"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mevlidimize buyurun!

20 Nisan 2014, Pazar
Komşunun kız çocuğu oda kapısının kenarlarını iki eliyle tutarak tavşan dişleri iyice görünen bir tebessümle:        Teyze! Annem yeni doğan kardeşimin mevlidine dâvet etti, buyursunlar dedi. Şevkiye Hanım mutfakta bulaşıkları yıkıyordu, küçük kıza şöyle bir göz atarak: Annen sana da okutmuş muydu kız, dedi. O da utangaç bir tavırla: Unutmuşlar, durumları da yokmuş o zamanlar, ama Batuhan’a okutacağız, buyurun, diyerek kayboldu. Günümüzde orta yaşlı bir insanın hayatında birkaç defa da olsa: “Mevlidimiz vardı, mevlit okundu, mevlide gittik, mevlitten geliyoruz …” gibi sözleri  duymamış olması düşünülemez.. Bizler ve yakınlarımız, ya askerden yeni gelen oğlumuz, ya bir geçmişimiz, veya torunumuzun sünneti için mutlaka mevlit okuturuz. Böyle bir mevlide gittiğimizde mega kentin sıkıntılarını ayakkabılarımızla birlikte kapının önünde bırakıp içeri gireriz. Mevlithanın nağmelerinden dökülen;
“Allah adın zikredelim evvelâ”, nidâları ile  kendimizi yoklar, kontrol ederiz. Günümüzün bozuk düzeninin nasıl da temel doğrularımızdan uzak bir şekilde kurulduğunu belki de ilk defa bu küçük dâvette sorgularız.
Edebiyatımızda Efendimiz’i (asm) sahih rivayetlere en uygun bir tarifle tasvir etmiş olan Süleyman Çelebi’nin bu mevlidi, yazıldığı zamandan günümüze kadar 600 yıldır okunuyor olmasının gönüllerde öyle bir müstesna yeri vardır ki insanı Aşk ı Nebi ile yakan bu mübarek mevlit, kültür tarihimizde şair, edip ve mutasavvıflarımızın dikkatini çekmiş, haklı olarak zihinlerini hayli meşgul etmiştir.
Ehl-i kalp ve hassas gönül sahibi Hüseyin Vassaf’ın, Süleyman Çelebi’nin mevlidi, diğer ismiyle   “Vesilet’ün necat” adlı nazmının edebi kıymetini araştırmak için yazdığı bir risalenin Osmanlıca nüshasından okuyoruz.1 Bu esere İbnü’l Emin Mahmud Kemal Bey gayet aşıkâne ve edebî bir de önsöz yazmış. Birkaç cümlesi şu anlamdadır;
  “Mevlitte Peygamberimizin (asm) pak ve temiz isimleri kulağımızı süsleyerek imanımız arttıkça Hz. Ahmet’in (asm) âşıkları ebediyen hayat bulurlar. Efendimiz (asm) dünyaya gelmekle insanlığın yok olmayacağını ispat etmiştir. Bütün varlıklara onun varlığı rahmettir. Yâ hak! Bizi senin yeryüzündeki temsilcin olan Efendimizin (asm) nurundan mahrum etme! O (asm) nurunu kaynağından almış olan büyük bir vücuttur. O (asm), öyle mücessem  bir  nurdur ki ona bakarak, onu anlayarak gözyaşı dökenler Allah’ın rahmetiyle baktığı kimselerdir. Onun (asm) aşk ve şevkiyle inleyen kalpler Hüdâ’nın nazar ettiği mekânlardır. Yâ Münevvirun nur!  Bizi gözümüzün nurundan ayırma” diye edibane, âşıkane sözlerini sürdürüyor. Gönül ve ruh dünyamızın tellerine dokunan merhum Hüseyin Vassaf bu risalede bize mevlit hakkında nice bilgiler veriyor;
 “Mevlid i Şerif menkıbesinin tertip ve tanzimine bir hadise sebep olmuştur. Bursa’da ilmi sınırlı vâizin birisi Ulu Cami kürsüsünden; “Allah’ın Peygamberlerinden hiçbirisi arasında ayırım yapmayız”2 Âyetini tefsir esnasında Ahir zaman Nebisi’nin (asm)  de diğer peygamberlerden bir farkı ve üstünlüğü yoktur”, demesi üzerine cemaatte bulunan Araplardan âlim, fazıl bir zat bu ifade tarzından müteessir olarak kesin delillerle o vâizi ikna ve ilzam için; “Vaiz efendi bu konuda cehaletinizi giderememişsiniz, tefsir ilminde birçok eksiğiniz var. Âyet-i Kerimenin nâsihinden, mensuhundan, muhkeminden, müteşabihinden gafilsiniz demektir. Peygamberler arasında bir fark yoktur demekten maksad-ı İlâhî peygamberlik ve nebilik yönündendir, yoksa fazilet ve mertebelerinde değildir. Eğer âyet i kerimenin manası bütün yönlerden dolayı olsaydı başka bir âyet-i kerimede Allah; “Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık”3  buyurur muydu? diyerek vaizi susturmuştur.
 Süleyman Çelebi’nin söz konusu durum kulağına gitmesiyle çok müteessir olmuş. Peygamberlerin en faziletlisi olan Efendimizin (asm) peygamberler arasında kıymetinin üstünlüğünden bahisleri anlatmak üzere doğumundan itibaren harikulade mu’cizelerini tasvir eden, bu manzumeyi “Vesilet’ün necat” ismiyle Müslümanlar arasında sevilen şiirsel anlatısını âdeta ağzından irticalen, hiç tasarlamadan dökülür gibi yazmış. Efendimizin (asm) şu fâni âlemdeki bâki kalan namına hizmet etmek üzere aşk ve irfan kütüphanemize hediye etmiştir. Hüseyin Vassaf Âlî merhumunun şu ifadelerini de naklediyor; “Çelebi Mevlidi Nebi hizmetini kendine mal etmemiş, öyle bir âlâ kitap yazmıştır ki kalem dilinde sözün bittiği yere gelinmiş olması bir icabet saati gibi faziletli bir anda vuku bulmuştur. Bu eserin doğuşu gökyüzündeki yıldızların şeref burcunda bir araya gelmesi gibi bir şeydir. Bu mevlit nice bin yıldır; “Allah için bir araya geliniz” sözü adına yüzyıllardır ikram ve izzetlerin sergilendiği meclislerde okutulur olmuş, çok tesirli edalar ve davranışlarla Kur’ân’daki âyetleri ve Efendimizin (asm) sünnetini aşmayan ifadelerle güzel sesli hafızlardan dinlenir olmuştur.
“Hz. Allah seni vasf eylemiş Ey Habib!                                          
Haddim mi vâsıflar olsun sitayişhan sana”
 Dizelerinde Efendimizin (asm) âlî makamı gösterilmiş olduğu gibi Mevlitte, belirtilen sınırlarda dolaşılmış, ama asla sınır aşılmamıştır.
Gülzârı  Aşk sahibi, Vassaf’ın adını zikrettiği eserde4  mevlit hakkında ileri geri söz söyleyenlere şöyle hitap ediliyor: “Bunların gerek zevkten gerekse muhabbetten mahrum kimseler oldukları sözlerinden anlaşılır. Mevlidi şerif okumak bilindiği gibi bid’attır. Fakat bid’at-ı hasenedir. Umum İslâm beldelerinde şu kabul görmüş aşk ve muhabbetle uygulanan âdete karşı söz söylemek reva değildir. “Ümmetim dalâlette bir araya gelmez” hadis i şerifi gereğince bunda ümmetin ittifakı olduğu bu cemiyetlerden anlaşılmaktadır. Zaten Server-i kâinat Efendimize (asm) aşk ı muhabbeti olan ehl-i iman elbette bu güzel âdeti sürdürmekten geri kalmamaktadır” denilmektedir.
Günümüzde de mevlidin fıkhî hükmü hâlâ tartışıladursun, ama bence, şurası kesin bir gerçektir ki sınırları Asya steplerinden Avrupa ortalarına kadar uzanan Osmanlı coğrafyasında, Efendimize (asm) olan muhabbetlerini her sene bu Mevlit geleneğiyle ilân eden Osmanlı Hanedanının uzun ömürlü olmasının sırrı bu olsa gerek. Bu güzel gelenek uzun süre kesintiye uğramış olsa da, on seneden fazla bir süreden beri Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kutlu Doğum Haftası faaliyetleriyle, kandil gecelerimiz, köklü geleneğin devamıdır. Bu da teşekkür ve şükredilmeye değer bir uygulamadır. Bu toprakların çocukları olarak nice mevlitli anılarımızı borçlu olduğumuz bu geleneğin, kıyamete kadar devam etmesini içtenlikle arzu etmekteyiz.
Bugün hâlâ yazılışından 600 sene sonra, komşunuzun kız çocuğu sizi, Süleyman Çelebinin Mevlidini dinlemeye dâvet ediyorsa, bence bunda bir ihlâs var demektir. O’nun isminin girdiği evlere ne mutlu?  

Dipnotlar:
1- Tetkikatı tarihiye ve mütalâatı zevkiyeyi havi bir risale-H. Vassaf.       2- Bakara suresi ayet: 285.         3-  İsra Sûresi âyet: 55.             4- İsbâtül muhasenat littilâvetü mevlüdü saadet; Adı geçen risale.

MUHSİN DURAN


Okunma Sayısı: 1434
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı