"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zor ama, zevkli yolculuk

14 Haziran 2014, Cumartesi
“Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için, her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeye müstehak olmuşlar. Fakat, bu Filistin meselesinde, hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki enbiya-i beniisrailiyenin mezaristanı olan Filistin o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle bir cihette bir ehemmiyeti hiss-i millî ve dinî olmasından, çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa, koca Arabistan’da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.” Said Nursî
 Zor ama, zevkli yolculuk
 
Yolculuk eziyettir” der hadis-i şerif. Annem de yolculuğun zorluğu ile ilgili olarak “Yolculuk bir saat da olsa, borç bir lira da olsa, kız evladı bir tane de olsa...” diye hep hatırlatır. Hele bu yolculuk İsrail’e yapılıyorsa zorluğu çok daha katmerlidir elbette.
Hiç niyetim yokken Selamet ağabeyin davetiyle Kudus’e gitmeye karar verdim. Nasib varmış o mübarek yerleri görmeye. Peygember Efendemizin buyurduğu gibi “Rızık ecel gibi insanı arar bulur” bizim de o diyarlarda yiyecek rızkımız vardı demek ki. Yolculuğa karar verdikten sonra İsrail’le olan ilişkilerimizdeki bazı gelişmelerden sonra biraz tereddük geçirdimse de sonunda gitmek için karar verdim. Gariplik ki beni davet eden Selamet abi, geziye katılamadı. Biz Hüseyin Ceylan ve Hıdır Baybara ile beraber 29 Mayıs Perşembe günü yola çıktık.
Daha önce İsraile yolculuk yapanlandan dinlediklerimiz ve bize firma tarafından verilen uyulması gereken talimatnameden dolayı ciddi zor bir yolculuk olacağını tahmin etmiştik. Sabah saat 9’da havalanan uçağımız 2 saat 40 dakika sonra Telaviv Havaalanına indi. Hemen lavabolarda problemler başladı. Havaalanındaki inceleme uzun sürdüğü için iki saat onbeş dakkada ancak çıkabildik. Pasaport kontrolünde “İsraile niçin geldiniz?” sorusu ile karşılaştık. Şüphelendikleri kişileri bekleme odasına alıyorlardı. Kafileden bir arkadaşımızı babasıyla beraber sekiz saat beklettikten sonra izin verdiler. Kafileden ayrı olarak bir taksi ile gece ancak Kudus’e gelebildi.  
Dönüşte daha fazla sorguluyorlar. Havaalanında sıraya girdikten sonda iki tane görevli gelerek içimizde İngilizce bilen olup olmayanı sordu. İngilizde bilen bir arkadaşımızı bir kenara çekerek uzun uzun konuştuktan sonra, kafile başkanıyla görüştüler. Sonunda bizlere sıra geldi. Bu defa daha farklı sorular:

 “Çanatınızı kim hazırladı? Çantanız nerede kaldı. Kimseden bir şey aldınız mı?” gibi Türkçe yazılı kâğıttan bir kaç soruyu cevapladıktan sonnra pasaport kontrolune geçebildik.  Havaalanından çıktıktan sonra otobüse binip Tevaviv’e sekiz on kilometre mesafede olan tarihi bir sahil kenti olan Yafa’ya geçtik. Telaviv modern bir şehir yeşil alanları çok. Ayrıca uçağımız alçalırken bir şey diakkatimi çekti. Binaların tepelerinde güneş sistemleri kurulmuş. Filistin bölge olarak çöl olarak tahmin ediyorduk, gerçekte çok ciddi yeşil alanlara sahip bir bölge. Filistinde trafik yehvaları üç dilde yazılmış İbranice Arapça ve İngilizçe.
Filistin’de şekel ve dolar geçmekte bazı esnaf Türk lirasını da kabul etmektedir. Filistin’de okullar karma değildir. Kudus’te cuma günü Müslümların tatili olduğu için dükkânları kapalıdır. Mescid-i Aksa dahil işgal altındaki cami imamlarının ücretini Ürdün devleti ödüyormuş. Filistin’de hiç bir camide tuvalet parası isteyene rastlamadık. İyiki bizden hırsızlamamışlar! Burası tarihi bir sahil şehri Telavivle bitişik gibi. Bahriye ve Sultan Muhmud Camilerini ziyaret ederek namazlarımızı kıldık. Mahmudiye Camisinde şimdiye kadar hiç rastlamadığım iç yazıları gördüm. Mesela İsa ve Musa (as)ların isimleri Allah lafzı ve Peygamberimizin isimleriyle sırasıyla köşelere yazılmıştı. Osmanlı 400 sene buralarını idare ettiği için her tarafta o izleri görmek mümkün.
Mesela şehrin merkezinde tarihi saat kulesi ve tarihi yapılar bunlardan. Buralarda Türkleri hemen tanıyorlar ve sevgi gösterilerinde bulunuyorlar. İnsan yabancılık hissetmiyor. Hatta namazdan sonra caminin son namaz bölümünde otururken bir kişi yanıma gelerek bu caminin Osmanlılar tarafından yapıldığını söyledi. Eski tarihi yapılar aslına uygun da olsa İsrailliler tarafından otel yapıldığını gördük. İkindi namazlarımıza da Yafa’da Sultan Mahmud Camisinde kıldıktan sonra bir saatlık mesafe olan Kudus’e hareket ettik. Yol boyunca sağlı sollu ormanlıklar içerisenden geçerek ilerlerken ekili araziler, portakal bahçeleri dikkatimizi çekti.  Kudus’e yaklaştığımızda otoyolun sağ ve solunda kilometrelerce ilerleyen utanç duvarlarını görduk. Bu bölgeler duvarların bir tarafında Ramallah bir tarafında da Bati Şeria bulunuyor.  İki taraf da duvarlarla örülmüş vaziyette. Duvarların bazı bölamlerinde kapılar görülüyordu. Bu bölgelerden Filistinleler izinsiz Kudus’e girmesi mümkün değil. Nitekim Fiilistin’de kurulan “uzlaşı hükümeti”nin Kabinedeki 5 bakanının Ramallah’a gedişine İsrail’in izin vermemesinden dolayı bakanlar yemin edemedi.
(Yeni Asya, 3 Haziran 2014)

 

Yolboyunca Kudus’e kadar bir kaç yerde polis kontrolü vardı. Batı Kudus’e vardığımızda düzenli bir şehir yüksek binalar, İbrani Ünevirsitesi Doğu Kudus ise çok farklı. Çünkü Doğu Kudus’te araplar oturmakta. Sokaklar temiz değil. Üstü açık büyük kanterneyler ciddi kirlilik yapmakta. Batı Kudus’te ise özel kapalı alanda naylon şişe toplama yeryeri dahi vardı.
Otelimize yerleştikten sonra hemen Mescid-i Aksa’ya hareket etttik. Ekşam namazını Kubbetus Sahra’da kıldık. Yatsıyı da Mescid-ı Aksa’da kıldıktan sonra otele döndük. Niyetimiz Cuma sabahı sabah namazını Mescid-i Aksa’da kılmaktı. Hatta o niyetle erkenden yattık saat 3’de kalkıp 3.30’da Mescid-i Aksa’ya gitmek için  yola çıktık. Bizim giriş yapacağımaz kapıda ciddi polis yığılmıştı. Bazılarına kimlik soruyarlar, gençleri geri çeviriyorlardı. Dolayısıyla kapıda epey bir kalabalık oluşmuştu.
Biz geri döndüğümüzde kalabalık artmış ve slogan atıyorlardı. Birinci ve ikinci polis kontrolinde bize engel olmadıkları için sevinmiştik. 3. polis kontrolünde ciddi bir kalabalık birikmişti. Bu arada İsrail polisi bir çok milletten teşekkül etmiştir. İçlerinde siyah beyaz sakallı sakalsız her çeşit ve çelik yelek hem tüfek hem de sol göğüs üzerinde asılı tabanca mevcut. Bazılarına izin verip bazılarıın geri çeviriyorlardı. Polis “İçeride ciddi bir olay var, izin veremeyiz” dedi.
Bu arada polislerden biri ‘Türki Türki’ deyirek Türk grupları bir kanara çekti. Biz de “Tamam bizi başka bir kapıdan alacak” zannıyla sevindik. Fakat kesinlikle içeriye alınmayaçağımızı hatta Cuma namazı dahil dediler. Türkiye’den gelen guruplardan bir kısmı bulundukları yerde taşların üzerinde sabah namazlarını kılmak için ayrıldılar. Biz de vakit olduğu için başka bir camiye giderek namazımızı orada kıldık.

DEVAM EDECEK
 
CEVAT ÇAKIR  
 
Okunma Sayısı: 1950
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı