"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Almanya izlenimleri

15 Kasım 2013, Cuma
Önemli sanayi şehirlerinden biri olan Düsseldorf, Almanya’nın kuzey batısında, Hollanda sınırına takriben 70 kilometre mesafede, Türkiye’den 2 bin km uzaklıkta; 600 bin nüfuslu güzel bir şehir.

Buradaki Yeni Asya okuyucusu kardeşlerimizin planladığı on beş günlük hizmet programını uygulamak için dâvetleri üzerine, üç saatlik bir uçuştan sonra, uçağımız Düsseldorf Hava Limanına indiğinde vakit ikindiyi biraz geçmişti.
Pasaport işlemlerinin ardından bizi bekleyen kardeşimiz Nevzat Beyin arabasıyla etrafı sık ağaçlarla çevrili, muntazam yollardan geçerek Düsseldorf’un merkezindeki dersaneye intikal ettik.
Yeni Asya okuyucularının Düsseldorf’ta, merkezî bir yerde açmış oldukları medrese (Almanya’da dershaneye medrese diyorlar), aynı zamanda mescid vazifesi de görmektedir. Orada Bayram ve Cuma namazları kılınıyor, vakit namazları da cemaatle eda ediliyor, gençlere Kur’ân öğretimi yapılıyor, dersler, sohbetler düzenleniyor. Medresenin civarda ikamet eden çok sayıda Fas, Cezayir, Tunus, Libyalı kardeşlerimiz buraya vakit namazlarına geliyorlar.
Dershanenin bakım, temizlik ve sair ihtiyaçlarının karşılanması, derslerin tanzim vazifesi fedakâr ağabeyimiz Mardinli Hacı Halid ile oğlu Nurullah Udun’a tevdi edilmiş. Aynı zamanda onlar, misafirleri karşılama ve ağırlama işini de üstlenmişler.
Abdulkadir, Ömer, İrfan, Hafız Osman, Eczacı Kâmuran ve diğer kardeşlerimiz de istişareye dayalı sistemimizle Düsseldorf Nur hizmetlerini birlikte yürütüyorlar.
Civarda yaşayan Müslüman gurbetçilerin katılımıyla kalabalık bir cemaatle Kurban Bayramı namazını dersanemizde eda etme akabinde bayramlaşma yapıldı.  Hıristiyan bir ülkede ve Türkiye’den binlerce kilometre uzakta, gurbet diyarında bayramı yaşamanın ne demek olduğu anlatılması zor bir durumdur.  Burada Müslümanlar için bayram tatili olmadığı için, gurbetçi kardeşlerimiz kendi imkân ve çabalarıyla bayramı kutlamaya çalışıyorlar.

DÜSSELDORF’TA ŞEHİR TURU
Şehir, Türkiye’deki emsalleriyle kıyaslandığında fark bariz bir şekilde göze çarpıyor. Yollar düzenli ve temiz. Yeşil alan ve ağaçlar şehrin yarıdan fazlasını oluşturuyor. Binalar aynı hizada ve aynı yükseklikte olup, göz zevkini bozacak nâhoş bir görüntüye rastlanmaz. Göze çarpan ilk özellik, şehrin imar planlamasının mükemmelliği. Binalar genellikle beş katlı.
Caddeler, yıllar sonrası düşünülerek geniş planlanmış. Gecekondulara zaten rastlanmaz. Yılın belli bir zamanında şehrin havadan fotoğrafı çekilir ve bir önceki yılın görüntüsüyle karşılaştırılır. İzinsiz eklemeler yapılmışsa, derhal yıkılır ve yapana da ağır cezalar uygulanır.
Şehir son derece temizdir. Atıklar için ayrı ayrı çöp kutuları vardır. Herkes çevrenin temiz tutulmasına katkı sağlar. Kimse yere tükürmez, çöp atmaz. Ne evlerde ne de yollarda kimse kimseyi rahatsız etmez. Aksi halde polise şikâyet edilir ve gerekli müeyyideler uygulanır.
Vatandaşlar mükemmel manada din, inanç, demokratik hak ve hürriyetlerine sahiptir. Gayet tabi Avrupalıların hürriyet anlayışı bizimkinden farklıdır. Onlar, hürriyeti başkasına zarar vermemek şartıyla istediğini yapmak şeklinde anlıyorlar.
Bizim hürriyet anlayışımız “Ne kendine, ne de başkasına zarar vermemektir.”
Alman devleti laiktir. Ancak onlar laikliği bizdeki bir kısım çevrelerin anladığı gibi dinsizlik manasında değil, inançların şemsiyesi olarak kabul ederler. Dinini yaşamak isteyenlere fırsat verir ve onlara saygı duyarlar. Hatta iş yerlerinde Hıristiyan patronlar, ibadet yapmak isteyen Müslümanlara kolaylık tanır ve dindarlıklarını takdir eder. Devlet okullarında kıyafet serbesttir. Eğitimin hiçbir basamağında başörtüsü yasağı yoktur. Hıristiyan bir ülkede durum böyle iken, bir İslâm memleketi olan ülkemizde başörtü yasağı ne hazin bir durumdur.

TRAFİK, YAYALAR VE SÜRÜCÜLER
Yaya ve sürücüler gayet şuurlu, dikkatli ve kurallara hassasiyetle uyarlar. Yayalar kırmızı ışıkta kesinlikle karşıya geçmez. Sürücüler de yayalara çok saygılılar. Trafik sistemi saat gibi işliyor; kurallar ihlâl edilmeden uygulanıyor. Her binanın önünde ve arkasında yeteri kadar otopark var.
Şehir dahilinde ulaşım büyük ölçüde tramvay sistemiyle sağlanıyor. Bu da şehir dahilinde otomobil kullanma ihtiyacını azaltıyor.
Mihmandarımızla hastanede yatmakta olan bir tanıdığımızı ziyaret için tramvaya binerken Türk şoförün Türkçe ile “Hoş geldiniz! Bayramınız mübarek olsun” diye hitap etmesi bizi sevindirdi. Resmî dairelerde de çok sayıda Türk çalışıyormuş.

ŞEHİRDEKİ KİLİSELER
Düsseldorf’un merkezinde Hıristiyanlığı sembolize eden, birbirine yakın çok sayıda kilise yer alır. Kilislerin göğe yükselen kubbe ve kuleleri, tarihî bir yapı görüntüsü vermekle birlikte, tahrif edilmiş olan Hıristiyanlığın da kibir ve gururu okşayan yönünü çağrıştırıyor gibidir.
İslâm ülkelerinde inşa edilen cami ve mescidlerin kubbe ve minareleri, tevazu ve alçakgönüllülüğü çağrıştırmasının yanında, sıcaklık ve güven aşılar. Buradaki kiliseler ise bu özelliklerden yoksun terk edilmiş gibi bir manzarası var. Meselâ Türkiye’de cami ve mescid avluları, insanlarla cıvıl cıvıl dolu, bunalan ve sıkılanlar için bir dinlenme ve rahatlama mekânlarıyken, kiliseler boş ve soğuk mekânlar olarak görülüyor. Bütün Avrupa’da olduğu gibi Hıristiyan Almanların da kiliselere pek rağbet etmediğini öğrendik.

SOKAK VE CADDELERDE İNSAN MANZARALARI
Sokak ve caddelerde yürüyen Almanların önemli bir kısmının yaşlılardan oluştuğu göze çarpıyor. Gençlere nadir rastlanır. Caddede ve sokaklarda yürüyenlerin gergin, asık yüzlerinden, sanat ve teknolojide terakki eden Almanların maneviyat bataryalarının boş olduğu anlaşılıyor.
Şahsen biz caddelerde yürüyen güleryüzlü ve mütebessim bir Almana rastlamadık. Üstad Bediüzzamanın dediği gibi Avrupa kıt’asında iklimin soğuk olması yüzlerine aksetmiş gibi. Avrupalılar soğuk insanlar olmasına karşılık çok da çalışkandırlar. İşlerini soğukkanlılık, dürüst ve sağlam yaparlar.
Diğer güzel bir yönleri de; kitap okumaya düşkünlükleri. Otobüste, tramvayda, fırsat buldukları her yerde boş lâkırdı yapmak yerine, kitap okuyorlar.
Diğer güzel bir özellikleri de işlerini programlamalarıdır. Neyi, ne zaman, nasıl yapacaklarını önceden planlarlar. (Keşke Türkiye’dekiler, vakit düzenlemesini de ihtiva eden namaz vakitlerinin mesajını alabilseler.)
Dikkat çeken diğer bir husus ise; Almanların köpek besleme alışkanlıklarıdır. Onların bir çoğunun sabahın erken saatlerinde sokakta köpek gezdirdiğini görürsünüz. Bazıları aynı anda iki köpeğin yularını tutmuş peşlerinden sürükleniyor. Sanki çocuk sevgisini hayvan sevgisiyle telâfi etmeye çalışıyorlar.

SOSYAL İLİŞKİLER
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, Batı medeniyeti Hüda üzerinde kurulmadığından, insanlara gaye olarak menfaat ve nefsî arzuları tatmin etmeyi hedef olarak gösterir. Halbuki menfaatin şe’ni (gereği); her arzuya kâfi gelmediğinden üstünde boğuşmaktır. Bu ise, sıkıntı, gerginlik, çekişme, mutsuzluk ve huzursuzluğu netice verir.
İslâm medeniyeti, Müslümanlara gaye olarak menfaati değil, fazilet ve rıza-i İlâhiyi gösterir.
Almanlar da, diğer Hıristiyan toplumlar gibi sosyal ilişkilerde menfaati esas alıyorlar. Mihmandarımız Halid Ağabeyin anlattığına göre, iş yerinde beraber çalıştığı bir Alman kişiye meyve ikram eder. Alman “Niçin bana bunu ikram ediyorsun? Senin bunda ne menfaatin var?” diye sormuş. O da ona bu ikramı Allah rızası için, sevap kazanma gayesiyle yaptığını, dinimizde ikramın tavsiye edildiğini söyleyince çok şaşırmış.
Almanlarda da aile yapısı feci bir durumda. Aile fertlerinin bağları da menfaate endekslenmiş. Burada erkek ve kız çocukları 18 yaşına gelince evi terk etmeleri ve bir iş bulup kendi ayakları üzerinde durmaları istenirmiş.

BAZI TÜRKLER KÖTÜ ÖRNEK OLUYOR
Üstad Bediüzzaman, eğer biz iman hakikatlerini ve İslâmın ahlâkını fiillerimizle gösterirsek, sair din mensuplarının grup grup İslâma gireceğini, belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletlerinin İslâma dehalet edeceğini ifade eder.
Şüphesiz söz ve güzel davranışlarıyla örnek olan çok sayıda Müslüman yaşarken, ne yazık ki Türkiye’den gelen bir çok kardeşimiz de, İslâma ayna olacakları yerde, kötü örnek olmaktadırlar. Onları gören Almanlar da İslâma karşı soğuk davranıyorlar. Birlikte yolculuk yaptığımız bir ağabeyimiz, beraber çalıştığı bir Alman arkadaşının kendisinde gördüğü güzel davranışlardan ötürü Müslüman olmak istediğini anlattı. Ona İslâmı anlatan kitaplar vermiş ve okumasını istemiş. O da okumuş ve İslâma sempati duymaya başlamış. Ancak o, etrafında içki içen, namaz kılmayan, sefih davranan Türkleri görünce, kendisine Müslüman olmaktan vazgeçtiğini ifade etmiş. “Siz Müslümanlığı yaşıyorsunuz, peki onlar niye böyle?” diye kafasının karıştığını söylemiş.

ÖLÜLERİ SESSİZCE GÖMÜYORLAR
Türkiye’de vefat eden Müslümanlara cenaze namazı merasimleri, yakınlarına taziye ziyaretleri yapılır, böylece ölümle Ahiret hayatı hatırlanır, imanlar takviye edilir. Ölüleri defin işlemleri yakınları, onlar yoksa belediyeler tarafından yapılırken, anlatıldığına göre burada ölüler, lezzetleri acılaştıran ölüm hatırlanmasın, dünya hayatının lezzeti kaçmasın diye sessiz sedasız, kimseye sezdirmeden gömülür. Devlet, çalışan vatandaşların maaşından isterlerse, kilise hesabına yatırılmak üzere cenaze masrafı olarak belli bir miktar kesinti yaparmış. Böyle bir kesintiye razı olmayanların cenazelerine kilise karışmaz, yakınları tarafından defin işlemleri yapılırmış.

İSLÂMÎ HİZMETLER
Nur Talebeleri, Diyanet, Süleyman Efendi Talebeleri gibi dinî camialar ve Millî Görüş gibi bazı gruplar, her biri kendi çapında Almanya’da yaşayan kardeşlerimizin iman ve İslâmî hayatlarını muhafaza etmek için değişik faaliyetler icra etmektedir. Faaliyetlerini daha ziyade binaların içinde kendilerinin açtığı küçük mescidlerde yürütüyorlar. Buralarda Kur’ân talimi, Cuma ve Bayram namazlarının edası, vaaz ve dinî sohbet gibi programlar yapıyorlar.
Kurban Bayramı ve Cuma namazlarında Düsseldorf’taki medresemiz tıklım tıklım doluydu. Arap kardeşlerimizle de Arapça olarak Bediüzzaman ve Risale-i Nur üzerine sohbetler yaptık.
Medresede Salı ve Cumartesi akşamları umumî ders, Cuma günü de ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik Risale dersleri yapılmaktadır.
Bayramın akabinde burada okullar on beş günlük tatile girdiklerinden, burada orta okul ve liseli kardeşlerimizle bir haftalık Kur’ân ve Risale okuma programı yaptık.  Salı dersinde toplanan kardeşlerimize slayt şeklinde “Dersane Hayatı ve Risale-i Nur’un Meslek Esasları” konulu bir sunumumuz oldu. Bir başka günde genç talebe kardeşlerimize “İman ve İnsan”, “Kur’ân ve Sünnet Işığında Görgü Kuralları” isimli slayt sunumları yaptık.
Bir Pazartesi akşamı Köln şehrine derse gittik. Şükrü Bulut Ağabeyimizin evinde, Köln üniversitesi Türk öğrencileriyle Risalelerden ders sohbetimiz oldu. Akabinde sual-cevap faslı yapıldı.

ESNAFI ZİYARET
Düsseldorf’ta esnaflık yapan Nur Talebeleri ve Türkiye’den gelen diğer Müslüman kardeşlerimizi ziyaret ederek, onlarla tanıştık ve gayet samimane sohbetler yaptık. Onların kuvve-i maneviyelerinin takviyesine son derece muhtaç olduklarını müşahede ettik.

AHLEN HİZMET MERKEZİ          
Bayramın sonunda Düsseldorf’tan karayoluyla Ahlen şehrine gittik. Yeşil ova ve tepeler arasında açılmış geniş ve muntazam otoyoldan geçerek oraya vardığımız da akşam namazı vakti girmek üzereydi. Mevlüt Kurnaz kardeşimiz bizi sıcak karşıladı. Namazdan sonra şevk verici bir ders yapıldı. Kılınan yatsı namazı akabinde civar yerlerden gelenlerle birlikte oradaki kardeşlerimizle tanıştık ve bayramlaştık. Türkiye’den misafir geldiğimizi öğrenince çok sevindiler. Vatan hasreti gözlerinde adeta tütüyordu. Vatandan, dost ve akrabalarından, sevdiklerinden uzak, Hıristiyan gurbet diyarında yaşamak onlar açısından kolay değildir. Her ne kadar Almanya, tabiî güzellikleri varsa da, san’at ve teknolojide bizden ileride gözükse de, ondan daha güzel tabiî güzelliklere sahip, bir İslâm diyarı olan ülkemizin yerini tutamaz. Ben şahsen ülkemizi bin Almanya’ya değişmem. Bülbülü altın bir kafese koymuşlar. “Vatanım, vatanım” diye inlemiş. Onun için Türkiye’den oraya gelen misafirler, gurbetçi kardeşlerimize Cennet vatanımızı hatırlatıyor. Çok seviniyorlar. Burada manevî değerleri muhafaza ederek yaşamak özel bir gayret gerektirir. Genelde Almanya, özelde Düsseldorf, Köln ve Ahlen’de yaşayan Nur Talebeleri bu gayreti gösteriyorlar.
Ahlen’de Yeni Asya okuyucusu kardeşlerimiz çok güzel, üç katlı mülk bir hizmet merkezi inşa etmişler. Giriş katı neşriyat hizmetleri için ayrılmış. İkinci katta yemekhane, kafeterya ve gençlere yönelik ders ve spor salonları var. Üçüncü kat, mescid, ders, istişare ve müzakere salonu olarak kullanılan geniş bir mekânı var. Merkez, hizmet için çok güzel dizayn edilmiş. Mescidde civar yerlerde ikamet eden değişik İslâm ülkelerinden olan kardeşlerimizle cemaatle vakit namazları kılınıyor. Üniteleri geziyoruz. Her birinin sorumlusu kendine verilen vazifeyi yapıyor. Sorumlu kardeşimizin gözetiminde çocuklar Risale dersi görüyor, ders haricinde spor salonunda spor yapıyorlar. Mevlüt Kurnaz kardeşimiz diğer kardeşlerimizle orada iman ve Kur’ân hizmet bayrağını aşk ve şevkle taşıyor. Kendini hizmet için adamış. Risale-i Nur ve Yeni Asya Neşriyatının o bölgede muhtaç ellere ulaşması için gayret ediyor. Ahlen’de belli aralıklarla etraf vilayetlerden gelen Nur Talebelerin katılımıyla hizmet merkezinde okuma programları yapılıyor.

TÜRKİYE’YE DÖNÜŞ
“Küllü âtin karib / Her gelecek yakındır” kaidesince, programımız bir Cuma namazının ardından sona erdi. Oradaki dostlarımızla vedalaşarak planlanan şekilde geceleyin İstanbul’a Yeşilköy Havalimanına indiğimizde yağmur hafif yağıyordu.

TÜRKİYE, CENNET GİBİ
Şairin “Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” dediği gibi, biz ülkemizin değerini lâyıkıyla takdir edemiyoruz. Almanya’dayken en çok özlediğimiz bir husus, şeair-i İslâmiyenin sembollerinden ezan sesi oldu. Oranın bir Hıristiyan ülkesi olması hasebiyle kiliselerin çan sesleri duyulur sık sık. Ezan-ı Muhammedî’ye (asm) henüz dışarıdan hoparlör ile okunmasına müsaade edilmiyor.
Hava çoğunlukla kapalı, yağmurlu olduğundan açık ve güneşli havaları da aradık.
Bu arada birbiriyle selâmlaşan, merhabalaşan, güler yüzle yekdiğerine mukabele eden sıcak kanlı insanlara da hasret kaldık. Müslümanların fıtratları İslâmla yoğrulmuş olduğundan, dinî yönden ne kadar gevşek de olsalar da, sima ve davranışlarında İslâmın parlak izleri görülür.
Camiler, mescidler, çeşmeler, tarihi yapılar, hatta mezarlıklar dahi güven, ferahlık yanında manevî birer mesaj da verir. Bu açıdan baktığımızda bir İslâm ülkesi olan ülkemiz, değil Almanya, Avrupa kıt’asına bedel!
Almanya’ya gidince, Avrupa’yı dolaşan millî şairimiz Mehmet Âkif’in, “Verme, dünyaları alsan da, bu Cennet vatanı” sözünün kıymetini daha iyi anladık.

SON
 
İBRAHİM ERSOYLU
[email protected]
Okunma Sayısı: 3289
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı