"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hayat yükü üzerine

17 Nisan 2014, Perşembe
Aslında insan gayet aciz ve zayıf yaratılmıştır.
Eli her yere yetişemediği gibi, ihtiyaçları da nihayetsizdir. Böylesi zayıf ve ihtiyaçları çok olduğundan sıkıntı, mutsuzluk, ümitsizlik, vehhâmlık, vesvese, endişe, korku hayatının büyük bir kısmını ihata eder. Bu suretle de devamlı yıpranır. Vuku bulan her menfi hadise, onu sıkıntıya sokacak yeni problem ve meseleleri de beraberinde getirir. Her şey yolunda gitse bile gelecek endişesi, belirsizlik kaybolmayacağından; geçmişten gelen sıkıntı ve üzüntüler de eklenince, kalıcı bir rahatlık ve huzur elde edemez.
Dünya hayatı imanı olmayan veya zayıf olan insanın; menfaatine, nefsine, hayal ve plânlarına ters düşecek yönleriyle noksan ve kusurlarla beraber yaratılmıştır. İnsanın, istediği bir şeye sahip olabilmek için bazen çok gayret etmesi gerekir. Rahatlaması ve huzura ermesi, karşılaştığı manilerin üstesinden gelerek problemlerini halletmesiyle mümkün olur.
İman sahibi insan, karşılaştığı her şeyde bir yaratılış gayesi olduğunu bilir. Dünyanın geçici bir imtihan yeri olduğunun idraki içerisinde hayat yükünün sıkıntılarını sabırlı bir tevekkülle karşılayarak geçmesini bekler.
Dünya yükü omuzlarında olan insan için şartlar zor ve sıkıntılıdır. Ümid ettiğinin haricinde gelişen hadiseler sıkıntı ve elemini daha da arttırır. Bunlara karşı ancak; her an sönecek olan kifayetsiz kafa feneri ışığının yerine, sönmez iman nurunun ziyasıyla karşı koyabilir. Gemideki adamın yükünü güverteye bırakmayıp sırtında taşımasına mukabil o, yükünü gemiye indirir rahatça yolculuk eder. Esâsında hayat, insana bir yük olmayıp ebedî hayatını kazanması için verilen ve yok iken var edilen büyük bir nimettir.
İnsan acizlik içerisinde, çaresiz bir vaziyette her şeyin ‘Çare’si olana meyletmezse, dâim sıkıntı içerisinde kalır ve dünyadaki hayatını sonlandırmayı bile arzular hâle gelebilir.
Evet hayat, herkese bir yük yükler. Herkesin yükü hattızâtında kaldırabileceği ağırlıktadır. Zirâ, Yaratan insana kaldıramayacağı yükü yüklemez. Ancak insanlar, geçmiş-gelecek endişesi, sabırsızlık ve aceleyle bu yükü çekilmez hâle getirir. İnsanın görünen yüklerinin yanında görünmeyen, taşımakta zorlandığı manevî yükler de vardır. İman nurundan mahrum olan insan bu çeşit manevî ve hissî yük mesabesindeki sıkıntı ve elemleriyle tahammül edemez bir hâlet içerisine düşebilir. İman ve tevekkülle ancak bu sıkıntılarını hafifletir ve sabır içerisinde geçmesini bekler. Sabrını geçmiş ve geleceğe dağıtmayıp hayatını bulunduğu ân bilen insanlar pek sıkıntı çekmezler. Hem hayat; yeknesak istirahat döşeğine mukabil, musîbetlerle, hastalıklarla saflaşır, olgunlaşır; kuvvetlenerek gelişir. İmansız ve âsi insanlar için ise, aldığı bir parça lezzete karşılık, katmerli elem, hüzün ve kederler verir.   
Hayvanlarda ise, geçmişten gelen elemler ve gelecek endişesi olmadığından bulunduğu ânı yaşarlar ve keyfederler. Hesap gününde hakkını gasbeden ve kötü davranan insanın aleyhine (iyi davrananların da lehine) şahitliğin dışında bir ebedî hayatları ve mesuliyetleri yoktur. 
İşte bu hayvanlar nevinden bir merkep, günün birinde köyündeki bir kuyuya düşer. Niye ve nasıl düşer sormayın, merkep (işlek) işte düşmüş nasılsa… Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtalarla kapatılarak toprakla örtülmüştü. Zamanla tahta çürüyerek zayıflamış, üstünde biten otları da yemek isteyen işleğin ağırlığını çekemeyerek göçmüş ve işlek; güm! Kuyunun dibinde.
Kuyudan çıkamayan hayvancık acı içerisinde saatlerce kıvranır, kendi dilinde bağırır. (Anırır yâni.) Nihayet sesini duyan sahibi gelir bakar ki, vaziyet fena. Zavallı işleği, kuyunun dibinde melül mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Üzüntü içerisinde diğer köylülere haber vererek yardıma çağırır. Ne yapsak etsek de işleği oradan çıkarsak diye havada kalan sorularla bir müddet oyalanırlar. Sonunda beceriksizliklerinden ve uğraşmaya değmez bahanesiyle işleği oradan çıkaramayacaklarına kanaat getirirler.
Yegâne çare olarak da kuyuyu toprakla örtmeyi düşünürler. Küreklerle etraftan bulabildikleri toprakları kuyuya atmaya başlarlar. Zavallı hayvan üzerine gelen toprakların, her seferinde silkinerek dibe dökülmesini sağlar. Böyle böyle devam ederken zamanla ayakları altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselir. Sonunda yukarıya kadar çıkar ve başı görünür. Köylüler, ağzı açık ayran budalası görüntüsünde ve ’iki tezek arasındaki karpuz’ gibi kalakalırlar.
İşte hayatın böyle çoğu zaman insanın üzerine abanıp yüklendiği ve hemcinslerinin toz toprakla örtmeye çalıştığı hengâmede, şikâyet edip sızlanmak yerine, düşünüp silkinmek ve bundan kurtulmak için, -kör kuyuda olunsa bile- hamle etmek ve felâha adım atmak icabeder. 
“İnsan zayıftır, belâları çok; fakirdir, ihtiyacı pek ziyade; âcizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer Kadir-i Zülcelâl’e dayanıp tevekkül etmezse ve itimad edip teslim olmazsa, vicdanı dâim azap içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş, ya canavar eder.” (Sözler, 6. Söz)
Öyleyse insan; yaratılışının gayesine kulak vermeli, uzuv ve azalarını O’nun razı olacağı şekilde kullanmalıdır. Ve dün elimizden çıktığı gibi, yarına da sahip olmadığımızdan hakikî ömrümüzü bulunduğumuz gün bilip vakit sermayesini dağıtmamalıdır. Hayat yükünü (sıkıntı ve belâları) usûlünce taşıyıp hafifletmeye çalışarak Âhirete lâyık bir hâle çevirmeye gayret edilmelidir, vesselâm.
 
 
İsmail Hakkı Avcı
Okunma Sayısı: 2593
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı