"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Lezzet-i hizmet-i imaniye her kederi unutturur’

20 Mart 2014, Perşembe
HİZMETİN TADI, LEZZETİ HER ŞEYİN ÜSTÜNDE İDİ. BURADA, RİSALE-İ NUR’DAKİ ‘LEZZET-İ HİZMET-İ İMANİYE HER KEDERİ UNUTTURUR’ CÜMLESİNİ YAŞIYORDUK.
—Dünden devam—
 
HISN-I MANSUR ÇAY OCAĞINDA RİSALE-İ NUR DERSİ
Sabah namazından sonra üç eğitimcimizle Adıyaman turundayız. Şükrü Hocamızın Adıyaman mezunu olması işimizi kolaylaştırmıştı. O gidilecek yerleri biliyordu. Bizi sabah namazı sonrası çorba içmeye götürmüştü, ama çorbada nasibimizin olmadığını sonra öğrenecektik. Biz de börek, simit, poğaçalarımızı alıp, Hısn-ı Mansur çay mekânının yolunu tuttuk. Burası eski çarşı içinde küçücük bir çayhane idi. On, on beşi bulan müşterisi vardı. Biz de sehpamızın üzerine nevalelerimizi çıkarıp, çayımız eşliğinde atıştırmalarımıza da başladık. Derken bizim Mehmet Küçükçopur Hocamız, ‘Var mısınız burada bir Risale-i Nur dersi yapmaya?’ dedi. Ben de doğrusu iyi olabileceğini ifade ettim. Hoca hemen ayağa kalkıp, ‘Kıymetli büyüklerim, hepinize saygılar sunuyorum. Müsaadeniz olursa size bir konuda bilgi vermek istiyorum.’ dedi.
Tabiî oradaki müşterilerin her biri farklı bir dünyanın insanı idi. Önündeki sehpanın üzerine tespihlerini serip, satış bekleyen olduğu gibi, bir yerlerden gelip bir yerlere doğru gidiyor olduğu her halinden anlaşılan müşteriler de vardı. Sonradan üç tane de liseli genç gelmişlerdi. O sırada çay mekânının sahibi televizyonu kapatıp, ‘Buyurun bakalım…’ dedi. Hoca da, ‘Kıymetli büyüklerim, biz Şanlıurfa’dan geldik. Dün Adıyaman’da hocamızın gençlerle sohbeti oldu. Eğer müsaadeleriniz olursa, hocam size birkaç dakika da olsa bir ders yapacak. Hiç değilse burası da feyizlensin’ dediğinde, oradakiler ve iş yeri sahibi hemen ‘buyurun, buyurun’ demişti bile.
Derken, telefondan, ‘Gafil kafaya bir tokmak’ adını taşıyan Nur dersi paylaşıldı. Tabiî burada ölüm hakikatine vurgu yapılıyordu. İman ve Kur’ân hizmetlerinin ehemmiyetine de vurgu yapılan derste, insanların pek çoğunun pek de duymadığı gerçeklerden bahsediliyordu. İlgi onu gösteriyordu.

SİYASET BİZİM ÖNCELİĞİMİZ DEĞİLDİ
Dinleyenler konunun ne zaman siyasete geleceğini merakla beklerken, siyasetin bizim gündemimizde çok gerilerde olduğunu onlara iman ve Kur’ân’ı dersini önceleyerek ifade etmiş olduk. Böylece daha bir memnun oldular.
Dersimiz bittiğinde, çay paralarımızı ödeyip, sohbeti dinleyenlerle helâlleşip ayrıldığımızda insanlarımızda çok tatlı bir memnuniyet hali oluşmuştu.
Evet, durum onu gösteriyordu ki, her çay mekânı günlük birkaç dakika da olsa, bir Nur ilgilisi bekliyor. Oradaki bizim insanlarımız bu hakikatlerden haberdar olmak istiyor. Neden o çay mekânlarına kitaplar bırakılmasın ve orada belli saatlerde gidip okumalar yapılmasın? Bizim saygıdeğer Sefer Hocamız bu cümlelerimizi duyar mı acaba?
İnsan bir arada olunca her şey güzelleşiyor. Yemek yerken iştihanız artıyor. Yapılan yemeklerin lezzetlerine artı lezzetler ilâve ediliyor. Yemeğin tadı, tuzu gibi yemeğe ihlâs karıştırılıyor. Yani normal şartlarda çok da bir şeyler yemeyeceğinizi düşündüğünüz sofralarda çok nimetlere nail olmuş olarak ayrılıyorsunuz. İman, Kur’ân hizmetlerinin yapıldığı mekânlarda yemekler de güzel ve iştah açıcı oluyor. Deneyin, görün isterseniz. Tabiî yemek esnasında karşınızdaki kardeşinizle tanışmalar, konuşmaklar nimetleri tüketmek kadar anlamlı saatlere dönüşüyor.

NUR TALEBELİĞİ GÜVEN DEMEKTİR, DOĞRULUK DEMEKTİR
Sabah kahvaltısına gidiyoruz. Bir yerlerdeki Nur Talebelerinin misafirleri iseniz, maddî ve manevî güven içerisindesiniz demektir. Kardeşlik sırrı gereği, sizi sizden daha iyi düşünen birilerinin varlığını hissediyorsunuz. Kendisi için istediğini sizin için de isteyen birilerinin varlığı sizi rahatlatıyordu.
Adıyaman’da, gençlerle Nureddin Ağabeyin hanesinde kahvaltıdayız. On beş genci bulan dâvetliler nezaketi de ihmal etmeden ellerinde bir hediye ile dâvete icabet ediyorlardı. Bu çok güzeldi. Tam da büyüklerin halleri şimdi gençlerde tezahür ediyordu.

DÜNYADAN GEÇMİŞ UHREVÎ ADAMLAR
Hakikaten de insan her haliyle dünyayı elinin tersiyle iten yaşı büyükleri görünce, ‘İşte uhrevî adamlar bunlar!’ diyesi geliyor. Yetmişli yaşlara geldiği halde, durmadan, yorulmadan, bıkmadan; hastalık, dert, tasa demeden imanlı gençlerin yetişmesine hayatını vakfedenleri görünce insan hakikaten duygulanıyor. Onların işin sırrını keşfettiğini idrak ediyorsunuz. ‘Fani hayatı, ebedî hayata feda etmekten daha büyük bir bahtiyarlık olabilir mi?’ diyorsunuz içinizden…

VE ZİYARETLER
Doğrusu Adıyaman’ı daha önce defaatle görmüştüm. Ama bu geliş, geziş faklı oldu. Onun için diyebilirim ki, ilk kez Adıyaman’ı bu kadar sevdim. Bunun birkaç sebebi vardı. Bunlardan birisi, üç eğitimci hocalarımla birlikteydim. Onların yanında insan gerçekten kendini güçlü hissediyor. İkincisi, gezilerimizin altında gizli olarak, ‘hizmet adına buradayız’ düşüncesi vardı. Bir başka sebep de, Nur Talebelerinden bir büyüğün yanınızda olması idi. Ve daha ne muhteşem sebepler…
İlk ziyaret ettiğimiz yer, Ebu Zer-i Gıfari Hazretlerinin makamı oldu.
Doğrusu bu mekâna giderken bize ağabeylik yapan Yusuf Hocamızın bilgisi, kaptanlığı ve Küçükçopur Hocamızın hemen internetten bilgi paylaşımı yapması oldukça faydalı oldu. Yolculuk boyunca, nereye gidiyor olduğumuzu daha bir idrak ettik. Dolayısıyla oradaki halimiz, tefekkürümüz daha bir farklı oldu. Yani tabir yerindeyse kameranın ‘kayıt düğmesine’ dokunulmuş oluyordu.
Ebu Zer-i Gifari Hazretleri hakkındaki okunan bilgiler bizi duygulandırmıştı. Hak dini duyduktan sonra hemen harekete geçmesi, Mekke yollarına düşmesi, Hazret-i Peygamber’i (asm) görmek için çırpınışı, uğraşı onu büyük yapan, onu güçlü yapan tarafı idi. Ancak makam, şu tarih itibariyle restorasyondan geçiyordu. Burada bir şeyi de söylemeden geçmeyelim ki, bu kadar manevî zenginliği olan bir ülkeyiz, ama bir o kadar da bu zenginliği hayatımıza katamıyoruz. Buraları maddî ve manevî cazibe merkezi haline getiremiyoruz.
Saffan bin Muattal Hazretleri kucakladı bizi.
Ve sahabe, Saffan bin Muattal (hz) huzurundayız. Hakikaten o hazretin şehit olduğu ve defnedildiği bu mekânda insan kendini daha bir özel hissediyor. Dört kişi olarak geldiğimiz mekânda birden herkes kendi dünyasına çekiliverdi.
Burada insan kendini güvende hissediyor. Sizi birilerinin sıcacık karşıladığını, başınızı sıvazladığını hissediyorsunuz. Onun için bir taraftan Yasin okuyanlar, cevşen okuyanlar, duâlar okuyanlar… Tabiî özelde gözyaşları, özelde özel durumlara vesile olması istenen yakarışlar kişileri daha bir dinlendiriyor ve nefes aldırıyor.
Yine internetten bilgi alıyoruz. Peygamber Efendimizin (asm), ‘Ben Muattal’dan iyilik ve hayırdan başka bir şey görmedim.’ diyerek, bütün iftiraları, dedikoduları ortadan kaldırdığı bir güven abidesine gidiyorduk.
Saffan bin Muattal Hazretlerinin hayatından alınacak pek çok dersler bulunuyordu. Her sahabi, bize bir yıldız gibi hayat dersleri veriyordu.
Yakın gelecekte bu mekân çok güzel bir tesise kavuşacak. Çalışmalar onu gösteriyor. Proje uygulanmaya başlanmış. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de ciddî desteği ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yürüttüğü ifade ediliyor. Dileriz her mübarek mekân, sığınılacak, orada eminde olunacak, maddî ve manevî ihtiyaçlara çareler bulunacak birer mekân haline gelir.
Ve Sancaktar Mahmut Ensari Hazretleri’nin türbesi.
Büyükler, hep yüksek mekânlarda bulunuyorlar. Burası da dağ tepesinde, baraj manzaralı bir makam. Günümüz insanları türbelerdeki büyüklerin ruhaniyetinden istifade etmek için ciddî çaba içindeler. Bu mekânlar halen yüksek pozitif enerjilerin bulunduğu, insanların buralara gelince rahatladıkları, huzur duydukları, haz duydukları mekânlar. Allah’a kendini yakın hissetmenin, duâ etmenin, bu büyük zatları duâlarımıza vesile etmenin mekânları.
Evet, Adıyaman’a gelin ve lütfen bu muhteşem mekânlarda kudsî saatler geçirin. Göreceksiniz burada hayatın apayrı bir manevî yüzü ile karşılaşacaksınız. Yaşayın bize hak vereceksiniz.
Türkiye’deki Sahabe mezarlarımızın bir tesbiti yapılmalı ve Kültür Bakanlığı gibi kurumlar bu ortamlara özel yatırımlar yapmalıdır. Çünkü bundan sonra bu mekânlar daha bir uğranılan, ziyaret edilen, istifade edilen mekânlar olacaktır. Tabi bir de bu zatların, kimler olduğu, haklarında yazılan makalelerin kitapçıkları yapılmalıdır. Kültür Bakanlığı’nın en öncelikli gündemlerinden biri de bu olmalıdır. Yoksa üzerindeki vebali kaldıramayacaklardır.

Birlikte yolculuklar
İki günlük programımızdan geri dönecektik. Evimize dönecektik. Yaşadığımız mekâna dönecektik, ama sanki dönmek istemiyorduk. Hizmetin tadı, lezzeti her şeyin üstünde idi. Burada, Risale-i Nur’daki ‘Lezzet-i hizmet-i imaniye her kederi unutturur’ cümlesini yaşıyorduk. İnsan nasıl ki, Mekke’de Medine’de Türkiye’yi neredeyse unutuyorsa, oradaki cazibeye kapılıyorsa; burada da, hizmetlerde de insan kederi, derdi, tasayı unutuyor ve şu ders cümleleri gözümüze gözükmeye başlıyor: ‘Hıfz-ı Kur’ânî her müşkilâta galip’.
Evet, mekânların ruhu hükmündeki bu maneviyat atmosferlerinin kaybolmaması lâzımdır. Oralara olan ilgi ve alâka yetkililerin dikkatlerini de ister istemez oralara çekecektir.
Maneviyatı olmayan mekânın maddiyatının da varlığı tartışmalıdır.
Ne yapıp edip, hem maddî hem de manevî dinamikleri ayağa kaldırmak zamanıdır. Oralar insanların bu çağda birer sığınağı hükmündedir.
Teşekkürler kıymetli eğitimciler…
Teşekkürler şevk dolu, aşk dolu gençler…
Ve teşekkürler imanlı genç nesiller yetiştirme sevdasında olanlar…
—Son—

SEBAHATTİN YAŞAR
MEHMET SAİT KÜÇÜKÇOPUR
MEHMET ŞÜKRÜ GÜLER
Okunma Sayısı: 2391
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı