"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Niçin pozitif ilimlerde büyük insanlar yetiştiremiyoruz?

17 Nisan 2014, Perşembe
Eskiden yetişen büyük ilim adamları, çeşitli fenleri bilirdi ve aynı zamanda da din, edebiyat, tarih ve coğrafya gibi ilimlerde de otorite sahibi idiler. Meselâ; Beyrunî; astronomi, tıp, fizik ve matematik gibi ilimlerin yanında din, edebiyat ve tarih de bilirdi. O zamanlar ilmin incelikleri bilinmediğinden, sathî olarak bir insan birkaç fende mütehassıs olabiliyordu. Zamanın ilerlemesi ve telâhuk-ı efkâr (fikirlerin birleşmesi) sayesinde ilimler derinleşti, konular çeşitlendi ve çoğaldı. Çok zeki ve harika şahsiyetler bile, birkaç konuda ancak ihtisas sahibi olabiliyor.
Bugün, fizik, matematik, biyoloji ve kimya gibi ilimler kendi aralarında onlarca bölüme ayrıldı, yalnız matematik ilmini bile bilmek imkânsız hâle geldi. Fiziğin bir bölümünde uzmanlaşan bir kişi, fiziğin diğer konularında sathî malûmat sahibi olabiliyor.
Gelişmiş ülkelerde icatlar yapan, Nobel ödülleri alan, büyük buluşlara imza atan ilim adamları, kesinlikle bizim ilim adamlarımızdan zeki ve çalışkan ve bilgili değildir. Şimdi aklınıza gelebilir, niçin bizim ilim adamları zeki de, hiçbir icatları ve milletler arası ödülleri yoktur. Bediüzzaman Hazretleri iğne yapma san’atını anlatırken, birisi ateşi yakar, birisi ucunu sivrildir, birisi deliği açar, hakeza her bir insan kendi alanında maharet sahibi olduğu için, işler hız kazanır, bütün işleri kendi yapan, beş iğne yapmasına mukabil, birlikte çalışanlar beş yüz iğne yaparlar. Bu gün elle iğne yapılmadığına göre, bu misalleri hayatımızın her sahasına uygulamamız lâzım.
Aklınıza gelmiş olabilir, acaba ilimde de müşterek çalışma olabilir mi? Elcevap, en iyi müşterek çalışma ilim sahasında olur. Gelişmiş ülkeler bu sırrı kavradığından, ilimde akıl almaz başarılara imza atmışlardır. Meselâ, fizik alanında çalışmak isteyen birisi, başarılı olması için matematikçi kadar matematik, kimyacı kadar kimya bilmeli, çünkü ilimler iç içe girmiş, artık bir ilim dalını bilmekle işler yürümüyor. İlim inceldiği için, bütün gerekli olan yardımcı ilimleri de bilmek mümkün olmadığından, tek başına yaptığı çalışmalardan başarı elde edilemiyor. Birlikte çalışma kültürümüz de olmadığından, yerinde sayıyoruz. Nobel ödülü alanların çoğunda grup çalışması vardır. Eğer çalışacakları konu, kimyayı da ilgilendiriyorsa yanlarına iyi bir kimyacı alıyorlar, matematik ise olmazsa olmazlardandır. Çünkü matematik, fen ilimlerinin bütün alanları ile ilgilidir. Gelişmiş ülkelerin fizikçileri, fizikte icat yapmak için, matematik veya kimyayı bilmek zorunda değiller. Fabrikanın çarkları gibi, bir çark bozulsa o fabrika durur, aynen bunun gibi, bir fizikçinin kendi başına çok mükemmel bir fizikçi olması çok mana ifade etmeyeceğini biliyor, illa gurup oluşturmuş adamlar olmalı. Üç tane birin üç olduğunu, fakat yan yana gelirlerse yüz on bir olabileceğini biliyorlar. Bizim ilim adamları, yan yana gelmeyen çok büyük bir birlerdir, yüz on bir olamıyorlar.
Bizim ilim adamları sanırım ya birbirine güvenmiyor ya da YÖK’e, ilmî çalışmalarımız çalınır, başkalarına satılır falan. Kimisi de bencillik yapıp, her şey benim olsun, diyor. Bunun için her çalışmayı kendi başlarına yapıyorlar, belki de haklıdırlar. ASELSAN’da çalışan başarılı mühendislerin nasıl öldürüldükleri, bilgisayarlarının ne olduğu, yaptığı çalışmaları kimlerin aldığı, henüz belli değildir. Düşürülen Isparta uçağında, atom üzerine çalışan birkaç tane ilim adamı vardı, düşüş sebebinin bu ilim adamlarını öldürmek olduğunu söyleyenler var. Türkiye tam bir demokratik hukuk devleti olamadığından, ilim adamları bile devlete güvenmiyor. Bir ilim adamı icat yapacak olsa, icat meydana çıkmadan ya ABD veya İsrail gibi bir ülkeye gizlice satılarak, birilerinin kesesini dolduracağını biliyorlar, ülke gel geç hanı, yatak odalarının bile dinlendiği bir yerde ilmî güvenlik olabilir mi?
Sonuç: Bu işlerin çaresi hiç yok mu denecek olursa, elbette vardır. Devlet millet ile barışmalı; her fert devletine güvenmeli, devlet demokratik bir hukuk sistemi ile bütün ülkeyi kucaklamalı. Modern dünyada hukuk dendiği zaman, devlete veya devlet gücünü elinde bulunduranlara karşı, kişilerin hak ve hukukunu koruma altına almayı birinci vazife olarak görülüyorlar, bizde ise birinci görev, kanunlarla Kemalizm ilkelerini koruyup, güvence altına almak olarak görülüyor, böyle bir sistemden ne beklenebilir ki? Devlet sistemindeki âdil bir hukuk, insandaki ruh gibi önemlidir.
 
OSMAN KOYUNCU
Okunma Sayısı: 1106
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı