"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fikrî haklar mevzuatı açısından Nur Risalelerinin neşri ve işlenmesi - 2 -

11 Nisan 2014, Cuma
“Risaleler umumun malıdır” gibi ifadeleri nasıl anlamalı?

b) Fikrî hakların kaynağı
1. Devlet ve hukuk düzeni açısından kıymet ifade eden haklar kanunla tarif edilir ve korunurlar. Böylece haklar bir mânâda kanundan kaynaklanmış olur.
Belirtelim ki “hakkın kaynağı” derken aslında hakkın devlet tarafından tanınan sınırlarını görünür-bilinir hale getiren ve çoğu yazılı olan kurallar kastedilmekte, kurallar “kaynak” olarak ifade edilmektedir.
2. Ancak bu yaklaşım sığdır ve yetersizdir. Zira kurallar kaynak ise “onların kaynağı nedir?” sorusu kaçınılmazdır. İlk ve basit cevap “kural koyanlar”ı kaynak olarak göstermektir. Bu halde de “kural koyanların varlığının ve kural koyma yetkisinin kaynağı nedir?” sorusu kaçınılmaz olacaktır.
O halde gerçek mânâda hakkın kaynağı, bütün varlıkların ve bir varlık olarak hakkın Yaratıcısıdır. Diğer ifadeyle hakkın kaynağı Cenâb-ı Hak’tır.
3. Yine bu sebeple bütün hakların nihaî ve esas sahibi de Cenâb-ı Hak’tır. Dolayısıyla, her bir hak ihlâli, önce o hakkın görünüşte sahibinin hakkını ihlâl ediyor gibi görünse de hakların sahiplerinin de bir Sahibi olduğuna göre her bir hak ihlâli aslında Cenâb-ı Hakk’ın hakkını ihlâl etmektedir.
Yine bu yaklaşıma göre insanların kendi haklarını korumada acze düştükleri ya da haklarını korumaya ihtiyaç duymadıkları her durumda hakkın gerçek sahibi olan Cenâb-ı Hak o hakkı koruyacak ve sahibine verecektir. (Bu yaklaşımın önemli bir sonucunu, aşağıda, “Risale-i Nur Kur’ân’ın malıdır” hükmünü tarif ederken göreceğiz).
4. Bu ön bilgilerden sona fikrî haklara ilişkin koruma kurallarına gelecek olursak;
Maddî varlıklara ilişkin koruma kuralları Medenî Kanunun Eşya Hukuku Kitabında mülkiyet hakkı çerçevesinde düzenlenirken, gayrı maddî iktisadî varlıklara ilişkin koruma kuralları Fikrî ve Sınaî Haklar Mevzuatında yer almaktadır.
Kitap ve benzeri fikir ve san’at eserlerine ilişkin fikrî hak koruması ilk olarak 8 Mayıs 1910 tarihli Hakk-ı Telif Kanunu ile ve daha sonra da bu kanunu geliştiren 05.12.1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ile düzenlenmiştir.
Risale-i Nur Külliyatı bir küçük kitaplar (Risaleler) külliyatı olduğuna göre hukukî koruma rejimi bu Kanundaki kurallara tabi olacaktır. Biz de aşağıda bu kanundaki yaklaşımı ele alacağız. Ancak kanunî durumu incelemeden önce Bediüzzaman’ın iradesini ve fiilî durumu açıklayacağız.

2. RİSALELER ÜZERİNDEKİ FİKRÎ HAKLARA RİSALELERDEN BAKIŞ

a) Nur Risaleleri kimin “malı?” (Eserlerin sahibi kim?)

1. FSEK kapsamında korunan “eser”, Kanunun 1. maddesinde şu şekilde tarif edilmiştir: “Eser: Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musıkî, güzel san’atlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nev’î fikir ve san’at mahsullerini” ifade eder. Nur Risalelerinin bu kapsamda “eser” olduklarında şüphe yoktur.
2. FSEK 8/1 “Bir eserin sahibi, onu meydana getirendir” demektedir. “Meydana getirmek,” “ortaya çıkarmak” gibi bir mânâya gelir (Kanunda “yaratma” kelimesinin kullanılmamış olması kayda değer bir husustur).
Bir eserin ilham ürünü mü yoksa çalışma ve gayret ürünü mü olduğu hususu, eserin sahiplenilmesi açısından, kanun nazarında önem taşımaz. Buna karşılık uygulamada—kanundan da ilhamen—ilhamî eserlere genellikle “san’at ve edebiyat eserleri,” çalışma ürünü (kesbî) olan eserlere de genellikle “ilmî” ya da “bilimsel” eserler denmektedir. Ancak bu ayrım, ayrı bir eser grubu olarak kabul edilebilecek olan “dinî eserler” için bir mânâ ifade etmemektedir.
Zira bilhassa feyz ve ilham eseri olan dinî eserler, kâr ve menfaat değil, ihlâs ve hamiyet esası üzerine otururlar: Bediüzzaman (Mektubat, s. 72) bu hususu şöyle tarif eder:
“hakaik-i imaniye ve esâsât-ı Kur’ânîye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde, dünya muamelâtı suretine sokulmaz. Belki, bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyetle ve dünyadan ve huzûzât-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir.”
3. Risale-i Nur Külliyatına dahil Risalelerin müellifi, Bediüzzaman Said Nursî’dir. Yazıya geçirme genellikle bizzat kendisinin el yazısıyla ya da daktilo, v.b. ile yazması biçiminde değil, söyleyip yazdırma biçiminde gerçekleşmiştir.
Said Nursî ismi, Bediüzzaman’ın hukuken bilinen mânâda “mahlas”ıdır. Bediüzzaman adı da Said Nursî’nin lâkabıdır. Bediüzzaman’ın Cumhuriyet döneminde nüfus kütüğüne kayıtlı resmî adı Said Okur’dur ve fakat te’lifâtını bu isimle değil “Bediüzzaman Said Nursî” adıyla neşretmiştir. Bu bilgiye göre ve şeklen, Nur Risaleleri Bediüzzaman’ın malıdır.
4. Ancak Bediüzzaman Risalelerde çok defa “Risale-i Nur Kur’ân’ın malıdır” demektedir. Bu hükmün farklı mânâları bulunabilir:
Birinci olarak “Risale-i Nur benim malım değil, Kur’ân’ın malıdır, dolayısıyla muhataplar benim şahsî ve indî fikirlerimi okur gibi değil, Kur’ân’ın bir tefsirini okur şekilde okusunlar” demektedir.
İkincisi “Risale-i Nur sadece bir grubun malı ya da el kitabı değil, Kur’ân’ın malıdır, dolayısıyla Kur’ân’a sahip çıkan herkes bu eserlere de sahip çıkabilir, müşteri ve muhatap olabilir” demektedir.
Ancak her halde bu söz, “Ben bu kitaplara ve fikirlere sahip çıkmıyorum, dileyen dilediği şekilde neşredip para kazanabilir, dönüştürebilir, üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir” mânâsına gelmez. Zira her eser gibi bu eserler de tahrif veya tecavüze uğrayabilir ve tahriflerden korunmalıdır.
Aynı şekilde, bu söz, “Kur’ân’ı kim koruyorsa bu eserleri de o korur, dolayısıyla başka bir koruma sistemine veya hak-hukuk düzenine gerek yoktur” mânâsına da gelmez. Zira Kur’ân’ı da Allah korur, ama bu koruma, bir devletin, Kur’ân’ı tahriften korumak üzere düzen kurmasına, meselâ Mushafların asla uygunluğunu kontrol ederek mühür vurmasına mani değildir.
 5. Bediüzzaman bazı eserlerinde de “Risaleler umumun malıdır” veya “mal-ı umumîdir” demektedir. Meselâ Birinci Emirdağ Lâhikası s. 140’taki mektubunda yer alan “Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle” ifadelerinde durum böyledir.
Burada umuma ait olmak, bir gruba ya da tarafa ait olmamak mânâsındadır. Her halde maksat, herkesin istifadesine sunabilmenin ancak herkesin sahiplenebilmesi ile olduğunu ifade etmektir.
Nitekim Bediüzzaman (Mektubat, s. 412’de) bu hususta şunları yazmaktadır:
“Elbette kanaatiniz gelmiş ki, bu fakir kardeşiniz ene ile meydana çıkmamış. Sizi enesine hâdim yapmıyor. Belki enesiz bir hâdim-i Kur’ânî olarak kendini size göstermiş. Ve kendini beğenmemeyi ve enesine taraftar olmamayı meslek ittihaz etmiş. Bununla beraber, katî delillerle size ispat etmiştir ki, meydan-ı istifadeye vaz edilen eserler mîrî malıdır, yani Kur’ân-ı Hakîmin tereşşuhâtıdır. Hiç kimse enesiyle onlara temellük edemez. Haydi, farz-ı muhâl olarak, ben enemle o eserlere sahip çıkıyorum; benim bir kardeşimin dediği gibi, madem bu Kur’ânî hakikat kapısı açıldı, benim noksaniyetime ve ehemmiyetsizliğime bakılmayarak, ehl-i ilim ve kemal arkamda bulunmaktan çekinmemeli ve istiğnâ etmemelidirler”.
Bu paragrafta geçen mîrî malı olmak, herkesin istifadesine açık olmak mânâsında olsa gerektir.
 6. Yine Birinci Emirdağ Lâhikasında (s. 251) “Esâsen Risâle-i Nur ise, ona şâkirt olmak şartıyla, herkesin kendi malı gibidir” denilmektedir. Aynı mektupta, bazı âlimlerin ve yayıncıların, Risalelerden bazı parçaları, müellif olarak Bediüzzaman’ın adını da zikretmeden yayınlamalarına da itiraz edilmemekte ve hatta “İnşaallah bir zaman onlar resmen neşrine mecbur olacaklar” denilmektedir.
Bu beyanlar da Risalelerin daha fazla kişiye ulaştırılması hedefinin basamakları olarak görülmelidir. Yoksa müellifinin eserini sahiplenmekten vazgeçmesi ve umuma “terk etmesi” mânâsında değildir.
 7. O halde Bediüzzaman’ın telifi olan Risale-i Nur Külliyatının ve Külliyata dahil etmediği diğer eserlerinin FSEK mânâsında “eser sahibi” Bediüzzaman Said Nursî’dir. Vefatından önce bu sahiplik tartışma konusu olmadığı gibi bir mânâda “ateşten gömlek” gibi idi.
Ancak vefatından sonra sahipliğin ve dolayısıyla hakların kime geçeceği ve geçtiği önemlidir ve ayrı bir husustur. Aşağıda ele alınacaktır.

YARIN: Bediüzzaman’ın vasiyetnameleri

PROF. DR. AHMET BATTAL

Turgut Özal Ünv. Hukuk Fakültesi
Ticaret Hukuku Öğr. Üyesi

[email protected]   l  twitter-facebook:@drbattal
Okunma Sayısı: 4350
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı