"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’da, araştırılması gereken çok konu var

06 Haziran 2014, Cuma
Kâmil Paşa (2):

Kâmil Paşa Ekim 1912 tarihinde Sultan Reşad tarafından hükûmeti kurmakla vazifelendirildi. Bu onun, II. Meşrûtiyette ikinci defa olarak başa geldiği dördüncü sadrazamlığı idi.  Birkaç ay önce kurulan Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesinde de şurâ-yı devlet reisi olarak vazife yapmıştı. Kâmil Paşa’nın bu kabinesini Gazi Ahmet Muhtar Paşa Kabinesinin bir devamı olarak mütalaa etmek de mümkündür. Bu arada, İTC umumi efkârda tekrar ciddî bir itibar kaybı sürecine girmiş ve ordu içinde de “Halâskârân-ı Zabitan” adı altında İttihatçılara muhalif ayrı bir teşkilatlanma zuhur etmişti. Ancak Cemiyet, 1912 “Sopalı Seçimleri” ile teşkil olunan Mecliste ekseriyeti hâlâ elinde bulunduruyordu. Bunu ortadan kaldırmak ve tekrar seçimlere gitmek üzere Ağustos 1912’de Meclis feshedilmişti.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa hükûmeti zamanında başlanan, İttihatçıların sivil ve askeri bürokrasi içerisindeki hàkimiyetine son verme teşebbüsü, Kâmil Paşa’nın seksen yaşında bu ikinci başa gelişinde daha da hız kazandı. Ne var ki, bu sırada Balkan Harbi başlamış ve seçimler ertelenmişti. Osmanlı orduları bozgun halinde ricat ediyorlardı. Kasım ayında Çatalca hattına kadar çekilmek mecburiyetinde kalındı. 3 Aralık’ta ateşkes anlaşması imzalanmış, müzakereler devam ediyordu. Ocak 1913’de hükûmet, İttihat ve Terakki dâhil bütün partileri kapatmaya hazırlanıyor-du. Tam bu esnada, 23 Ocak’ta İttihatçılar tarafından, “Bâb-ı âli Baskını” gerçekleştirilerek Kâmil Paşa hükûmeti, askeri bir darbe ile devrildi. İttihatçılar toplantı halindeki kabineyi bastılar. Harbiye Nazırı ile onun yaverini ve sadaret yaverini silâhla vurarak öldürdüler ve Sadrazam Kâmil Paşa’yı da silâh zoru ile istifâ ettirdiler. Her geçen gün giderek artan İttihatçı tahakkümüne karşı muhalefetin simgesi hâline gelen Kâmil Paşa, bu defaki başa gelişinde de, yine İttihatçıların müdâhalesi ile ikinci defa tekrar devrilmişti.

Said Paşa (2):


İbrahim Hakkı Paşa’nın istifası üzerine, Sadrazamlık Kâmil Paşa’ya teklif edilmiş, ancak o, İttihat ve Terakki’nin tamamen siyasetten çekilmesini şart koşunca bu makama tekrar Said Paşa tâyin edilmiştir.
Said Paşa II. Meşrûtiyet devrindeki bu ikinci sadrazamlığında tamamen İTC’nin arzusu istikametinde icraatta bulundu. Esasında bu devrede İTC ciddî bir itibar kaybına uğramış ve Meclisteki hàkimiyetini de kaybetmeye başlamıştı. Cemiyet kendi istikbali açısından çözümü, Meclisin dağıtılarak seçimlerin öne alınmasında gördü. Said Paşa da, yaptığı muvazaalı manevralarla Aralık 1911’de Meclisin feshedilmesini ve erken genel seçime gidilmesini temin ederek Cemiyet’in bu arzusunu yerine getirdi. Sait Paşa’nın sadrazamlığı idaresinde yapılan bu seçimler siyâsi tarihimize, “Sopalı Seçimler” olarak geçti. Seçimlerin yapıldığı devrede İTC’nin en müessir üç ismi Talat, Cavid ve Hacı Adil Beyler bakan olarak hükûmette bulunuyorlardı. Said Paşa ise seçimlerin yapıldığı üç ay müddetle rahatsızlığını mazeret göstererek Babıâli’ye hiç uğramamıştı. Seçimlerden sonra Meclis Nisan 1912’de yeniden görevine başladı. 282 milletvekili bulunan bu Meclise, İttihatçılara muhalif sadece altı mebûs girebilmişti..
Bu arada, Trablusgarb Harbi aleyhimize geliş-mekteydi. Arnavutluk’ta isyan başlamıştı ve ordudaki huzursuzluk giderek artıyordu. Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa istifa etmişti, yerine de yeni bir bakan bulunamıyordu. İlerleyen günlerde birkaç bakan daha istifasını verdi. Said Paşa Meclisten dört muhalif oya mukabil 194 oyla güvenoyu almasına rağmen, gidişattan endişe ettiği için, bir gün sonra istifa etti.
Said Paşa’nın II. Meşrûtiyet devrindeki iki haftalık ilk iktidarı zaten ölü doğmuştu. İkinci iktidarını da, istifa ederek kendi arzusu ile son-landırdığından “devrilmesi” mevzubahis değildir. Kaldı ki son sadrazamlığı döneminde, meşrûti-yetin tesis ve tahkimi yerine, İTC’nin giderek artan istibdat ve tahakkümüne hizmet eden bir tavır sergilemiştir. Dolayısıyla, II. Meşrûtiyet devrinde iki defa başa geçmiş olmasına mukabil Said Paşa’nın ahrar/demokrat bir çizgide kabul edilmesi mümkün değildir.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa: Çok ağır bir kriz ortamında kurulan Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesi, daha önce sadrazamlık yapmış üç zâtın; Ferit Paşanın Dâhiliye Nazırı, Kâmil Paşanın Şûra-yı Devlet Reisi ve H. Hilmi Paşanın Adliye Nazırı olarak yer alması sebebiyle “Büyük Kabine” diye isimlendirilmişti. Kabine üyelerinin ekseriyetinin gàyesi, İTC’nin siyâsi gücüne son vermekti. İlk iş olarak Örfî İdare/sıkıyönetim kaldırıldı ve umumî af ilân edildi. Memurlardan siyasetle uğraşmayacaklarına dair taahhüd senedi alındı. Ağustos ayında, İTC taraftarı olan valilerin değiştirilmesi gündeme geldiğinde, Hüseyin Hilmi Paşa buna karşı çıkarak bu defa da istifa etti. Aynı günlerde, Balkan savaşı başlamış bunun üzerine Trablusgarb mecburen terk edilerek İtalya ile harbe son verilmişti. Gazi Ahmet Muhtar Paşa sadrazamlıktan istifa etti.

Sona Doğru

“Bâb- ı âli Baskını” sonrasında önce Hareket Ordusu Başkomutanı Mahmut Şevket Paşa sadrazamlığa getirildi, onun 11 Haziran 1913’de bir suikaste kurban gitmesinden sonra sadrazamlığa Said Halim Paşa geçti. İTC Eylül 1913’de Beşinci Kongresini yaptı ve siyâsi bir parti olduğunu nihayet resmen ilân etti. 1913-1914 kışında yapılan genel seçimlere sadece İttihat ve Terakki iştirak etti ve üçüncü Osmanlı Meclisi Mayıs 1914’te açıldı. Kasım 1914’te de Birinci Dünya Harbi’ne girildi. Bu süreçte devletin bütün kademelerinde mutlak bir İttihatçı hâkimiyeti tesis edildi ve muhalefet bütün unsurları ile tamamen tasfiye edildi.

b
Bu makalemiz, tarihle fazla alâkadarlığı olmayanlar için muhtemelen biraz sıkıcı gelebilir. Bediüzzaman’ın Münâzarât’taki tâbiriyle, “tam bir asrı bir seneye sıkıştı-ran” hâdiselerin cereyân ettiği bir dönemle ilgili olduğu için, ancak bu kadar özetlemeye muvaffak olabildik. Ahrarların iki defa başa geçtiği halde az bir zamanda devrilmesini, 23 Temmuz 1908 ile 23 Ocak 1913 tarihleri arasında cereyân eden fevkalâde girift hâdiselerin ışığında anlamaya gayret ettik.
Sultan II. Abdülhamid’in, yine Bediüz-zaman’ın tâbiriyle, mecbur kaldığı zayıf istibdadına karşı daha önce hep birlikte mücadele eden kesimler, II. Meşrûtiyet’in ilân edilmesiyle birlikte süratle saflaş-maya başladılar. Dönemin teşkilatlı yegâ-ne unsuru olan İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisindeki dar bir kadro kendi hâkimi-yetini tesis etmeye çalışırken, buna muha-lefet edenler de ilk merhalede Ahrar Fırkasını kurdular. Ancak, kendilerine muhalif olan her türlü teşebbüsü ihanet olarak telâkki eden İttihatçılar Ahrar Fır-kasına hayat hakkı tanımadılar.
Başlangıçta, siyâsî partiler ve derneklerle ilgili bir mevzuatın dahi bulunmadığı (Cemiyetler Kanunu ancak Ağustos 1909’da çıkarılmıştır) ve Cemiyet/Fırka ayrımın olmadığı bir zeminde, siyâsî fikir ve düşüncelerin tecessüm ederek mü-esseseleşmesi şüphesiz kolay olmayacak-tı. Bilhassa, demokratik bir gelenek ve teâmülün henüz teşekkül etmemiş bulun-duğu bir vasatta. 
Gücünü esas olarak ordudan—özellikle alt rütbeli İttihatçı subaylardan—alan İTC bu süreçte Meclisteki ekseriyeti de elinde tutmaya gayret etmektedir. Ona karşı muhalefet etme imkânına sahip yegâne unsur ise Bâbıâli, yâni hükûmettir. Neti-cede, siyâsî iktidar mücadelesi bu dö-nemde esas olarak hükûmet üzerinden cereyân etmiştir. Bediüzzaman’ın “başa geçme” tâbiri, bu zaviyeden bakıldığında daha iyi anlaşılmaktadır. Ayrıca, “başa geçme” ifadesi için, “Ahrar Fırkası” değil de “Ahrarlar” ifadesini tercih etmesinin mânâsı da böylece tebârüz etmektedir. Yâni, demokratik ve hürriyetçi düşünce kendisini bir siyâsî parti halinde ifade etme imkânı bulamasa da mevcut imkânlar muvacehesinde mücadelesini sürdür-mektedir.
Elhâsıl: II. Meşrûtiyetin ilân edilmesinden sonraki beş yıllık dönem içerisinde iktidara gelen hükûmetler tahlil edil-diğinde, istibdada karşı mukavemet eden sadrazam Kâmil Paşa dikkati çekmektedir. Bu dönemde iki defa başa geçmesi ve her ikisinde de, İttihatçıların demokrasi dışı yollardan –muhtıra ve darbe- müdâ-halesi ile devrilmiş olması sebebiyle, Be-diüzzaman’ın tarifine muvafık düşmekte-dir. Bununla birlikte; eserlerinde ve ma-kalelerinde; Enver Paşa, Said Halim Paşa, Prens Sabahaddin, Resneli Niyazi, Mahmut Şevket Paşa gibi dönemin önde gelen şahsiyetlerine bir şekilde temas eden Bediüzzaman’ın, Kâmil Paşa’nın isminden ise hiç bahsetmemiş olması da ayrıca dik-kat çekicidir.
Kasım 1911 yılında kurulan Hürriyet ve İtilâf Fırkasına makalemizde hiç temas etmedik. Hâlbuki Hürriyet ve İtilâf Fırkası, Ahrar Fırkasına nisbetle hem daha uzun ömürlü olmuş, hem de ülke genelinde süratle teşkilatlanabilmiştir. Aralık 1911’de bir milletvekilliği için yapılan İstanbul ara seçimini de kazanarak İtti-hatçıları bir hayli tedirgin etmiştir. Bu hu-susla ilgili olarak; Bediüzzaman’ın, İtti-hatçılar karşısındaki en güçlü ve iktidara en yakın bir siyâsi teşekkül olmasına mu-kabil Hürriyet ve İtilâf Fırkasına iltifat ve teveccüh ettiğine dair bir emâre olma-dığını ifade etmekle iktifa edelim. Hürriyet ve İtilâf Fırkasının Ahrar çizgide telâkki edilip edilemeyeceği ayrıca ele alınması îcab eden önemli bir mevzudur.
Tahlil etmeye çalıştığımız konuyla ilgili olarak nihaî neticeye vardığımız iddi-asında değiliz şüphesiz. Elbette bu konuda daha teferruatlı çalışmalar yapılabilir. Bu alanda, Risale-i Nur’da bahsi geçen ve hâlâ tahkik edilmeyi bekleyen bir hayli mevzu bulunmaktadır. Cumhuriyet döneminde çok partili siyâsî hayata geçildi-ğinde, Demokrat Partinin ortaya çıkışının Ahrar Fırkasının otuz beş sene sonra diril-mesi olarak ele alınması; “Nurcular” nâ-mında kabul edilen İttihâd-ı Muhammedî Cemiyetinin Ahrar Fırkasının müttefiki olarak telâkki edilmesi ve benzeri hususlar ciddî olarak üzerinde çalışılması iktiza eden mevzulardan bazılarıdır. Bu alanlarda yapılacak daha muhtevâlı ve ihâtalı çalışmalarla, Bediüzzaman’ın benzeri tes-pitleri sathî ve taklidî mülâhazaların ko-nusu olmaktan çıkarılıp bu suretle slo-ganlaştırmaya karşı da muhafaza edilmelidir.


 Özet Kaynakça:
1. A. Bedevi Kuran, İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler
2. Ali Birinci, Hürriyet ve İtilâf Fırkası
3. Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri
4. Fevzi Demir, II. Meşrûtiyet Dönemi Meclis-i Mebûsan Seçimleri
5. Feroz Ahmed, İttihat ve Terakki 1908-1914
6. İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Osmanlı Devrinde Son sadrazamlar, 3 Cilt
7. Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi
8. Prens Sabahattin, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?
9. Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi, Siyâsi Hatıralarım
10. Tarık Zafer Tunaya, Türkiyede Siyasal Partiler, 3 Cilt

SON


Orhan Dindar

Okunma Sayısı: 2550
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ali yeşilkaya

    6.6.2014 17:59:00

    üstadın bütün hayatı gibi 1922 öncesi istanbul hayatı da 3 parça.
    1908-10 meşrutiyet dönemi
    1912-13 sultan reşad dönemi
    1918-22 esaret sonrası,milli mücadele dönemi
    dünyanın ve osmanlının hızla değiştiği dönemler. hürriyet,meşrutiyet,particilik,meclis,hilafet,islamcılık,türkçülük, kürtçülük,istibdad,kamuoyu,medrestüzzehra vb. pekçok mefhum üstadın izahlarına konu olmuş.
    ve bu mefhumları sadece üstad yazıp çizmemiş.dönemin fikir erbabı,bütün alem-i islamda ve özellikle istanbul ve mısırda bu konulara kafa yormuşlar.
    o gün fikir suretinde olan bu mefhumlar,bugün birer ideoloji haline dönmüşler.partilerin muharrikleri olmuşlar.
    dolayısıyla yazının başlığı mükemmel olmuş: risale-i nurda araştırılması gereken çok konu var.
    bugünün hizmetine de,içtimaiyatına da,siyasetine de o günleri bilerek bakmak ferasetimizi artıracaktır.
    üstadın o döneme ait eserlerini tashih edip bugünün nurcularına ders olarak vermesi bunun ispatı.
    ama biz risaleden sayıp da,okuyup ders yapmıyoruz!
    netice ortada!

  • hasan koç

    6.6.2014 16:15:00

    vatanperverler olan Demokrat namında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler, Nur ve Nurcuları takdir etmelerine çok minnettarım-Emirdağ lahikası- ahrarlar bir sıfattır.ahrarlar tabirinden başka ahrarlarda var diye düşünmek yanlıştır. kelimenin yapısı itibariyle ahrar denmez ahrarlar denir. üstad hazretleri bu ifadeyi hep ahrarlar olarak kullanmıştır. ahrarlar tabiri başka birilerini mi çağrıştırıyor. Yukarıda ki 50-60 dönemin ki ahrarlar ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz.
    -üstad hazretlerinin hürriyet ve itilaf fırkasıyla hiçbir bağlantısı yoktur.damat ferit paşanın kim olduğunu anlatır mısın? bu fırkanın ahrarlarla alakası yoktur.hürrriyet ve İtilâf Fırkasının Ahrar çizgide telâkki edilemeyeceği tarih bilen biri için açık ve nettir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı