"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

UHUVVETİN UHREVÎ HAZZI...

22 Ocak 2014, Çarşamba
Seyahat Notları - 2
Viyana’dan sonraki durağımız Steyr’di.  Ancak akşam saatlerinde varabildik şehrin Grünburg kasabasındaki hizmet merkezine. On dört yıl önce on gün kadar kaldığım, daha sonra da birkaç sefer uğradığım Nur dershanesi satın alınmış, yenilenmiş ve hanımların da müstakil ders yapabilecekleri şekilde genişletilmişti.
Yıllar önce, büyük fedakârlıklarla dershaneyi açan Nur Talebeleri, aralarına katılan yeni gençlerle birlikte hizmetlerine devam ediyorlardı. Oradaki derslerin yanı sıra şehrin merkezinde müsait bir daire buluncaya kadar salonu andıran bir otel odasını kiralamışlar ve aralarında Müslüman olmuş Avusturyalıların da bulunduğu cemaatle haftanın muayyen günlerinde muntazaman dersler yapmaya başlamışlardı.
Önceleri evlerinde münferiden Risale okusalar da, ancak yılda bir sefer düzenlenen aile programlarında toplu olarak Risale-i Nur dersleri dinleyebilen hanımlar da haftanın muayyen günlerinde dershanelerinde dersler yaparak hem kendilerini yetiştirme, hem de Risaleleri başkalarına tanıtıp anlatma gayreti içine girmişlerdi.
Nasarâ diyarında, İslâm’ın inkişafına ve Risale-i Nur’un intişarına şahit olmanın şevki içinde katıldık çocukların, gençlerin Risale okuma programlarına. Gündüzleri onların eğitimleri ile meşgul olduk, akşamları da kâh orada, kâh çevre il ve ilçelerde yapılan Nur derslerine iştirak ettik.
Kendilerine hususî bir dâvet yapılmadığı hâlde, bilhassa Grünburg’da yapılan derslere başka cemaatlere mensup kişilerin de gelmeleri ve bizi kendi dershanelerine dâvet etmeleri, Viyana’da başlayan müşterek faaliyetleri ve cemaatî münasebetleri devam ettirme temayülü içinde olduklarını göstermekte idi.
Farklı cemaatlerin Linz şehrinde müstakil Nur medreseleri vardı. Maiz’de de haftanın muayyen günlerinde evlerde dersler yapıyorlardı. Arkadaşların istişare ederek dâvete icabet etmeye karar almaları üzerine biz de birkaç kişi ile birlikte oradaki derse katıldık.
Avusturya’daki ilk haftamız böyle geçti. Hafta sonu, her sene yılbaşı tatilinde Ahlen’de yapılan Avrupalı Nur Talebelerinin umumî görüşme toplantılarına katılmak üzere, ‘Yazdan kalma’ diye tabir edilen güzel bir günde on kişilik bir ekiple Almanya’ya hareket ettik.
Yüz kırk kilometre hızla geçtik Avusturya’dan Almanya’ya. Bir zamanlar dikenli tellerle çevrilen, mayınlı tarlalarla korunan, ihlâl edildiği takdirde iki taraftan da yüzlerce askerin ölümüne sebep olan sınırların kaldırılması, insanların karşıya geçmek için günlerce sıra beklediği pasaport kontrol kulübelerinin kapatılması, arabaların bir an beklemeden vızır vızır işlemesi, demokrasinin ve insan haklarına saygının, insanlığı getirdiği seviyeyi göstermeye yetiyordu.
Bu hârikulâde hürriyet tablosunu görünce gayri ihtiyarî İslâm âleminin hâl-i pür melâlini hatırladık. İslâm devletlerinin kendi içlerindeki karışıklıkların ve birbirleri ile olan problemlerin sebeplerini düşünüp çarelerini ararken cep telefonu ile oynadığını zannettiğimiz arkadaşın sesi yükseldi.
“Ey muazzam ve büyük ve tam intibaha gelmiş veya gelecek olan Araplar! En evvel bu sözler ile sizinle konuşuyorum. Çünkü bizim ve bütün İslâm taifelerinin üstadları ve imamları ve İslâmiyetin mücahidleri sizlerdiniz. Sonra muazzam Türk milleti o kudsî vazifenize tam yardım ettiler. Onun için tembellikle günahınız büyüktür. Ve iyiliğiniz ve haseneniz de gayet büyük ve ulvîdir. Husûsan kırk-elli sene sonra, Arap taifeleri Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi en ulvî bir vaziyete girmeye, esarette kalan hakimiyet-i İslâmiyeyi eski zaman gibi küre-i arzın nısfında, belki ekserîsinde tesisine muvaffak olmanızı rahmet-i İlâhiyeden kuvvetle bekliyoruz.”
Bediüzzaman Said Nursî, yüz sene önce Şam’daki Emeviye Camii’nde hutbe verirken söylemişti hâlin hatalarını tesbit edip istikbal için ümit veren bu sözleri. Hadiseler, aradan bir asır geçmesine rağmen İslâm âleminin hâl-i pür melâlinin pek değişmediğini gösteriyordu. 
Biz Üstadın mezkûr sözlerini mütalâaya başladığımız sırada ‘Avrupa bedelini ödediği hürriyeti yaşıyor. Müslümanlarsa müstakbel hürriyetin bedelini ödüyor’ dedi paragrafı okuyan arkadaş.
Bize de susmak kaldı.
***
Ancak gece yarısından sonra varabildik Ahlen’e.
Avustralya Nur Talebeleri için Melbourn ne ise, Avrupa Nur Talebeleri için de Ahlen o idi. İmkânlar o kadar geniş, mekân o derece mükemmel, hizmetler de o nisbette hareketliydi.
Gün boyu Avrupa’nın her yanından Nur ahvâlli insan aktı Almanya’nın orta yerindeki bu küçük şehre. Her gelen, hasret hisleri içinde orada olanları ‘kardeşim’ diyerek bağrına bastı. İlk defa görüşenler tanıştı, tanışanlar musafaha muanaka etti, halleşti dilleşti, görüşüp konuştu. Herkes her hâli ile uhuvvetin uhrevî hazzını, muhabbetin mânevî huzurunu yaşadı.
Akşama doğru, aynı zamanda dershane ve mescid olarak da kullanılan geniş salonda, programın toplantı faslına geçildiğinde, yarımşar saat ara ile kürsüye farklı kişiler çıktı. Risalelerden; memlekette, ülkede, dünyada yaşanan hadiseleri izahî mahiyette ve zihinlerde doğan sorulara cevap sadedinde bahisler seçildi.
Yani, münhasıran Risale-i Nur okundu ve sadece Üstad konuştu.  
Zaten maksat da oydu.
Maksat hâsıl oldu…
Her Nur Talebesinin, hususan Avrupa’da yaşayanların mümkünse her sene, değilse hiç olmazsa ömürde bir defa yaşamaları gereken bu samimi kardeşlik kaynaşmasından biz de ziyadesiyle hissedar olduktan sonra şehri gezdik ve Nürnberg şehrine gittik.
Almanya’nın, tarihî çehresi hassasiyetle korunan bu kadim şehrine yıllar önce gelmiş Nur Talebeleri. Önceleri birlikte hareket edip dershaneler açmışlar, dersler yapmışlar. Seksenlerde, doksanlarda Türkiye’de yaşanan bazı hadiseler sebebiyle aralarına ihtilâf girince ayrılıp kendi başlarına hareket etmeye başlamışlar. Belki de bu yüzden hizmet fazla inkişaf etmemiş.
Yeni Asya ekolü, birkaç sene önce faaliyete geçmiş Nürnberg’de. Şehrin merkezinde güzel bir Nur medresesi açılmış. Haftanın muayyen günlerinde gündüzleri hanımlar, akşamları erkekler dersler yapmaya başlamışlar ve kısa zamanda bir hayli mesafe katetmişler.
Nürnberg’de iştirak ettiğimiz derslerde ve Nur Talebeleri ile yaptığımız sohbetlerde gördük ki bu ekol mensuplarının henüz sayıları az, ama azimleri, kararlılıkları fazla. Kemiyet olmasa da keyfiyet var.
İnşaallah ihlâsları da tamdır.
Nürnberg’den dualarla ayrıldığımız günün akşamı, Grünburg’da dualarla karşılandık. Hanımlar zaten derslere de okuma programlarına da hiç ara vermemişlerdi. Biz de hemen o akşam derslere başlayarak kaybettiğimiz zamanı telâfi etmeye çalıştık.
Avusturya seyahatinin bu ikinci safhasında da her gün farklı bir yere gidip değişik insanlarla görüştük, ama derslerin dışındaki sohbetlerde hep Türkiye’de yaşanan hadiselerle ilgili sorularla karşılaştık. Gurbet garipleri, memleket meselesi addettikleri hadiselerle; şahsî, dinî, ailevî meselelerinden çok daha fazla ilgileniyorlardı. 
Televizyon kanallarında ve internet ekranlarında ulu orta serdedilen kanaatlerin, insanların zihninde tam bir kanaat kargaşası meydana getirdiğini ve dünyalarını alt üst ettiğini görünce, sorulara Risale-i Nur’dan ilgili bahisleri okuyarak cevap verdik. Soru soranların yanı sıra dinleyenlerin de hâllerinden ve ifadelerinden, Risalelerdeki izahların zihinlerdeki kargaşayı büyük ölçüde ortadan kaldırdığı ve insanları hissen rahatlattığı anlaşılıyordu.
Avustralya’da olduğu gibi Avusturya’da da seyahatin son günleri serî seminer ve konferanslarla geçti. Cemaatinin ekseriyeti Yozgatlılardan meydana geldiği için o sıfatla anılan Yavuz Camii’nin konferans salonunda birer gün ara ile yaptığımız Risale-i Nur muhtevalı ‘Gençlik’ ve ‘Aile’ konulu konuşmalar, Bediüzzaman’ı ve Risale-i Nur’u geniş çevrelere duyurmaya vesile oldu.
Bu arada fırsat buldukça gittiğimiz şehirlerin tarihî eserlerini görüp tabiî güzelliklerini gezmeyi, başından kar, eteğinden duman eksik olmayan Alp dağlarına tırmanmayı, nehir boylarında gezi yollarında yürüyüş yapmayı da ihmal etmedik.
Hülâsâ, Avustralya’da olduğu gibi Avusturya’da da derslerle, konuşmalarla, sohbetlerle, tenezzüh tefekkür ve temâşâ gezileri ile oldukça feyizli, verimli, zevkli geçen on beş günün ardından İstanbul’a avdet ettik.
Elhamdülillah…
 
TEŞEKKÜR
İsmail Öztaş Beye, eşi Tülay Hanıma; Yaşar Beye, eşi Şâdımân Hanıma; Bilâl, İsmail, Mücahit, Atalay, Hüseyin, Alaeddin, Üzeyir, Mevlit, Ömer, Abdullah beylere, ailelerine ve Nur Hareketinin bütün isimsiz kahramanlara gösterdikleri misafirperverlikten dolayı, Saadet-i Dâreyn’e mazhariyet duâlarıyla teşekkür ederiz.
 
SON
 
İSLÂM YAŞAR
 
Okunma Sayısı: 3045
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı