"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tarihe yolculuk: Balkanlar

05 Mart 2014, Çarşamba
Bismillah deyip beş günlük bir gezinin niyetine giriyoruz. planımızda; tarihin her döneminde, bir çok dil, din, ırk ve kültürün kavşak noktası olmuş, renkli ve zengin bir mirasın yaşanmış olduğu Balkan coğrafyasını ve atalarımızın bu coğrafyada asırlarca dalgalandırdığı İslÂm sancağının ardından kalan izleri görmek var.

Her işin başında olduğu gibi bu gezi planımızın da başında Bismillah deyip; beş günlük bir gezinin niyetine giriyoruz. Gezi planımızda; tarihin her döneminde, bir çok dil, din, ırk ve kültürün kavşak noktası olmuş, bunun tabiî sonucu olarak da, renkli ve zengin bir mirasın yaşanmış olduğu Balkan coğrafyasını ve atalarımızın bu coğrafyada asırlarca dalgalandırdığı İslâm sancağının ardından kalan izleri görmek var.
İlk durağımız Yunanistan - Gümülcine…
İpsala sınır kapısından sadece 90 km uzakta olan Batı Trakya bölgesinin en merkezi şehridir. Şehir aynı zamanda tarihte kurulan ilk Türk cumhuriyetine kısa bir sürede olsa başşehirlik yapmasıyla ayrı bir öneme sahip. Benim için de vatan-i aslî olmasından ötürü ayrı bir yeri olan şehir…
Şehrin ismi hakkında pek çok rivayet bulunmaktadır. Bunlardan biri; Yunan hekimlerinden Bilkos cüzzam hastalığına yakalanan kızı Rumçine’yi, bu şehre gönderir. Bu şehrin havası ve suyu hastalığını iyileştirir ve Rumçine’de, bu şehri imar ettirir. Yunanlılar da bu şehre Rumçine adını verirler. Osmanlı zamanında ise bu isim Gümülcine olarak değiştirilir.
Şehrin tarihi oldukça eskidir. İlk yerleşimin I. Theodosius tarafından inşa edilen Bizans kalesinde olduğu bilinmektedir. Şehir 1361 yılında Osmanlılar tarafından fethedilir ve 1913 yılına kadar olan yüzlerce yıl idare olunur.
28 Ocak 1920 yılında son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından kabul edilen, daha sonra Kurtuluş Savaşı’nın da siyasî dayanağı olacak olan “Misak-ı Millî” diğer adıyla “Millî Yemin” metninde Batı Trakya’yla ilgili bir madde konulmuş ve Batı Trakya’nın Müslüman olduğu, buranın da millî sınırlarımıza dahil olması gerektiği belirtilmiştir. Ancak bizlere öğretilenin aksine, nüfus çoğunluğu Müslüman olan bu şehir Lozan Antlaşması’ndaki kayıplarımızdan biri olarak Yunan yönetimine geçmiştir. Yunan yönetimi bütün Türk köylerinin isimlerine Rumca ad verirken, bu şehre de “Komotini” adını vermiş; ancak burada yaşayan Müslümanlar köylerin isimleri gibi, bu şehrin adını da halen Gümülcine olarak kullanmaktalar…
Şehrin nüfusu yaklaşık olarak 40 bin kişidir. Yunan hükümetinin uyguladığı politikalar yüzünden şehirdeki Türk-Müslüman nüfusu çoğunlukta iken, bu politikalarla azalmıştır. Ancak uygulanan her türlü uygulamaya rağmen –buna cami minarelerinin kiliselerin boyunu geçmeyecek olması da dahil- camilerin, minarelerin silüetleri gökyüzüne yükselmekte ve şehirde dolaşırken hemen hemen her yerde geleneksel kıyafetleri içinde Müslümanları görmek mümkün…
Risale-i Nur hizmetleri de çok şükür buralara ulaşmış durumda. Hizmetlerle ilgilenen İbrahim Ağabeyimizle irtibata geçip ders gününü öğreniyoruz. Çarşamba ve Pazar erkeklerin, Çarşamba sabah ise bayanların ders günüymüş. Biz de Çarşamba günü katılıyoruz derse. Yapılan sohbetten sonra çay eşliğinde keyifli bir muhabbet ediyoruz. Hem de Üstâd’ı Gençlik Rehberi Mahkemesi sırasında görüp tanışan, Bağdat’ta eğitim alıp Gümülcine de bulunan Medrese-i Hayriye de kırk yıl hocalık yapan Ahmet Ağabeyle tanışıyoruz. Hatıra fotoğrafı çekilerek ayrılıyoruz dershaneden… Oradaki ağabeylerin isteği buralara sahip çıkmamız ve ziyaret etmemiz. Gerçekten de program için uygun, ferah bir dershane…

Şehirde gezilecek yerler: ESKİ CAMİ
1608-1610 yılında yapılmış, 1678 ve 1855 yıllarında onarım görmüştür. Bugünkü görünümüne Sultan Abdülmecit dönemine denk gelen 1855 yılındaki onarımla kavuşmuştur. Gümülcine’de, balık hali yakınında Eski mahallede bulunmaktadır. Caminin adı da bu mahallede bulunmasından gelir. Bulgarların bölgeyi işgalinden sonra kiliseye çevrilmiş ve yaklaşık 6 yıl boyunca kilise olarak kalmıştır. 1919 yılında bölge Yunanlıların hâkimiyetine girdikten sonra, azınlığın müracaatı üzerine Fransız General Sharpi tarafından tekrar Türk cemaatine verilerek camiye döndürülmüştür.

GAZİ EVRENOS BEY İMARETİ
Şehir merkezinde Eski Cami’nin hemen arkasında bulunmaktadır. Şehirdeki Osmanlı mimarisinin ilk örneği sayılmaktadır. Şehrin Gazi Evrenos Bey tarafından fethedilmesinin ardından, 1365-1385 yılları arasında yapılmıştır. Bünyesinde cami, okul, misafirhane bulunan klâsik Osmanlı imaretidir. İmaret Osmanlı döneminden kalmasına rağmen yıllarca şehrin elektrik idaresi tarafından santral olarak kullanılmıştır. Bu yüzden büyük hasara uğramıştır. Günümüzde ise Hıristiyanlık müzesi olarak kullanılmaktadır.

YENİ CAMİ
Şehir merkezinde, hemen çarşının orta yerinde bulunmaktadır. Caminin orta kapısı üzerinde bulunan kitâbede; III. Murat döneminde, Defterdar Ahmet Paşa tarafından 1585 yılında yaptırıldığı yazmaktadır. Avlusunda Osmanlı izleri taşıyan bir mezarlık bulunmaktadır. Cami Türkiye sınırları dışında en iyi korunmuş Türk çini sanatı örneği olma özelliğine sahiptir.

SAAT KULESİ
Sultan II. Abdülhamid döneminde, 21 Ekim 1884 yılında yapımına başlanmış ve 10 Ekim 1885 tarihinde tamamlanmıştır. Kulenin orijinal kitabesi Helen üzerinde bulunmaktadır.
Bunların dışında şehirde görülebilecek cami ve bazı yapılar da bulunmaktadır. Son olarak eğer fırsat ve imkân bulunabilirse Gümülciney’e bağlı köyleri de ziyaret etmeniz tavsiye olunur…

Sırada Selanik…
Gümülcine’den sonra Selânik’e doğru bir tren yolculuğuna çıkıyoruz. Keyifli, bir o kadar da tarihimiz için gurur verici bir tren yolculuğu geçiriyoruz. 2. Abdülhamid’in Drama Dağları’nı deldirerek yaptırdığı tren yolu aynen bugün de kullanılmakta. Bu tren yolunun yapımıyla ilgili bir hikâye öğreniyoruz. Tren yolunun yapımı sırasında Drama Dağları’nın delinmesi gerekir, ancak mermer bir yapıya sahip olan Drama Dağları delinmez. Bunun üzerine işin bırakıldığını duyan padişah bir ferman yayınlar. Der ki; o dağdan ufacık bir kaya bile düşürebiliyorsanız durmayın ve devam edin… İşte atalarımızın azim ve inançlarına sadece bir örnek…
Bunları düşüne düşüne seyrediyoruz pencereden Rodop Dağlarını’, Balkanları’n yeşilliğini…
Böyle bir yolculuktan sonra varıyoruz Selânik’e… Selânik Yunanistan’ın ikinci büyük şehri olup aynı zamanda Yunanistan’ın kültür başşehri olarak kabul edilir. Balkanlar bölgesinin beşinci büyük şehridir. Şehir 2300 yıllık geçmişiyle Avrupa’nın en eski şehirlerinden biridir.
Şehrin tarihi: Şehir ilk olarak M. Ö. 310 yıllarında, Makedonya Kralı Cassander tarafından kurularak tarih sahnesine çıkmıştır. Romalıların hâkimiyetleri döneminde Asya-Avrupa arasında önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Böylece ekonomik olarak güçlenen şehir bu gücünü, 12. YY’a kadar devam ettirmiştir. 1204 yılında bir Lâtin krallığı kurulmuştur. 1430 yılına gelindiğinde ise şehir II. Murad devrinde Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir. Bu tarihten sonra tam 500 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır. Şehir 9 Kasım 1912 tarihinde tek kurşun atılmadan Yunan ordusuna terk edilmiş olmasıyla tarihimizde acı bir yer tutmaktadır. 1924 yılında yapılan mübadele sonrası şehirdeki Türkler, Türkiye’ye göç etmek durumunda kalır. Bu tarihten sonra Selânik’te Türk-Müslüman kimliği kısa sürede ortadan kalkar. Camilerin minareleri yıkılır, bazıları kiliseye çevrilir ve eski Osmanlı evleri bakımsızlıktan yok olur…

Hürriyete hitap
Selânik, Üstadımızın da ayak bastığı bir yer. Meşrûtiyetin ilânından sonra Sultanahmet Meydanı’nda yaptığı “Hürriyete Hitap” konuşmasını, burada da tekrarlayarak metnini Nutuk adlı eserde toplamıştır. Üstadın hürriyet hakkında tesbit ve yorumlarını bir kez daha tahattür ederek, ta buralardan milletin selâmeti için çalıştığını ve ne kadar doğru tesbitler yaptığını idrak ediyoruz. Hele ki şu son süreçte…

Beyaz Kule

SelÂnik’te görülecek yerlerin arasında; Bizanslıların yaptırdığı, Osmanlılarında uzun süre kullandığı sahilde bulunan Beyaz Kule geliyor. Sahil kıyısına bir inci gibi takılmış hoş bir görüntüsü var. Bu kale, şehrin en önemli eski yapılarından olan Kule, Osmanlı döneminde, Osmanlı ve Venedik ortak çalışması ile yapılmıştır. Kalenin ismi; 1912’de Balkan Savaşlarının sonucu olarak Selânik, Yunanlıların eline geçince kule sembolik bir vaftiz uygulaması olarak beyaza boyanmasından gelmektedir.
“Söylenen odur ki; Başpiskopos Eustathios tarafından şehrin doğusunu korumak üzere yaptırılan Eski Bizans Kulesi’nin, 1430 yılında şehrin Osmanlıların eline geçmesiyle birlikte kaderi değişmiştir. Yerine yenisi yapılana kadar geçen, yaklaşık yüz yıllık zaman boyunca kule yıkık bir halde miymiş yoksa sağlam mıymış, sağlam ise Osmanlı askerleri kuleyi kullanılmışlar mı yoksa kuleye gerek duymamışlar mı bilinmez. Ama zamanı gelince, 1535 yılında yani, Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle Bizans kulesinin yerine bir Osmanlı kulesi yapılmıştır.
Kulenin mimarının kim olduğu konusunda kulaktan kulağa dolanan rivayetlere tarihçi Franz Babinger, kulenin 1537’de Arnavutluk’ta bir kulenin güçlendirmesini yaptığı bilinen Mimar Sinan tarafından yapılmış olabileceğini söyleyerek bir yenisini daha eklediyse de binanın Venedikli mimarlar tarafından yapılmış olduğu kabul edilmiştir.”
Kule, Osmanlı’ya önce kale, sonra garnizon ve en son da zindan olarak hizmet vermiş. Verdiği hizmete göre de halk arasında ismi değişmiş. 16. YY’da ”Aslan Kulesi” olarak anılan yapıya daha sonra “Yeniçeri Kulesi” denir olmuş. Yapı zindan olarak kullanılırken 1826’da Sultan II. Mahmud’un emri üzerine kuledeki tutukluların hepsi kılıçtan geçirilince ise adı, “Kan Kulesi” olarak değiştirilmiş. Osmanlı-Türk döneminde Beyaz Kuleye; ayrıca Kalamarya Kulesi adı da verilmişti. Evliya Çelebi, deniz kenarındaki Kale-i Esed veya Kalamarya Kulesi’nin Kanunî Sultan Süleyman tarafından inşa edildiğini, içinde 40 ev, 3 sarnıç ve buğday ambarları bulunduğunu bildirip, toplarının ancak Çanakkale’de ve Rodos’ta olanlarla mukayese edilebileceğini yazar. Bunlar karşıda 8 mil mesafeyi dövebilirmiş. Kulenin 50 arşın (38 m.) boyunda, 5 adım (3 - 3,5 m.) eninde duvarları varmış. Evliya’nın anlattığı bu kulenin etrafı surları ve teferruatı bugün yoktur. Kale günümüzde tek başına kalmıştır. Zira 1869 yılında sahile rıhtım inşa edilmesi dolayısıyla kale duvarları yıktırılmıştı. Daha sonra 1904 yılında Beyaz Kule’nin çevresi tamamen temizlenmiş ve kule yalnız başına kalmıştır.
“Beyaz Kule”nin giriş kapısı üzerindeki kitabesi (bugün için bu kitabe yoktur) kaldırılmıştır. Kitabenin aslı Türkçe olup şöyledir:
“Şir-i merdan Hazret-i Süleyman zaman Emriy yapılıp burc-ulesed oldu tamam.
  Şir-i peyker ejderha toplar ki etrafındadır. Yaraşır bu kuleye Burc-u Esed dense tam.
 Oldu tarihi dokuz yüz kırk iki bu kalenin Hicret-i peygamber-i ahır zamandan vesselâm.”
Bu kitabe, Evliya Çelebi’den  nakledilmiştir. Son mısra lâfzen tarihtir. 942 (1535-1536) olduğunu ifade eder. Kapısı, tam bir Osmanlı sivri kemeridir. Üstteki kemerciklerdeki süslü silme ise, Topkapı Sarayı Orta Kapısı’nın kulelerine aynen uymaktadır. Hiç farkı yoktur.
Beyaz Kule, Selânik surlarının şehrin doğu tarafında sahil surları ile birleştiği köşede yükselmekte ve etrafındaki duvarlar ortadan kalktığından bugün yalnız başına bir yeşil sahanın ortasında bulunmaktadır.
Selânik’te gezilecek birçok eser daha bulunmaktadır. Osmanlı döneminden kalma pek çok eser harap durumda. Camilerin kapıları kapalı ve yıkılmaya yüz tutmuş durumda. İçimiz acıyor bu hale. Bir an önce el atılıp sahip çıkılması için duâ ediyor ve güzel manzarasını seyredip veda ediyoruz Selânik’e….
 
 
NEDİM SÖĞÜT - FATİH TOPALOĞLU/ SELANİK
Okunma Sayısı: 2938
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı