"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

RİSALE-İ NUR’DAN BAHİSLER EZBERLEYEN ‘NUR ÇOCUK’

06 Mart 2013, Çarşamba
TİFLİS’İN MARNEULİ İLÇESİNDE TANIŞTIĞIMIZ İLKOKUL ÖĞRENCİSİ ELVİN, (Allah nazardan saklasın) RİSALE-İ NUR’DAN BAZI BÖLÜMLERİ EZBERLEMİŞ. DERSHANEDEKİ SOHBET ÖNCESİNDE EZBERİNDEN BİR BÖLÜM OKUYARAK BİZE GÜZEL BİR ‘DERS’ VERMİŞ OLDU.

“MEYDAN DERSHANESİ”
Tiflis ‘meydan’ına yakın bir yerde yeni bir dershane açılmak üzere. Eski bir bina tamir edilmiş ve tamamlanması halinde öğrencilere tahsis edilecekmiş. Burada ayrıca okuma programlarının da yapılacağı ifade edildi. Buradaki dershane, şehre daha yakın ve öğrenciler için tercih edilebilecek bir noktada. Başka şehirlerde olduğu gibi Tiflis’de de tarihî yapılar koruma altına alınıyor ve bir bakıma orada da ‘kentsel dönüşüm’ çalışmaları var. Dershanenin bulunduğu mahalledeki bütün evlerin elden geçirileceği ve orijinaline uygun bakım ve onarımların yapılması için çalışmalar başladığı mihmandarlarımız tarafından ifade edildi.

 
 
BÜYÜK, AMA SADE BİR KİLİSE
Tiflis’deki ‘altın kubbeli’ kilise hem büyük hem de çok ziyaret edilen yerlerden biri. Cumartesi olması dolayısıyla ‘gelin ve damat’lar da kiliseyi ziyarete gelmişti. Kilisenin çevresindeki otoparklar da doluydu. Kiliseye girdiğimizde ilk dikkatimizi çeken nokta, kilisenin çok sade olmasıydı. İstanbul’daki bazı kiliselerde olduğu gibi tavan süsleri yoktu. Levha olarak tasvirler vardı, ama duvarlar beyaz bir boya ile boyanmış şekilde duruyordu. Tabiî girişte her türlü ‘haç’ satışları devam ediyordu. Oradaki insanların da hakikati bulması için duâlar ederek ve İslâmiyet nimetiyle şereflendiğimiz için de şükrederek oradan ayrıldık.

ANADOLU LEZZETLERİ TİFLİS’DE
Yabancı şehirlerde yemek içmek de çoğu zaman problem olabiliyor. ‘Helâl lokanta’ları bulmak zor. Ama Tiflis’de bu imkân var. Türkiye’den gidip orada lokanta ve benzeri işyerleri açan iş adamlarımız bulunuyor. Onların birinde yemek yedikten sonra ikindi namazını geciktirmemek üzere hızlıca ‘medrese’ye döndük.

CUMARTESİ SOHBETİNE KATILDIK
Risale-i Nur okunan hemen her şehirde olduğu gibi Tiflis’de de Cumartesi akşamları umumî sohbetler oluyor. Çoğunlukla Azerilerin oluşturduğu sohbette Risale-i Nur’dan bazı bahisler okundu. İlyas, Durmuşhan ve Kâmil kardeşlerin ev sahipliğindeki sohbet, geç saatlere kadar devam etti.

TİFLİS’İN MARNEULİ İLÇESİNDE
Cumartesi gecesi, Tiflis’in Marneuli ilçesinde ikamet eden ve Risale-i Nur eserleriyle tanışan bir kişinin kardeşinin Rusya’da bir arkadaşı tarafından öldürülmüş olduğu haberini aldık. Haliyle Tiflis’deki arkadaşlar o cenazeye katılmak arzu etti. Bize de, katılmak isteyip istemediğimiz soruldu. Zaten o günün akşamında Marneuli’de sohbet olacaktı. Erken gidip önce cenazeye katılmayı, sonra da sohbete katılmayı makul bulduk ve Pazar günü sabah erkenden Marneuli ilçesine hareket ettik.
Verilen adrese ulaştığımızda cenazenin defnedilmek üzere mezarlığa götürülmek üzere olduğunu gördük. “Cenaze namazına yetişemedik her halde” derken, namazın henüz kılınmadığını öğrendik. Tabiî oradaki uygulamalar Türkiye’dekine göre farklılıklar arz ediyor. Şöyle ki: Cenazeyi camiye götürme adeti yok. Zaten her yerde cami yok. Cenazeyi ekseriyetle öğle vaktinde mezarlığa götürüyorlar ve orada kılınan cenaze namazından sonra defnediyorlar.

RİSALE-İ NUR’DAN BAHİSLER EZBERLEYEN ÇOCUK
Cenaze merasimi ve taziye çadırından sonra Marneuli’deki dershaneye geçtik. Pazar günü olduğu için dershaneye gelen küçük çocuklar da vardı. Onlardan biri de Elvin’di. Elvin, (Allah nazardan saklasın) Risale-i Nur’dan parçalar ezberlemiş ve onların bir kısmını bize okuyarak güzel bir ders yapmış oldu. Biz de hem fotoğrafını çektik hem de bir kısmını kameraya kaydettik.
Düşünün ki 70 yıl inançsızlık propagandası yapılan beldelerde artık az da olsa Risale-i Nur’u okuyan, kısmen de ezberlemeye çalışan çocuklar var. Haza min fazlı Rabbi!

MARNEULİ’DEKİ SOHBET DE İSTİFADELİ OLDU
Akşam namazı sonrasında çevreden gelenlerin de (Arıklı, Fahralı, Saraçlı köyleri vb.) katıldığı istifadeli bir sohbet gerçekleşti. O gün cenazeye katılmış olmamız dolayısıyla “Yirminci Mektup”dan ‘kelime’ler okundu. “Vahdehu” manen der: Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Onlara tezellül edip minnet çekme. Onlara temellûk edip boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Herşeyin anahtarı O’nun yanında, herşeyin dizgini O’nun elindedir. Herşey O’nun emriyle hâlledilir. O’nu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun. (Mektubat, s. 219)

TİFLİS’DEN İSTANBUL’A DÖNÜŞ
Marneuli’deki sohbetten sonra geç saatlerde yeniden başşehir Tiflis’e döndük. 25 Şubat 2013 Pazartesi sabah namazı ve kahvaltıdan sonra havaalanına gitmek üzere Tiflis Medresesinden hareket ettik. İş günü olması dolayısıyla Tiflis caddelerinde yoğun bir trafik vardı. Dükkânların bir kısmı daha açılmamıştı. Açık olan bazı elektronik eşya satıcılarına uğrayıp ürünleri inceledik ve geç kalma ihtimaline karşı havaalanına doğru harekete geçtik. Hafif yağmur yağıyordu ve trafik iyice sıkışmıştı. Şoför koltuğunda oturan Durmuşhan kardeşimiz, yoğun olmayan mahalle arası yolları tercih ederek kısa sürede bizi havaalanına ulaştırdı. Bilet işlemlerimizi yapıp, orada kalanlarla helâlleşip İstanbul’a doğru hareket ettik.
Tiflis Havalimanı, İstanbul’daki havalimanına göre çok küçük. Yolcu sayısı da fazla değil, dolayısı ile uzun kuyruklar meydana gelmiyor. Buna rağmen Türk Hava Yolları’nın uçakları gidişte de dönüşte de doluydu. Turist yolcular yanında ticaretle uğraştıkları belli olan çok sayıda yolcu da vardı. Hatta Türk ya da Gürcü olmayan, Afrika ülkelerinden geldiği belli olan yolcular da vardı.
Gürcistan’ın bugün için ekonomik ve siyasî sıkıntıları olsa da geleceği parlak ülkeler arasında gösteriliyor. İnşallah bu ülkede Risale-i Nur eserleri de bundan sonra daha fazla bilinecek ve okunup istifade edilecek. Bediüzzaman’ın Şeyh San’an Tepesinde verdiği diğer müjdelerin tahakkuk ettiğini de ömrü vefa edenler görecek...

MEZARLIKLARI DA FARKLI, DEFİN ADETLERİ DE
Tiflis’in Marneuli ilçesindeki Müslümanların ekserisi Azerilerden (Kara Papak Türkleri) oluşuyor. Daha önce Bakü’de “Şehitlik”i görüp gezdiğimiz için Marneuli’deki mezarlığı görünce garip karşılamadık. Mezarlıklar bize göre çok farklı. Büyük mermer mezar taşları ve mezar taşlarında vefat eden kişinin fotoğrafı ve ekseriyetle de şiirler yer alıyor. Defin yerine giderken mezar taşlarındaki bazı şiirleri okuyarak bize anlatan Rıfat kardeşimiz, “Bu şiirlerin çoğu mana olarak uygun değil. Ekseriyetle isyan hissi var. Ama maalesef burada böyle” diye anlattı. Hakikaten de şiirlerin anlamı, “Ben niçin öldüm?” türündeydi.

CENAZE NAMAZI KILAN AZ, MEZARIN ÜSTÜNE BETON
Maalesef yılların tahribatı dolayısıyla cenazeye katılanların çoğunluğu namaz kılmadı. Bu da, çok çalışmak ve doğru İslâmiyet ve İslâm’a lâyık doğruluğu iyi anlatmak gerektiğini hatırlattı. Sıra define gelince de alışık olmadığımız bir uygulama gördük. Kazılan mezarın içinin dört tarafı briketlerle örülmüş. Cenaze mezara konunca bir iki avuç toprak atıldı ve üstüne demir sac serildi. Onun üstüne de -beton mezara dökülmesin diye- naylon muşamba serildi. Bir taraftan da harç hazırlanmaya başlandı. “Molla” Yasin-i Şerif okumaya devam ederken mezarın üstüne beton dökülerek kapatıldı. Mezardan çıkan toprak da daha sonra oradan alınıp başka bir yere götürülüyormuş.
Vefat edenin yakınlarına baş sağlığı dileyerek “taziye çadırı”na geçtik. Yine oradaki adetler gereği cenazeye katılanlar için yemek ikramı vardı. Vefat eden kişi çevresince çok tanınan biri olduğu için 4 tane büyükbaş hayvan kesilmişti. “Bu cenaze sahibi için çok masraflı olmuyor mu?” diye sorunca, “Buradaki adetler gereği cenazeye katılanlar cenaze sahibine yardım eder” dedi. Meğer -uygun bir benzetme olmayabilir ama- bizdeki “takı merasimi” benzeri cenazeye katılanlar 5 ya da 10 lira gibi yardımlar yapıyormuş.


TİFLİS’İ “BİTLİS” KURMUŞ
Okuyucularımızdan Mustafa Duman’ın bizimle paylaştığı şu ilginç anekdotu da aktaralım:
“Tiflis: İran tarihçilerinden ‘Şerefnâme’ adlı eser sahibinin dediğine göre bu şehri, İskender Zülkarneyn’in hazinedarı olan Bitlis yaptırmıştır ki, Van eyaletindeki Bitlis’i de o yaptırmıştır.
“Tiflis Kalesi: Kür nehri kenarında yalçın kaya üzerinde birbirine karşı iki kaledir ki Bitlis ve Tiflis denir. Aralarından Kür nehri akar. Bir kayadan bir kayaya büyük bir hisar şeklinde olduğu için kolaylıkla kalelerin birinden diğerine geçilebilir. Büyük kale Kür nehrinin güneyinde, küçük kale ise kuzeyindedir. (Evliya Çelebi, Seyahatname)
“Bediüzzaman Hazretlerinin çıktığı Şeyh San’an Tepesi çam ağaçlarıyla kaplı çok güzel bir yerdir. Günümüzde çok gelişmiş ve görkemli bir şehir hâline gelmiş olan Tiflis, Gürcüler tarafından T’bilis olarak nitelendirilir. Bilindiği gibi Kürtler de, Bitlis’e Bilis derler. Lâ fzen bile değerlendirilse Üstadın ‘Bitlis, Tiflis birbirinin kardeşidir’ şeklinde ifade ettiği mânâyı orada görmek mümkündür.”

“TAÇ MİNDA” YANİ “MUKADDES DAĞ”
Tiflisliler “Şeyh San’an Tepesi”ni tabiî ki bu isimle isimlendirmiyorlar. Onlar bu dağa, “Taç Minda” yani “Mukaddes Dağ” diyorlar. Onlara göre de Şeyh San’an’ın makamı bu dağda, ama yeri bilinmiyor.

ŞEYH SAN’AN’IN FARKLI HİKÂYELERİ
Şeyh San’an Tepesi ismi ilginç bir hikâyeye dayanıyor… Daha doğrusu birden çok hikâyeye. Konu ile ilgili çok farklı anlatımlar var. Feridüddin Attar tarafından Mantık’üt Tayr adlı eserde de anlatılan uzun hikâyede özetle; 400 dervişli bir dergâhın şeyhi olan ve Abdülkadir Geylani’den feyz alan Şeyh-i San’an mecazi bir aşkın peşine düşerek, bir Rum kızına aşık oluyor ve namazı niyazı, dini diyaneti terk ediyor… Hatta Hıristiyan oluyor… Daha sonra ise çeşitli badireler ve kerametvari haller yaşadıktan sonra yanlışından dönerek tövbekâr oluyor… Rum kızı da onunla birlikte İslâm’ı seçiyor… İşte bütün bu vakıalar o zamanlar bir Rum diyarı olan Tiflis’te geçtiği için bu tepenin adına Şeyh San’an Tepesi deniyor…

Bir başka anlatım şöyle: Azerbaycanlı şair Hüseyin Cavid, Şeyh San’an adlı manzum piyesinde bunu anlatır. Arabistan’dan gelerek İslâm dinini yaymaya çalışan din adamlarıyla ilgili bir efsanede, Şeyh San’an’ın Tiflis-Gürcü Padişahı’nın güzel kızı Humar Hanım’a karşı duyduğu aşk macerası anlatılır. Bu kız uğruna Hıristiyan hayatı yaşayan Şeyh, yedi yıl sonra kızı Müslüman eder. Birlikte kaçmaya karar verirler. Bunları takip eden kralın askerleri yetişince, âşıkların dileğiyle yer yarılır, âşıkları içine alır. Âşıkların girdiği yerden kaynar sular çıkar. Kızına ve yaptıklarına üzülen kral, bu suyun üzerine bir kilise yaptırarak hatıra bırakır.

Bir başka anlatım da şöyle: Abdulkadir Geylanî’nin arkadaşı olan Şeyh San’an, bir bedduâya uğrayıp yolu Penek’e düşmüş. Şeyh San’an, çobanlık yapıyor, Penek padişahının domuzlarını güdüyormuş. Şeyhin nefsine ağır gelen domuz çobanlığı aynı zamanda eziyetli bir işti. Şeyh, bu şekilde çile doldurmakta iken, Penek padişahının kızına âşık olmuş. Hırıstiyan olan kız da şeyhe ilgi duymaya başlamış, hatta Müslüman olmuş. Yedi yıllık çilesi dolan şeyh, bir gün Allahuekber Dağlarından tef sesi geldiğini duydu. Bu ses, çilesinin bittiğine işaretti. Meğer tefi çalan, Geylanî’nin gönderdiği kırk mücahit müritmiş.
Şeyh, tef sesinin geldiği dağa doğru koşmuş. Bunu gören saray halkı, durumu padişaha bildirmiş. Ordu, peşlerine düşmüş. Bu durum, Mısır’da Abdulkadir Geylanî’ye mâlûm olmuş. Oradan attığı teber, şeyhe ulaşmış. Şeyh, bu teberle kâfir ordusuyla vuruşmaya başlamış. Penek güzeliyle kırk mürid de cenge girmişler. Kırk mürit şehit düşmüş. Dağın tepesine yetişen Şeyhle sevgilisi de tam tepede şehit düşmüşler.

SON
 
Faruk Çakır
[email protected]
Okunma Sayısı: 4111
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı