"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Uzun ince bir yol

20 Nisan 2014, Pazar
Hayat, Aşık Veysel’in deyişiyle “uzun, ince bir yol.” “Uzun, ince ve tek yönlü” bir yol. Hep ileriye giden bir yol. Geri dönüşü olmayan.
Yol uzun ve ince, ama herkesin hayat çizgisi farklı yerlerde sonlanıyor. Kimilerininki çok uzun, kimilerininki ise çok kısa.
Ama yolculuğun sadece dünya etabı böyle. Hayat bitiyor, ama yolculuk devam ediyor.
Eğer hayatın böyle olduğunun bilincinde olsaydık, her halde çok şey değişirdi. Madem dünyadaki yolumuz değişmeyecek ve en sonunda bitecek, elimizden geldiğince yavaş yürürdük. Madem bir kez yürüme hakkımız var bu yolda ne diye koşalım ki yavaş yavaş yürür ve yolda ki güzellikleri fark etmeye çalışırdık.
Ama ne yazık ki hiçbirimiz yolumuzun biteceğine inanmak istemiyoruz. Üstelik koşa koşa gidiyoruz bitiş çizgisine doğru. Sanki bu yol bitmeyecek gibi, sanki yolun bitmeyeceğini ıspatlamaya çalışırcasına...
Hep bir koşuşturma içerisindeyiz. Bir yerlere yetişme telâşındayız. Yetişeceğimiz her yerin bizi sona yetiştirdiğini bilmeden.
Kırıp döküyoruz her şeyi. Yoldan çıkıyoruz. Başkalarının yoluna göz dikiyoruz. Kardeşlerimizin hayat haklarını ihlâl ederek yola devam ediyoruz.
Hep birbirimizi geçme sevdasındayız. En Sevgili’nin (asm) “Hayırda yarışınız.’’ sözünün başını duymazdan gelerek sadece “yarışıyoruz”.
Modern dünya ve sistemler birer “yarış atı” haline getirdi bizleri. Yüreklerimize “hırs” tohumları ekildi hep. Hased fidanları boy gösterdi kalplerimizde. Çevremizdekileri geçme hırsından dolayı hem kendimizi yakıyoruz, hem çevremizi.
Yarışta en önde olma sevdamızdan dolayı üstümüzdeki ağırlıkları attık bir bir. Hem de, bizi biz yapan değerleri ağırlık zannederek attık. “Dur ve düşün!  Bu acele niye? Sona doğru niçin koşar adım gidiyorsun? Üstelik yakıp yıktığın da bir insan hayatı. Hem hesabı sorulmayacak mı sanıyorsun?’’ diye haykıran aklımızı devre dışı bıraktık önce. Artık düşünmüyorduk, rahattık. “Efkârı bırak” dedik, fikirlerden vazgeçtik.
Sonra geceleri bir kaç saatliğine de olsa yarışa ara verdiğimizde bizi bırakmayan, başımızdan savdığımız aklımızın yerini dolduran ‘vicdan’ımızı attık. Aklımız ve vicdanımız bir yarışa kurbandı artık.
Yarışlarda daha hızlıydık artık. Yarışta öne geçme aşkıyla yakıp yıkarken içimizi yakmıyordu artık hiçbir şey. Sızlamıyordu artık olmayan vicdanımız. Haksızlığımızı haykırmıyordu artık karanlık kuyulardaki aklımız.
Arada bir akıldan kalan kırıntılara Rabbimiz takılıyordu. Ama hemen yeni bir yarışa sürüklüyorlardı bizi. Rabbimiz aklımıza gelmeden, aklımıza yeni yarışlar sunuyorlardı.
Kala kala Yusuf kadar temiz ve güzel imanımız kalmıştı elimizde. Yakup sandığımız sistemler tarafından sevilmek uğruna kuyulara atacak mıyız biz de Yusuf’umuz olan imanımızı?
Yoksa biz de Yusuf’un kardeşleri gibi: “Yarışlara daldık da Yusuf’umuzu kurtlara mı kaptırdık’’ mı?
En değerli olmak uğruna…
En önde olmak uğruna…

MURAT AKGÜN
[email protected]

Okunma Sayısı: 4617
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı