la bu konular üzerine gerçekleştirdiğimiz sohbetin istifadeye medar olması temennisi ile keyifli okumalar…

***

İlâhî isimleri zikretmenin ya da yapılan ibadetlerin ya da sizin deyiminizle negatif cümlelerin, hayatımıza olan etkileri neler?
Öncelikle biz insanlar için Allah’ın bize bildirdiği ve kutsal kitabımızda geçen 99 esması vardır. Yanlış anlaşılmasın Allah’ın isimleri sonsuzdur, biz Allah’ın bize bildirdiği isimlerinden bahsediyoruz. Yoksa Allah’ın doksan dokuz sıfatı var dersek biz onu limitlemiş oluruz ki bu, sonsuzlukla ilgili olan esmalarına da ters düşer.
Doksan dokuz ismin enerjisi her insanda potansiyel olarak vardır. Hepimiz, Allah’ın isimlerinin DNA’larımızda şifrelenmiş haliyle bu boyuta geçiş yapıyoruz. Ama bazı esmalar daha baskın, çok yüksek titreşimde, bazıları daha gölgede, bazı esmalar ise dengede duruyor.
Kendimize maddî check-up yaptırıyoruz, değil mi? Demirimize, B12 vitaminimize, tiroit hormonlarımıza, kolestrolümüze ve daha birçok şeyimize baktırıyoruz. Meselâ kan aşırı yüksekse, “Kan ver!” diyoruz, “Biraz kırmızı etten, üzüm pekmezinden uzak dur!” diye tembihliyoruz. B12 si çok düşükse, “B12 iğnesi yapılsın, yumurta, et yesin!” diyoruz. Yani maddî açıdan bedene check-up ve kan tahlili yaparak; eksikleri, fazlaları belirleyip, ona göre düzenlemeler yapıyoruz. Peki, biz insanlar ihmal ettiğimiz ruhumuza neden check-up yapmıyoruz? Ruhun da buna ihtiyacı var hâlbuki.
Esma-i İlâhiye zikrine, ruhumuzu teskin edecek isimlere de ihtiyacımız var. Diyelim ki siz vur ensesine al lokmasını pasif bir insansınız, bu sizde “Ya Kahhar” esmasının zayıf, “El Halim” esmasının kuvvetli tecelli ettiğinin belirtisidir. “El Halim” esması sizde çok baskınsa eğer o zaman sizin “Yâ Kahhar” çekerek daha girişken, daha cesur, daha atak bir duruma gelmeniz lâzım. Meselâ; kızdı mı kafa atan, sürekli küfreden, bağıran, çağıran, ortalığı kıran, eşini en küçük bir şeyde döven, trafikte ona buna sayan kişiler “El Halim” esmasını çekerek, belki biraz da “Yâ Vedûd” çekerek daha sevgi dolu, daha merhametli, daha sakin olmaya çalışmalıdır.
Geç yaşlanan bir insanda “El Hayy” esmasının tecelli ettiğine şahit olurken, “Ed-Darr” esmasının tecellisine mazhar olan kişilerin ise sürekli bir yıkım yaşadıklarını, daha karamsar olduklarını fark edersiniz.

Kişi kendisinde baskın olan esmayı nasıl anlayabilir?
İnsan, uykuya olan düşkünlüğü, tembelliği, paraya merakı gibi kendinde olan belki bin tane özelliği iki üç saat içerisinde ortaya koyabilir. Kendinizi gözlemleyip, sizin durumunuza uygun esmalarla eksilerinizi düzeltmeye çalışırsınız. Meselâ; her şeyde aceleci olan, öne fırlayan kişilerde “El Mukaddim” esması fazla baskındır. Bunu “El Muahhir” esmasıyla dengeleyebilirsiniz. Ya da hayatta bir türlü yükselemiyorsunuzdur, “El Muiz” gibi yücelten isimleri ile durumunuzu dengeleyebilirsiniz.
Bizim dışımızdaki canlılar da Allah’ı zikrediyorlar ancak biz onları anlamıyoruz. Kuşların ötüşlerini, bir balığın çiftleşmeden önce yaptığı titreşimlerin manasını biz biliyor muyuz? Her canlı kendi fıtratına uygun olarak Allah’ı zikrediyor. Biz insanlar bunu biraz unutmuşuz. Bir Mevlâna’nın, bir Şemsi Tebrizî’nin, ya da diğer İslâm büyüklerinin o zikir hâllerini titreyerek yaşadıklarını biliyoruz meselâ. Biz ne yapıyoruz? Cep telefonu, borsa, altın, döviz, trafik, moda, parfüm gibi şeylerle maalesef maddeleri zikreder hâle geldik. Bizi yaratanı gerçek manasıyla ve gerçek hissiyatımızla zikretmeyi unuttuk.

Bu isimler insanı nasıl etkiliyor olabilir?
En basitinden meselâ isimlerimiz, çok büyük titreşimler yayar etrafa. Bu yüzden ismin ruhla ve bedenle uyumlu olması önemli.
Evrende her şey titreşim. Titreşimlerin en dibi kuantumun düzeyine iniyor. CERN deneylerinde “tanrı parçacığı” dedikleri bir şey buldular. O, bugünkü bilimin geldiği inilebilecek en küçük titreşimdeki nokta. Yani belirmemiş âlemden, maddesel âleme geçişteki aracı parçacıklar.
Esasında her negatif gördüğümüz esmalar eğer bilinç düzeyinizi ayarlarsanız sizi yükseltici ve yüceltici etkiye dönüşür. Bu bilgiler bundan dolayı önemli. Burada misafiriz. O yüzden özümüze geri dönmemiz lazım. Burada gurbetteyiz. Dolayısıyla bu yolculuğumuzdaki bir an bile çok kıymetli.

bizim alıcı merkezlerimiz var mı? Varsa bu alıcı merkezlerimizi açık tutmak nKâinatta bahsettiğimiz pozitif enerjileri alabilmemiz için asıl mümkün olur?
Kur’ân’da yüce Allah, “Biz, bazılarınızın kalbini mühürledik” buyurur. Kalp bizim uydu antenimizdir. Bizim bütün kozmik yayınları alabilmemiz için bu uydu antenimizin, yani kalp çakramızın açık olması, yani kalbin mühürlü olmaması gerekir. Kalbi mühürlü olan bir insanla; aynı olayları yaşasınız bile siz inanmayı seçersiniz ve ibadetlerinizi yaparsınız. Benzer hayatı yaşayan diğer bir kişi boşanmaya, paraya, depreme, fakirliğe maruz olunca bambaşka bir yorum yapıyor. Neden? Çünkü onun kalbi mühürlü. İşte burada -Allah’ın izni olmadan hiçbir şey olmaz- Allah isterse kalp çakramızı açabilir. Biz o blokajları o zaman kaldırabiliriz. O yüzden özellikle “El Basıt” esması gibi -açan, genişleten, ferahlatan manasında- esmaları zikretmekte fayda var. “Yâ Fettah” esması ile -Allah isterse kalbimizdeki uydu anteni tekrar çalışmaya başlar- dua etmek önemli.

Bu enerji merkezleri ya da diğer deyişle manevî alıcılarımızın tıkanmasında maddiyata dalmanın rolü nedir?
Evet, güzel bir soru. Bizim yedi enerji merkezimiz var. Tasavvufta da insanın yedi bilinç hâli vardır, şeytan yedi ve yedinin katları kadar taşlanır, hac ve umrede şavt yedi keredir, sa’y de yedi kere gidip gelinir. Yedi İslâmiyet’te çok önemli bir sayıdır, vücuttaki enerji merkezleriyle de ilgilidir. Bizdeki yedi enerji merkezinden olan kök çakrası ve cinsel çakra bizim toprağa daha yakın olan, daha kaba düzeydeki fonksiyonlarımızdır. Onlara aşırı yoğunlaşmak, bizi biraz daha kaba düzeye çeker. Sürekli cinselliği düşünüp, sadece buna yönelmek, cinsel sapkınlığa gitmek ya da sadece bağırsakları doldurmaya çalışmak insanı daha kaba düzeyde bırakır. Ama yedinci çakra olan tepe çakramız—eskiden maneviyat insanları bunları görebiliyormuş—daha ulvî yönümüze işaret eder.
Burada her şeyi dengede tutmak çok önemli. Yemeği uygun olduğu kadar yemek, cinselliği edep ve uygunluk çerçevesinde yaşamak, uykuyu yetecek kadar uyumak, konuşmayı usulü ve üslûbuna göre yapmak. Bunların hepsi dengede olursa yedi çakra da açık olur. Ama bir tanesi ısrarla tıkalı olursa o bölgeyle ilgili hastalıklar olur.

Meselâ?
Meselâ, beşinci çakramız boğaz çakrasıdır. Eğer siz sürekli kendini iyi ifade edemeyen, bir türlü konuşup içini dökemeyen, ezilen ve çok duygusal olan ve her şeyi boğazında düğümlenen bir insansanız; sizde guatr, tiroit gibi pek çok hastalık oluşabilir. Geçmişinden kopamayan ve geçmişte takılı kalan kişilerde kabızlık sorunları, üzerindeki sorumluluklarının altında zorlanan kişilerde bel fıtığı, çevreyle rahat diyalog kuramayan ve asosyal olan kişilerde alerjiler, fazla öfkelenen ve sürekli korku içerisinde olan kişilerde karaciğer rahatsızlıkları görülebilir.
Sizin yaşadığınız stresler, uğradığınız hakaretler, kırıcı sözler, size edilen küfürler ya da kalp kırıklıklarının hepsi hastalığa dönüşür. Çünkü hiçbir şey vardan yok olmaz. Bunlara bir de çevre kirliliği, hormonlu, GDO’lu gıdalar, elektromanyetik kirlilik, stres, fazla beslenme, fazla kilo, kötü gıdaları ekleyin.
Tıpta ya da teknolojide ne kadar ilerlersek de Yüce Allah’ın “El Âlim” esmasından bize nasip olduğu kadarını bilebiliriz. “Es Semi” esmasıyla gayb âleminden Allah’ın izniyle akseden bilgiyi bilebiliriz.

Peki, hastalıkların iyileşmesinde esmanın rolü nedir?
Hastalıkların tedavisinde psikolojik durumun ne kadar önemli olduğunu biliyorsunuz. Ben her gün “Yâ Hayyu yâ Kayyum” esmasının çekilmesinin şifa enerjisi verdiğine inanırım. Meselâ, “Yâ Hayy” dediğiniz zaman, Allah’ın şifa veren, yaratan, diri tutan esmasını aktive ediyorsunuz. “Yâ Kayyum” dediğinizde metabolizma, enzimler gibi bölümler için fizyolojiyi doğru organize olacak şekilde harekete geçiriyorsunuz. Zikrettiğiniz esmalarla yaşadığınız ruhsal ya da manevî sorunları çözmeye çalışıyorsunuz.

Bahsettiğiniz enerjilerin pozitif olabilmesi için ibadetlerin öneminden bahsedebilir miyiz?
Biz Allah’a ibadet ve kulluk ederek ölümden sonraki hayata yatırım yapıyoruz. Ancak burada bir durmak lâzım. Eğer sadece ölümden sonraki hayata yatırım yapmak için yaratılmış olsaydık, Allah bizi bu boyuta indirmez, bu maddî kalıbı vermezdi. Biz melekî boyutta bir ışık, nur ya da varlık olarak kalırdık belki de. Ancak biz bu boyuta indirildiğimize göre buradaki deneyimleri de—doğru yolla para kazanmak, eğlenmek, karnımızı doyurmak, uyumak, çocuk doğurmak gibi— hakkıyla yaşamak lâzım. Bunları kul hakkını yemeden, günah adını verdiğimiz negatif enerjiye bulaşmadan ve sevap denilen doğru ve fıtrata uygun şekilde yaşayarak başarmak önemli olan. Topluma hiçbir faydası olmadan hayatı sadece ibadetle geçirmenin de çok doğru olduğuna inanmıyorum. Maneviyatımızı zikirle, ibadetle güçlendirmeye çalışmalıyız, bu doğru; ancak topluma da faydalı olacak şeyler yapmalıyız. İşte o zaman bizim ibadetlerle yükselen ruhumuz ve manevî gücümüz taçlanır.

Toplum yararına derken?
Meselâ, yardımsever olmak. Hayvanları daha çok sevmek, ağaçlara ve bitki âlemine daha saygılı davranmak, yeşili yok etmemek. Adama bakıyorsunuz, ağzında din, iman, elinde tespih; ama binlerce ağaç kesmiş. Ağacı sen mi yarattın? Ya da bazı kadınlar merhametli, şefkatli olduğunu anlatıyor; bir de bakıyorsunuz ayağıyla önünden geçen kediyi tekmeleyip iteliyor. Sadece insanlara değil, bitkilere, hayvanlara da saygılı davranmak. Çevreyi, havayı kirletmemek, diğer insanlara faydalı olmak. Bizim kadar şanslı olamayıp, karnını doyuramayan insanları en azından açlık sınırından uzaklaştırmaya çalışmak. İnsanlara gülümsemek, Peygamberimiz (asm), “Sadaka veremiyorsanız en azından gülümseyin, o da bir sadakadır” buyuruyor. İyi bir Müslüman müşfik olur, “Yâ Vedud” esması, “Yâ Nur” esması fışkırır ondan. Temiz olur, mis gibi kokar, sevecen olur, çocuklarını, eşini muhabbetle bağrına basar, kul hakkı yemez, dedikodu yapmaz, gerçekten çevresine faydası dokunan bir insan olur. Bu bazen gülümsemeyle, bazen para vermeyle, bazen sırtını sıvazlamakla, bazen bir kap yemek pişirip vermekle olur. İşte o zaman ibadetlerimiz anlam kazanır. Diyelim ki, bütün ibadetlerimizi eksiksiz yapıyoruz, nafile namaz kılıyoruz, günahlardan çekiniyoruz; peki topluma ne faydan var?
Farzlar ayrı, bir defa farzları yapmamız lâzım. “Ben çok iyi bir insanım, topluma çok faydam var, ben namazımı sonra kılarım” diyemeyiz. Beş farz üzerinde fikir beyan etmeye dahi hakkımız yok. Temel baş farzımı yapıyorsam ve insanlara da faydalı oluyorsam, işte o zaman benim ibadetlerim taçlanmış olur.

Kitabınızın hikâyesini sorarak bitirelim sohbetimizi isterseniz. Bu kitabı yazmaktaki amacınız nedir?
Bu kitap; içerdiği konularla alâkalı yazılmış kitapların içerisinde çok özel bir yere sahip. Kitaptan şunu bekliyorum; okuyan bir başkasına versin. Reklâmla değil de hak ettiği şekilde ulaşsın insanlara. “Artık Ruhunu da Besle!” ilkinde 5.500, ikincisinde ise 3.500 basıldı ve bir çırpıda bitti. Şu an en çok satanlar arasında yer almasından dolayı çok mutluyum.
İslâmiyet en son din, Peygamber Efendimiz (asm) ise en büyük peygamber. Kızların diri diri toprağa gömüldüğü, kadının hiçbir hakkının olmadığı, zinanın, içkinin su gibi yaygın olduğu korkunç bir devirde her ne varsa kökünden değiştirmiş. O zamanın şartlarına göre nasıl bir yobazlığı ve statükocu bir düzeni, insanın ruhunu yükseltecek bir şeye dönüştürdüğünü -tabii ki bunu yapan Allah, Peygamber Efendimiz (asm) sonuçta Allah’ın takdiriyle yapıyor bütün hepsini- kavrayabilmemiz için de biraz daha modern bir bakış açısı lâzım. Bu kitabın da bütün amacı bu.
Ben Rabbimin birçok nimetine mazhar oldum, güzel bir evliliğim, çocuklarım ve işim var. Mutluluğu nasıl bulduğumu, nasıl huzurlu olduğumu paylaşma isteğiyle yazdım kitabı. Yaşadıklarımı, deneyimlerimi ve hastalarımda gördüklerimi, onların anlattıklarını da harmanlayarak anlatmaya çalıştım okuyucuya.

Teşekkür ederim güzel bir sohbetti…
Ben de teşekkür ederim.

Bizim Aile Dergisi
Ocak-2013 sayısından alınmıştır.
 
 
Nesibe BAHTİYAR
[email protected]
Okunma Sayısı: 154477
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • emine gulle

    25.2.2014 13:55:00

    Kitabiniz cok guzel daha yerisindayim ama harika bir
    kitap olmus bilgileriniz muhtesem

  • pınar

    11.3.2013 00:00:00

    muhteşem bir kitap olmuş, ellerinize sağlık

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı