"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AHRAR KÂMİL PAŞA DARBEYLE GİTTİ

05 Haziran 2014, Perşembe
Güven oylamasının yapılacağı gün Meclise birçok İttihatçı subay geldi, donanmaya bağlı bir zırhlı Meclİsİn hizasına getirildi, 60 meb′usa gözdağı verilip Meclisi terk etmeleri sağlandı.
Ahrar’ın adayı Sadrazam Kâmil Paşa, İttihatçı darbeyle devrildi
 
 
Kâmil Paşa (1): Tecrübesi, temkinli ve serinkanlı oluşu, çok düşünüp az konuşması ile tanınan Kâmil Paşa, II. Meşrûtiyetin ilânından evvel de iki defa sadrazamlığa getirilmiştir. Birinci sadrazamlığı altı yıl kadar sürmesine mukabil ikinci sadrazamlığında ancak iki ay kadar kalabilmiştir. Buna, padişaha takdim ettiği bir arîza sebep olmuştur. Bu arîzasında Kâmil Paşa, heyet-i vükelânın/bakanlar kurulunun sadrazam tarafından teşkil edilmesini ve bu suretle teşekkül edecek heyetin bütün mesuliyeti de deruhte etmesini teklif etmiştir. Ayrıca, padişahın devlet işlerinde her meseleye müdâhil olmasının mahzurlarını da ifade etmiştir. Meşrûtî idareyi hatırlatan bu tekliften üç gün sonra da azledilmiştir.
II. Meşrûtiyetin başında Kâmil Paşa’nın, Said Paşa’nın yerine sadrazam olarak başa getirilmesini, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) de memnuniyetle karşılamıştır. Zira Cemiyet doğrudan iktidara ortak olmaya henüz kendini hazır görmemektedir. Sarayın aleti olmayacak derecede tecrübeli ve meşrûtiyet taraftarı bir sadrazamı şimdilik tercih etmektedir. Seçimlerin yapılarak bir an önce Meclisin açılmasına daha fazla önem atfetmektedir. Kâmil Paşa’nın teşkil ettiği yeni kabine ekseriyetle yeni isimlerden teşekkül etmişti ve başlangıçta İttihatçı herhangi bir isim de bulunmamaktaydı.
1908’in Kasım-Aralık aylarında yapılan ilk genel seçimlerde Kâmil Paşa, Prens Sabahaddin ile birlikte Ahrar Fırkasının listesinde İstanbul’dan mebûs adayı gösterilmiş, fakat her ikisi de seçilememiştir. İTC, Aralık 1908’de açılan Mecliste ekseriyeti sağladıktan sonra hükûmetin icraatlarına giderek daha fazla müdâhale etmeye başladı. Sadrazama, Cemiyet adına çeşitli taleplerde bulunan, isimsiz, fakat cemiyetin mührünü taşıyan mektuplar geliyordu. Kâmil Paşa, genel merkezi henüz Selânik’te bulunan ve hâlâ gizli bir teşkilat durumunda olan İTC’nin gizli tutulan lider kadrosunu “Ricalü’l-Gayb” olarak isimlendirmişti.
İTC ile Kâmil Paşa arasında giderek tırmanan ihtilaf ve karşılıklı itimatsızlık, Paşa’nın Şubat 1909’da Harbiye ve Bahriye nazırlarını değiştirmesiyle birlikte bir anda hükûmet krizine dönüştü. Cemiyet kabinedeki bu değişikliği meşrûtiyete bir darbe olarak gördüğünü açıkladı. İkinci ve Üçüncü Ordulara bağlı birliklerden çekilen protesto telgrafları İttihatçılar tarafından Mecliste okutturuldu. Kabineye Cemiyetin tavsiyesi üzerine sonradan Dâhiliye Nazırı olarak dâhil edilen Hüseyin Hilmi Paşa bu değişikliğe karşı çıkarak istifa etti. Onu, kabineye yine sonradan dâhil edilen İttihatçı Adliye Nazırı ile Şura-yı Devlet Reisi ve Maliye Nazırının istifaları izledi. Kâmil Paşa sonradan yaptığı açıklamada bu istifaların, “Ricalü’l-Gayb”ın isteğiyle yapıldığını beyân edecektir.
Kâmil Paşa anayasanın 38. maddesine göre, yapılan bakan değişiklikleri ile ilgili olarak açıklama yapmak üzere Meclise davet edildi. Paşa da, yine aynı maddeye göre bir-kaç gün sonra gelerek izahat vereceğini bildirdi. İttihatçı milletvekilleri bunu kabul etmeyerek derhal gelmesi için ısrarcı oldular. Dahası, hukuki sürecin tamamlanmasını beklemeksizin sekize karşı 198 rey ile güvensizlik oyu vererek, Padişah tarafından hükûmetin azledilmesini sağladılar. Güven oylamasının yapılacağı gün Meclise, resmi ve sivil kıyafetli birçok İttihatçı subay gelmiş, donanmaya bağlı bir zırhlı Meclisin hizasına getirilmiş, Beşiktaş’ta demirlemiş bulunan sekiz savaş gemisinin süvarileri de bakanların değiştirilmesini Meşrûtiyet’e uygun bulmadıklarını bildirmişlerdi. Altmış kadar mebûsa da gözdağı verilerek Meclisi terk etmeleri sağlanmıştı. II. Meşrûtiyetin ilânından yedi ay sonra, anayasa ihlâl edilerek ve askeri baskı ile meşrû hükûmet bu şekilde devriliyordu.
Hüseyin Hilmi Paşa: Kâmil Paşa’nın devrilmesinden sonra Şubat 1909’da, İttihat ve Terakki’nin isteğiyle sadrazamlığa Hüseyin Hilmi Paşa tâyin edildi. Sadrazamlık ile birlikte Dâhiliye nazırlığının da kendi uhdesinde bırakılmış olması, İttihatçıların Hilmi Paşa’ya ne kadar güvendiğinin bir emâresiydi. H. Hilmi Paşa daha önce Kâmil Paşa tarafından görevden alınan Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa’yı da tekrar aynı bakanlığa getirdi.
Gayet acûl, asabi mizaçlı ve ihtiraslı bir kişiliği olan Hüseyin Hilmi Paşa esasında meşrûtiyete taraftar hürriyetçi bir şahsiyetti. Namık Kemâl Midilli mutasarrıflığı döneminde onun maiyetinde memuriyete başlamış ve bütün eserlerini okumuştu. Kendisine o zamanlar, “Kemal Beyin Çömezi” lâkabı takılmıştı. İleriki yıllarda, ağırlıklı olarak İttihatçı subayların vazife yaptığı Üçüncü Ordunun bulunduğu Selanik-Kosova-Manastır vilayetlerinde altı yıl süre ile umumî müfettişlik görevini ifa etmişti. II. Abdülhamid’in mutemed ve sadık bir elemanı olarak görev yaptığı o yıllarda İttihatçılarla yakınlık tesis etmişti. İkinci Meşrûtiyetin ilanından sonra kurulan ilk Kâmil Paşa hükûmetinde sonradan Dâhiliye Nazırı olarak kabineye dâhil edilmişti. Kısa bir süre içerisinde, yeteri kadar devlet tecrübesi kazanmadan İTC’nin desteğiyle sadrazam olunca, onların arzusu istikametinde hareket etmek mecburiyetinde kaldı.
Kendisi ile ilgili olarak, “İyi bir vali fakat vasat bir sadrazam” denilen Hilmi Paşa, çok kritik bir devrede geldiği sadrazamlığında, hâdiselerin 31 Mart’a doğru sürüklenmesine mâni olamadığı gibi, isyanın patlak verdiği on üç Nisan günü de hemen istifa etmişti. 31 Mart esnasında İstanbul’daki 1. Ordu’nun Kumandanı olan Mahmut Muhtar Paşa hatıralarında, eğer Sadrazam kendisine gerekli emri ve yetkiyi vermiş olsa idi ayaklanmayı kolayca bastırabileceğini söylemiştir.
Hüseyin Hilmi Paşa’nın istifası üzerine sadrazam olarak tâyin edilen Tevfik Paşa bu vazifede 31 Mart isyanı bastırılıncaya kadar ancak üç hafta  kalabilmiştir. Hareket Ordusunun Selânik’ten gelerek duruma hâkim olması, Sultan Abdülhamid’in hal’ edilmesi ve yerine Sultan Reşad’ın getirilmesinden sonra 6 Mayıs’ta Hüseyin Hilmi Paşa ikinci defa sadrazam olarak tâyin edilmiştir. Bu seferki kabinesinde İttihatçı liderlerden, önce Cavit Bey Maliye Nazırı olarak, daha sonra Talat Bey Dâhiliye Nazırı olarak yer almıştır. İlerleyen süreçte, ne kadar taviz verse de bir türlü Cemiyeti tatmin edemediğini gören Hüseyin Hilmi Paşa Aralık 1909’da kendi arzusu ile sadrazamlıktan ayrılmıştır.
Hüseyin Hilmi Paşa her ne kadar hürriyetperver bir şahsiyet olsa da, İTC’ne istinâd ederek iktidara geldiği için, her iki başa geçtiği devrede de onların mütehakkimâne icraatlarının vasıtası olmaktan kurtulamamıştır. İkinci defa başa geçtikten sonra kendi istifasıyla sadrazamlıktan ayrıldığı, devrilmesinin mevzubahis olmadığı da dikkate alındığında, aradığımız Ahrarlardan olması pek mümkün gözükmemektedir.
İbrahim Hakkı Paşa
 
Hüseyin Hilmi Paşa’nın istifası üzerine sadrazamlığa İTC’nin arzusu üzerine Roma Sefiri İbrahim Hakkı Paşa tâyin edildi. Hareket Ordusu Komutanı Mahmut Şevket Paşa da, Harbiye Nazırı olarak kabineye dâhil edildi. II. Meşrûtiyet dönemi üzerine çalışan tarihçiler, İbrahim Hakkı Paşa kabinesini, Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinin bir devamı şeklinde İttihatçı bir hükûmet olarak kabul ederler.
İyi bir hukukçu olan İbrahim Hakkı Paşa, kendi toplumunun inanç ve değerlerine bir hayli yabancı, Avrupaî hayat tarzına müptelâ bir şahsiyetti. II. Meşrûtiyetin ilân edildiği günlerde Said Paşa tarafından ilk olarak Maarif Nazırlığına teklif edildiğinde Sultan Abdülhamid’in; “Hakkı bey maarif nazırı olur mu? Paltosunu koluna alır, gece yarılarına kadar Beyoğlu’nda dolaşır. Ona hukuk müşavirliği kâfidir” diyerek itiraz ettiği kaydedilmiştir. Gerçekten de, sadrazam olarak vazife yaptığı sırada dahi bazı geceler Beyoğlu’nda “münasebetsiz mahallere” gittiği müşahede edilmiştir.
İbrahim Hakkı Paşa’nın sadrazamlığında en önemli hâdise, İtalya’nın Trablusgarb’ı işgal etmesi olmuştur. Kendisi Roma sefaretinden geldiği halde, İtalya’nın Tarblusgarb hakkındaki emellerini fark edememiştir. İstanbul’daki İtalya sefiri ile akşamları briç partisi tertip etmesi dillere düşen Paşa, Trablusgarb’ın İtalya tarafından işgal edilmesi üzerine; “Eski zamanlarda benim vaziyetime düşen sadrazamların kafasını padişahlar, binek taşında kestirirlerdi” diyerek hemen istifa etmiştir. Velhâsıl Paşanın, “Ahrarların başa geçmesi” mevzuuyla ilgili olarak “İ’râbda mahalli bulunmadığı” söylenebilir. Kaldı ki, zaten sadece bir defa başa geçmiştir.
 
 
 
YARIN: KÂMİL PAŞAYA 2. DARBE
 
Orhan Dindar
Okunma Sayısı: 6592
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı