RİSALELERE BANDROL VERİLMESİ İÇİN “KORUMAYA TÂBİ ESER DEĞİL” ŞIKKININ İŞARETLENMESİ, YAYINCILARA BİZZAT KÜLTÜR BAKANLIĞI TARAFINDAN ÖNERİLMİŞ.
2011’DE DE BENZER BİR PROBLEM YAŞANMIŞ
Mutlu Yayıncılığın sahibi İsmail Mutlu’nun verdiği bilgiye göre, 2011’de de Risale-i Nur basımıyla ilgili olarak şimdikine benzer bir problem yaşandı ve bandrol için yayıncılardan telif sözleşmesi istendi. Ancak konuyla ilgili mahkeme ve Yargıtay kararlarının gösterilmesi üzerine yetkililer, “Korumaya tâbi eser değil” şıkkının işaretlenmesini önererek sorunu çözdüler.
ŞİMDİ “SUÇ” DEDİĞİ ŞEYİ KENDİSİ TEKLİF ETMİŞ
Bu bilgi, son tartışmada Kültür Bakanlığının ve Bakandan aldığı bilgiyi aktaran Hüseyin Çelik’in açıklamalarındaki “Yayınevleri ‘Koruma yok’ beyanıyla risaleleri bastılar” cümlesinde sözü edilen ve Çelik’in “suç” olarak nitelediği formülün yayıncılara bizzat Bakanlık tarafından teklif edilerek uygulamaya konulduğunu gösteriyor.
Bandrol konusunda Bakanlık çelişkisi
1997 yılından itibaren açıklamalı tarzda Risale-i Nur yayını yapan ilahiyatçı-yazar İsmail Mutlu, bandrol konusunda dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Mutlu, bundan önce de benzer olayların yaşandığını belirterek, bugün yaşanan bandrol meselesinin arka planına dair ipuçları verdi. Mutlu, bazı Nur Talebelerinin, Üstad’ın vefatından sonra Risaleleri kendi denetimlerinde basmak amacıyla teşebbüse geçtiklerini hatırlatarak, Bediüzzaman’ın Risale basımı için görevlendirdiği kişilere sadece resmî makamlara ibraz etmeleri gayesiyle verdiği bir yazıyı onların sanki sadece kendilerine yetki verilmiş gibi algılayıp, bu yazı ile başkalarının Risale-i Nur neşrini engelleme yoluna gittiklerinin altını çizdi. Mutlu, “Neşir esnasında zorluk çıkmaması için resmi makamlara verilmek üzere verilen bu yazıyı Noter’e tasdik ettirdiler. Sonra da bu sahte belge ile Risale yayınlayan kişi ve kurumlara davalar açtılar” dedi.
BAKANLIĞIN ÇELİŞKİSİ
Mutlu, bandrol konusuyla alâkalı olarak şunları kaydetti:
“1999 yılında bandrol uygulaması başladı. Rahat bir şekilde bandrol alıyorduk. 2011 yılında bandrol düzenlenmesine ilişkin yazardan telif sözleşmesi istendi. O tarihte bir yayınevi, üç mahkemenin ve Yargıtay’ın kabul etmediği tek vâristen alınan devir belgesini Kültür Bakanlığı İstanbul şubesine sunarak Risalelerin yayın hakkının kendilerine ait olduğunu iddia etti. O tarihte de günümüzdekine benzer problem yaşandı. Bazı yayınevleri bandrol alamadıklarını söylediler. Ben de o tarihte bandrol almak için müracaatta bulundum. Mevzuattan sorumlu yetkili Risale-i Nurlara bandrol veremediklerini söyledi. Telif sözleşmesi istedi. Yanımda resmî varisler dışında kimsenin hak sahibi olmadığını gösteren Yargıtay kararı olduğunu söylediğimde yetkili “Hocam kimileri bu eserler anonim diyor, fakat bize bir eser devri sunuldu” dedi. ‘Bakabilir miyim’ dediğimde belgeyi gösterdi. Ben de elimdeki Yargıtay kararının gösterilen belgeyi hukukî bir belge olarak görmediğini söyledim ve kararı gösterdim. Çünkü sunulan belge, daha önce bizlerin mahkemesinde ibraz edilen ve reddedilen belge idi. Yetkili ‘tamam hocam mesele büyük ölçüde çözüldü. Fakat ben bunu yetkili mercilerle görüşmem gerekiyor. Birkaç gün sonra mesele hallolur’ dedi. Gerçekten de birkaç gün sonra bütün yayıncılara bandrol verilmeye başlandı.”
İLK DÂVÂ
Konuyla ilgili bir davada verilen mahkeme kararının ve Yargıtay onayının özetinin 3 madde olduğunu söyleyen Mutlu, maddeleri şu şekilde sıraladı:
1. Hak iddiası ile ...’u mahkemeye verenler eserin (Risale-i Nur Külliyatının) sahibi değildir.
2. Eser Sahibinden (Bediüzzaman’dan) herhangi bir yetki belgesi ibraz edememişlerdir. Dâvâcılar aslında birçok doküman sunmuşlar, fakat mahkeme bunları resmî belge olarak kabul etmemiştir.
3. Dâvâcılar eser sahibinin (Bediüzzaman’ın) resmî varislerinden bir devir ibraz edememişlerdir.
KAZANDIĞIMIZ DÂVÂLAR
Dâvâcılardan ...’un 1987 yılında ...’dan telif devri ibraz ettiğini söyleyen Mutlu, “İbraz edilen veraset ilamında 3 vâris göründüğü için mahkeme bu hak devrini geçerli bulmamış, Yargıtay da mahkeme kararını onamıştır” dedi. Mutlu, açıklamasında şunları da kaydetti:
“Risale-i Nur neşrini tekeline almak isteyenler beni mahkemeye verdiler, ceza ve tazminat dâvâsı açtılar. Sahte ve gereksiz belgelerle mahkemeyi yanıltmaya çalıştılar. Biz her iki dâvâyı da kazandık.”
Korumaya tâbi eser değil
Telif sözleşmesi belgesiyle ilgili problemin, yetkililerin teklifiyle “Korumaya tabi eser değil” şıkkı işaretlenerek çözüldüğünü aktaran Mutlu,” Dolayısıyla yayıncıların bandrol alımları bazı kimselerin belki meselenin gerçek yönünü bilmedikleri için iddia ettikleri gibi hukuksuz değil. Kaldı ki bandrol müracaatında herkes eserin Bediüzzaman’a ait olduğunu açıkça ibraz etmektedir. Kültür Bakanlığı bu durumda telif sözleşmesi istememektedir” diye konuştu.
Yaşanan sorun aynı
Mutlu, Kültür Bakanlığı ile yaptığı görüşmelerde bugün yaşanan sıkıntının geçmişte yaşanan durumla aynı olduğunu fark ettiğini, birilerinin Risale-i Nurların basımını kendi tekellerine almak istediğini dile getirdi. Kültür Bakanlığı’nın konuyla alakadar olan biriminin olayı çözmek için gayret gösterdiğini aktaran Mutlu, “Ancak birileri ‘Hak bizim, başkaları bu işi korsan olarak yapıyor’ şeklinde hukuken haksız bir girişimde bulunduğu için meselenin doğrusunu araştırma noktasında bir gayret söz konusu. Yoksa Risale-i Nurların basımı konusunda herhangi bir yasaklama, engelleme söz konusu değil. Biz Yargıtay kararını Kültür Bakanlığına faksla ulaştırdık. Bu belirsizliğin en kısa zamanda giderilip eskiden olduğu gibi Risale-i Nur basan yayıncılara bandrol verileceğini ümit ediyoruz. Böylece toplumda hükümete ve Kültür Bakanlığına karşı oluşan menfi algı da giderilmiş olur” ifadelerini kullandı.