"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

SULTAN II. Abdülhamid Han’ın torunu Şehzade Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu: Bu topraklar hepimizin

02 Mart 2013, Cumartesi
Sultan II. Abdülhamid Han’ın torunu Türkiye’de doğan ilk şehzade Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu: “Şeyh Edebali’nin bir sözü var: ‘Halkını yaşat ki devlet yaşasın.’ Bu topraklar bizim, hepimizin… Hep beraberiz, kardeşçe büyük bir sevgi çemberi içinde yaşamamız gerekir. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi… Ayrımcılık olmadan. İyi bir şekilde geçim içinde yaşamamız gerekir.”
 Türkiye’de doğan ilk şehzade II. Abdülhamid Han’ın torunu Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu: Bu topraklar hepimizin
 
 
Türkiye’de doğan ilk şehzade ünvanına sahip, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın torunu Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, Bizim Radyo’da Feyza Çiğdem Tahmaz’ın hazırlayıp sunduğu Serender programına misafir oldu.

Ben kısaca sizi tanıtmaya çalıştım, ama kişi kendisini daha iyi anlatır diye düşünüyorum. Abdülhamid Kayıhan kimdir?
Şöyle söyleyeyim, Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu aslında normal-sıradan bir vatandaş gibidir. Fırsat buldukça şehir dışı ve yurt dışı gezilerine çıkan, dâvetlere icabet etmeye çalışan biri... Çok sık dâvet alıyoruz ve bu vesileyle insanlarla bir araya gelmeye çalışıyoruz. Şu sıralar bir tiyatro oyunumuz var. Allah nasip eder de fırsat olursa bir sinema filmi projemiz de var.
Oraya geleceğiz tabiî, en çok söz etmek istediğim konu çünkü…
Yıldız Teknik Üniversitesi’nde oyun sergilendi ve inanılmaz bir şekilde ilgi gördü. Öğrenciler salonu doldurdu. Çok büyük alkış aldı. Kimi ağladı, kimi fotoğraf çektirmek istedi. Tabiî ki bu yoğun ilgi hoşumuza gitti.
1974’de sona eren sürgünün ardından Türkiye’de doğan ilk şehzadesiniz. Sultan 2.
 
Abdülhamid Han’ın soyundan geliyorsunuz.  Tiyatro oyununun galasına yoğun ilgi vardı, sizce gereken ilgiyi gördü mü?
Biz aslında Cumhurbaşkanımız ile Başbakanımızı da bekliyorduk, fakat yoğun programları sebebiyle katılamadılar. Ama Bilal Erdoğan, BBP Gen. Bşk. Mustafa Destici, avukatlar, hakimler, tiyatrocular, sinemacılar ve tabii halkımız, aziz milletimiz oradaydı. Salon 2 bin kişilik ise, çok daha fazla sayıda insan oradaydı. Çok manidar bir gündü. Beklediğimizden daha güzel bir gece oldu.
Oyunun ilk gösterimine gittiğimi ve çok beğendiğimi ifade etmeliyim. Özellikle son sahne çok duygusaldı. Dedenizi anlatan bir tiyatro gösterimiydi... Bir zamanlar cihana hükmetmiş bir padişahın yaşadığı zorlukları, trajik bir sona itilmesini, sürgün yıllarını konu edinen bir oyun...
 
Selanik ve İstanbul’daki günleri özellikle… Nasıl değerlendiriyorsunuz oyunu yeterli buldunuz mu? Ve katkılarınız oldu mu senaryo aşamasında?
Şunu belirtmeliyim ki, bir padişahı bir tiyatro oyununda ya da sinema filminde bütün cihetleriyle anlatmak çok zordur. Ancak bu oyun hayatımda izlediğim en güzel oyundu diyebilirim. Oyuncular işlerinin hakkını vererek rollerini yerine getirmişler. Oyun ne çok uzun ne de kısa…
Bu oyunu ilginç kılan bir taraf var ki, o da önyargıları kırıyor olması. Çünkü 2. Abdülhamid tarihte bize farklı anlatıldı. Ve yaşadığı dönemde tam anlaşılmayan ve hâlâ tartışılan bir şahsiyet… Geçtiğimiz yılda gösterimdeydi ve basın tarafından da ilgi görmüştü. Sanırım bu yıl daha da zenginleştirilerek devam ediyor yoluna.
Her geçen gün daha iyi bir performansla sergileniyor ve nerede oynanıyorsa gidilmesi taraftarıyım. Kesinlikle izlenmesini tavsiye ediyorum, çünkü bu oyun aynı zamanda değerli bir arşiv niteliğinde. Bu arşiv bir de sinema filmine aktarılacak, düşünebiliyor musunuz?
Muhteşem bir yapım olur her hâlde.
Muhteşem demeyelim de... Çünkü “muhteşem” denince [Muhteşem Süleyman dizisinden dolayı] kızıyorum biraz. Muazzam diyelim.
 
“Muazzam” diyelim o hâlde. Peki, tiyatro oyunu ile ilgili olarak sizi çok etkileyen bir şey var mı?
Şimdi tabiî hepsini sıralamak zor, öncelikle başrol oyuncusu Seyfullah Kartal’ı görünce tüylerim diken diken oldu. Dedemi hatırlattı bana. İnsanlar da görünce bayağı şaşırıyor, gerçekten çok benzemiş… Tabiî oyundaki bütün oyuncular birbirinden değerli. Bu arada oyunda Filistin ile ilgili olarak söylemiş olduğu bir söz var; “Bu topraklar kanla alındı, ancak kanla verilir” şeklinde… Biliyorsunuz hain İttihatçılar İngilizlere satmışlar. Bu bizi derinden üzdü. Bizim de bir Gazze ziyaretimiz oldu ve çok duygulu anlar yaşadık.
Dizilere de bir atıfta bulunalım ve ‘muazzam!’ diziye de değinmiş olalım. Malûm dizi ile ilgili olarak ailece bir karar almışsınız; “Kendi tarihimizi kendimiz çekip yapılan bu yanlışlıklara bir son vereceğiz” demişsiniz. Bir sinema projeniz olduğu doğru mudur?
 Evet doğrudur. Biz hakikaten halkımıza en doğrusunu vermek istiyoruz. Çünkü sadece dizilerde değil, filmlerde bile yanlış anlatılıyor. İlerleyen dönemlerde animasyon kullanmadan gerçek mekânlarda çekimler yapmayı düşünüyoruz. Hattâ oyuncular da hazır bekliyorlar. Aslında film için birçok şey hazır. Hedefimiz gerçekleri tüm açıklığıyla anlatmak…
 
Oyunun galasında yaptığınız bir açıklama var. TV dizilerinde geçmişimizin, şanlı tarihimizin saptırılmasına üzüldüğünüzü ifade etmişsiniz. Gerçekten ne düşünüyorsunuz bu yapımlarla ilgili?
Öncelikle ismini anmayacağım dizi ile ilgili olarak şunu söyleyim: Oyunculara giydirilen kıyafetler İspanyol kıyafetleri…
Fransız kıyafetleri diye duymuştum...
Hayır, tamamen İspanyol kraliyet ailesinde giyilen kıyafetlerin aynısı… Ama yakın çevremden son zamanlarda düzeltildiğine, kapalı hâle getirildiğine dair duyumlar alıyorum. Ben dizi başladığından beri eleştiriyorum. Başbakanımızın da konu ile ilgili çıkışının da etkisi var tabiî. Oradaki yanlışların görülmesi lâzım… Bir de şöyle bir durum var, insanlar “Biz hangi tarihçiye inanalım?” diyorlar. Çünkü bazı tarihçiler padişahları nasıl görmek istiyorlarsa öyle anlatıyorlar. Gerçeklere ulaşmak istiyorsak Osmanlı arşivlerinden faydalanmamız gerekir. Ve bu şekilde doğru bilgilere ulaşmak mümkündür aslında.
 
BU TOPRAKLAR HEPİMİZİN
Ailenizden aldığınız bilgi, örf, adet geleneklerle birlikte bizlere neler anlatırsınız?
Osmanlı dönemi farklı bir dönem tabiî, onlar harem kısmında kalırlardı. Haremde padişahın eşleri vardı, çocukları, kızları vardı. Onlar orada olurdu. Yani harem dizilerde anlatıldığı gibi değildi. Aile kısmında ise meselâ annem babama “Harun Efendi” der. Aile içinde direkt ismiyle hitap edilmez. Bizlere de “Oğlum Kayıhan” filan değil, “Abdülhamid Efendi” diye hitap edilir. Birbirimize “efendi” ya da “şehzade” diye hitap ederiz. Tabiî, şimdi herkes “Siz hangi sarayda oturdunuz ki?” diye soruyor. Ben de diyorum ki: “Bazen Beylerbeyi Sarayında bazen Topkapı Sarayı’nda…” Çünkü herkesin aklında öyle kalmış. İşte, saraylarda oturuyoruz, filan. Birisiyle tanışmaya gitmiştim, beni görünce “Ee ben bir şehzade, padişah bekliyordum. Geldi, ama böyle olmaz ki? Hani bunun atı, kılıncı?” demişti. Hakikaten böyle bir şey bekliyorlar. İşte “Şeyi çok merak ediyorum, ben Galatasaraylıyım, siz hangi takımlısınız?” dedi. Ben de durdum durdum “Mehter takımlıyım” dedim. Tabiî herhangi bir takımı tutunca o insanların gönlünü gıdıklıyoruz. Onun için biz “Mehter takımlıyız” diyoruz. Yani hakikaten bütün takımlar bizim, saraylar da hepimizin, devletimizin halkımızın… Şeyh Edebalinin bir sözü var: “Halkını yaşat ki devlet yaşasın.” Bu topraklar bizim, hepimizin… Hep beraberiz, kardeşçe büyük bir sevgi çemberi içinde yaşamamız gerekir, diye düşünüyorum. Bu her konu için geçerli. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi… Ayrımcılık olmadan. İyi bir şekilde geçim içinde yaşamamız gerekir diye düşünüyorum.
 
110 SENE SONRA BİR OSMANLI GAZZE’DE
Gazze’ye ziyaretiniz oldu. 110 sene sonra Osmanlı Hanedanı’ndan bir kişi oraya ziyarette bulundu. Bu ziyaret nasıl gerçekleşti. Kimlerle gittiniz, ordaki gözlemleriniz neler oldu?
Tahmin ediyorum, ailede bu tür ilkleri hep ben yaşıyorum. Sürgünden sonra doğan ilk şehzade olarak ben biraz farklı bir konumda oluyorum her hâlde. Evet, Mustafa Destici Beyefendi ile birlikte Filistin’e, Gazze’ye gittik. Yalnız olayın gelişimini anlatayım isterseniz. Gazzeye gidiş günü Çarşamba idi. Gidileceğinden Salı akşamı geç saatte haberim oldu. Mustafa Destici Beyefendinin yardımcıları beni aramışlardı, ama ulaşamamışlardı. Sekiz kişilik bir heyet idi. Son dakikada haber verdiler, katılıp katılamayacağımı sordular. Elimden geldiği kadar katılmaya çalışacağımı söyledim. Mısır tarafından alınıp alınmayacağımıza dair tereddüdümüz vardı. Yerleri ayarladık. Mısır’dan vizeleri aldık. Mısır’a vardık Türk konsolosluğu, büyük elçisi bizi çok güzel karşıladı. Ancak şöyle bir şey söyledi, “Siz o topraklara belki giremeyebilirsiniz. Çünkü biz yazışmaları 20 gündür yapıyoruz. Sizin Filistin için bir başvurunuz olmadı. Orada, kapıda sıkıntı olabilir” dedi. Ben de şöyle cevap verdim: “Öyle bir sıkıntı olamaz, çünkü burası dedemin toprakları, bizim topraklarımız.” dedim. “Gerekirse sınır kapısında yatar, bir şekilde oraya girerim, bundan bizi kimse vazgeçiremez” dedim. Tabiî bunu Mısır’daki Türk Konsolosluğundaki elçiye söylediğimde biraz tedirginlik oldu. Mustafa Destici ve ekibinin hoşuna gitti. “Dedesinin toprakları, Türk halkının toprakları, kardeşlerimiz orada tabiî ki girecek” dedi. Sağolsunlar onlar da destek çıktı. Sınırı geçtik, evrak işlerimizi hâllettik. Oradan sonra oranın dışişleri bakanı ve halkı bir karşılama yaptılar. Yoğun bir ilgiyle, büyük bir kalabalıkla bizi karşıladılar. Mustafa Destici Beyle ordan çıktık. İsrail’in vurduğu, harap ettiği binaları gördük, derinden üzüldük. Tabiî içimizden çok şeyler geçirdik, kızgınlığımızı az da olsa dile getirdik. Oradaki çocukların ailelerin gitmesini, o insanların yaşadıkları sıkıntıları, zulümleri vs. bunlar tabiî ki bizi çok üzdü.
Dünyanın neresinde olursa olsun bir Müslüman kardeşimizin çektiği sıkıntılar hepimizi derinden etkiliyor. İster Osmanlı topraklarında olsun, ister dünyanın öbür ucunda olsun kardeşlerimizin düştüğü sıkıntılı durumlar hakikaten bizleri incitiyor. İnşallah son bulmasını ümit ediyoruz. Ama bir yandan da birşeylerin olması için de azmetmek, gerekenleri yapmak gerekiyor.
Ben o gün orda kalmak istedim, fakat başka bir yere yetişmemiz gerekiyordu. Filistin’in Gazze’nin başbakanı ile görüştük. Bizi çok iyi karşıladı. Birkaç gün misafir etmek istediler. Ama kalamadık. Allah nasip ederse daha sonra tekrar gitmeyi düşünüyoruz.
Ben “Eskitilmiş Kılıç” oyununun yolunun açık olmasını diliyorum. İnşallah bu oyunun filmi de çekilir. İnşallah sinema salonunda da izleriz.
İnşallah duâlarınızla… Çünkü “Müslümanın Müslümana duâsı kabul olur” denir. Özellikle Cuma gibi müberek günlerde...
 
YA NİYE SÖYLEMEDİN BANA?
Günlük hayatınızdan biraz daha bahseder misiniz? Yani bir şehzade olarak neler yaparsınız, nelere dikkat edersiniz?
Meselâ bir alışveriş merkezine girdiğimde insanlar dönüp bir bakıyor, “Sizi birine benzetiyoruz” diyorlar. Ben de “Doğrudur” diyorum. Çünkü yıllar boyu ben kendimi ifade edemedim. Çünkü biz büyüklerimizden, babamızdan öyle görmedik. Yani işte “Ben Abdülhamid Han’ın torunuyum” diye hayatım boyunca söyleyemedim. Hatta benim bir arkadaşım vardı. Benim Sultan Abdülhamid Han’ın torunu olduğumu bilmiyordu. Öğrendiğinde şaşırdı ve “Ya niye söylemedin bana?” dedi. Ben de “Gerek yoktu” dedim. Sonuçta hepimiz aynı yerden geldik. Benim kim olduğumu öğrendikten sonra insanların konuşmaları değişince ben şey diyorum: “Yani sizin gönlünüzden, içinizden nasıl çağırmak, nasıl hitap etmek geliyorsa, o şekilde davranabilirsiniz.” Çünkü insanlar “Size nasıl hitap edebiliriz” diye soruyor.
Onun dışında bir iş yerimiz var. Gündüzleri işyerine gidiyoruz. Ondan sonra malûm dâvetlerimiz oluyor, onlara icabet ediyoruz. Bunların kimi yurt dışında kimi yurt içinde oluyor. Son dönemde yurt dışı biraz ağırlık kazanmaya başladı. Bizi takip edenler bilirler bir “Hanedan Vakfı”mız var. Osmanlı Hanedan Vakfı... Bir de Facebook’ta Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu diye facebook sayfalarım var. İnsanlar gerçekten benim olup olmadığını soruyor. Tabiî ki bunlar bizim sayfalarımız…
 
 
KİMDİR?
 
Cennetmekân Sultan 2. Abdülhamid Han’ın 4. kuşaktan torunudur. Hanedan dilinde “Şehzade Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu Efendi” diye anılıyor. Tam 624 yıl boyunca cihana hükmetmiş Osmanlı padişah ve ailesi 1924’te sürgün edilir. 1974’de yani tam 50 yıl sonra ilk defa bir Osmanlı şehzadesi (Harun Osmanoğlu Efendi) Türkiye topraklarına ayak basar. 2 Ağustos 1979’da, bu şehzadenin bir oğlu dünyaya gelir. Sürgün sonrası Türkiye’de, İstanbul Fatih’de doğan bu ilk şahzadeye Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu adı verilir. Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, Türkiye gazetesinde 10 yıl gazetecilik yapmış, 3 yıl da TGRT’de çalışmıştır. Şu anda Tekstil sektörü ile ilgili aile şirketinin başında bulunan Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, evli ve 1 çocuk babasıdır. Eskitilmiş Kılıç Tiyatrosu’nun ve yakın zamanda gerçekleştirilmesi düşünülen Sultan Abdülhamid Han’ın hayatını anlatan sinema filminin proje danışmanıdır.
 
 
(110 sene Filistin’e giden ilk Osmanlı olan  Osmanoğlu, “İsrail’in vurduğu, harap ettiği binaları gördük, derinden üzüldük. Kızgınlığımızı az da olsa dile getirdik” dedi.)
 
 
 
Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, Serender programı sonrasında gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ı da ziyaret ederek, bir süre sohbet etti.
 
 
FEYZA ÇİĞDEM TAHMAZ
Okunma Sayısı: 39059
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • mustafa türüdü

    27.3.2016 23:16:05

    sayın padişaha ve nilhan osmanoğlu isimli hanım sultana bu sayfalardan onlarca soru sordum hiçbirisine cevap veremediler. veya tenezzül etmediler onlar soylu bizler köylü padişahın kuluyuz. osmanlıyı şimdi överek yere göğe sığdıramıyorlar. madem o kadar anlı şanlı bir tarihimiz var ne olmuş altı kıta da ki topraklar . yakın tarihimizde ki evlad ı fatihan asimile edilmiş bulgaristan daki soydaşlarımıza sormak lazım. şimdi kalkmış ulu hünkar torunu dedelerinin nasıl yokluk içinde öldüğünü anlatarak duygu sömürüsü yapıyor. miras almak tan bahsediyor zerre kadar utanması varsa bu milletin yüzüne bile bakamaz.

  • mustafa türüdü

    25.3.2016 21:27:27

    sayın padişahım hazır filistine gitmişken bir sorsaydınız oradaki yetkililere niye osmanlı ya ihanet etmiş niye cihad ı ekber e katılmamışlar. niye kerbela şehitleri gibi dedelerimizi aç susuz bırakmışlar. ingilizin parasımı tatlı gelmiş. o fakir anadolunun boğazın keserek yaptırdığı hicaz demiryolunu bombalamışlar. niye israile parayla toprak satmışlar ve hala satıyorlar.

  • nükhet tanrıöver

    14.2.2015 19:54:47

    son yıllarda osmanlılık sözcüğünün rahatça kullanılabilmesini yaradanın bir lutfu olarak görüyorum...ben de cennetmekan abdülhamithan ın en yakınında bulunmuş bir devlet adamımızın torun çocuğuyum,ancak tıpkı şehzade kayıhan efendi gibi bu nu çevremde hemen hiç kimse bilmez..yeterki atalarımız layık olup onların anılarını ebediyen yaşatalım..çok olumlu düşünceleri olan şehzadeyi kutluyorum....ümidimiz tarihimizi iftiharla anlatacak bir nesil yetiştirebilelim...şehzade kayıhanı son defa üsküdar belediyesinin anma töreninde gördük..tevazu sahibi olduğu hemen anlaşılıyordu..sağlıklı ve başarılı bir ömür dileğiyle...

  • KATİPZADE AGABEY

    18.4.2013 00:00:00

    Selamların en guzeli ile, sizin şahsınızda tüm soyunuzu en derin kalbi muhabbetle selamlarım.Şehzadem sizin şu resminizi görünce Cennet mekan dedeniz Abdulhamid Han ın resmi gözümün önune geldi ne kadarda benzemektesiniz.İnşaallah huylarınızda zannedersem benzemekte. Bendeniz Aydın sancagı Mutesellimi Serayan Katipzade Hacı Ahmet Reşit Soyundanım.Rahmetli Başbakanlarımızdan Adnan Menderes Beyle aynı ailedeniz.Bu anlamdada ayrıca saygı ve baglılıgımızıda kabul buyurun.En derin kalbi muhabbetlerimle.

  • davud volkan pekdemir

    6.3.2013 00:00:00

    maşaALLAH çok güzel yazı olmuş..

  • SUATKARAKAYA

    2.3.2013 00:00:00

    BU EJDAT YADİGArı insanları daha iyi yerlere getirmeye çalışmalıyız. onlar aile büyüklerinden dudukları öğretileri başka hiç bir tarih kitabında bulamayız:bilindiği gibi tarihi daima kazananlar yazar; bu aile kaybeden tarafı temsil ediyor,sevgiyle muhafaza etmeliyiz...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı