"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asıl musîbet dine gelendir

16 Haziran 2014, Pazartesi
İnsan bu dünyaya imtihan edilmek üzere gönderilmiştir. Dünya, insan için ahiret hayatının bir imtihan meydanıdır. Allah, insanları bazen bu meydanda musîbetlerle imtihan edeceğini bildirmektedir. Bediüzzaman Hazretleri, dünye-vî musîbetlerin, sabır şartıyla ahiret hayatına faydası olacağını belirterek, “Asıl musîbet dine gelen musîbettir” der.
 Asıl musîbet dine gelendir

İnsan bu dünyaya imtihan edilmek üzere gelmiştir. Dünya,insan için ahiret hayatının bir imtihan meydanıdır. Allah, insanları bazen musîbetlerle imtihan edeceğini bildirmektedir. Bediüzzaman Hazretleri, dünyevî musîbetlerin, sabır şartıyla ahiret hayatına faydası olacağını belirterek, “Asıl musîbet ve muzır musîbet, dine gelen musîbettir” der.

KAVRAM OLARAK ‘MUSÎBET’
Musîbet, kelime itibariyle ‘isabet eden’ demektir. Terim olarak ise, Allah’ın kulunu imtihan gayesiyle sabrını denemek için verdiği bir takım sıkıntılı hallerdir. Bu bazen cana, bazen de mala gelen bir musîbet olabilir. Hatta bazen de insanın dinine, imanına, ibadetine gelen manevî bir musîbet olabilir.
Nitekim Bediüzzaman Hazretleri de ilginç bir şekilde ‘Asıl musîbet ve muzır musîbet, dine gelen musîbettir. Musîbet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir.’ der.
O halde ‘dinî musîbet’ nedir?
Öncelikle bunu açmaya çalışalım:
 
ASIL MUSÎBET VE MUZIR MUSÎBET, DİNE GELEN MUSÎBETTİR
Bediüzzaman Hazretleri, ‘dinî musîbet’ konusunu, Lem’alar isimli eserinde sabır kahramanı Hz. Eyyub Aleyhisselâmın kıssasını işlediği İkinci Lem’a’da işler. Vücudunun her yerini saran yaralarından kurtçuklar çıkmasına rağmen nefsinin istirahati için Allah’tan şifa talebinde bulunmayan Eyyub Aleyhisselâmın, ancak kurtçuklar kalbine ve diline iliştiklerinde, yani Allah’ı zikretmesine, ibadetine engel oldukları zaman ‘Ya Rabbi zarar bana dokundu; lisanen zikrime, kalben ubudiyetime halel veriyor’ diyerek şifa duâsında bulunmasından hareketle asıl musîbetin, insanın dinine, imanına ve ibadetine engel olan, zarar veren musîbet olduğunu ifade etmiştir.
Ve yine Bediüzzaman Hazretleri, bu zamanda içimiz dışımıza çevrilse Hz. Eyyub’den (as) daha ziyade yaralı olduğumuzu, çünkü onun zahiri yara ve hastalıklarına mukabil, bizim ‘günahlar’ denilen ‘manevî yaralarımızın’ bulunduğunu söylemektedir. İşlediğimiz her bir günah ve kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuzda yaralar açmaktadır. Hz. Eyyub’un (as) yaraları, kısacık dünya hayatını; bizim manevi yaralarımız ebedî hayatımızı tehdit etmektedir.
Bu yönüyle ‘Asıl musîbet ve muzır musîbet, dine gelen musîbettir. Musîbet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir’ der Bediüzzaman. Hastalar Risalesi’nde de bu minvalde ‘Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır; bu hayat-ı dünyeviyede dahi kalb, vicdan, ruh için mânevî hastalıklardır. (…) Eğer günahları düşünmüyorsan, yahut âhireti bilmiyorsan veya Allah’ı tanımıyorsan, sende öyle dehşetli bir hastalık var ki, milyon defa sendeki bu küçük hastalıktan daha büyüktür; ondan feryad et’ diyerek, aynı hakikate parmak basar.
 
MADDÎ MUSÎBETLER, HAKİKAT NOKTASINDA MUSÎBET DEĞİLDİRLER

Cana ve mala gelen musîbetleri, maddî musîbetler zümresinden sayabiliriz. Cenâb-ı Hak âyet-i kerimede ‘And olsun ki Biz sizi birtakım korkularla, açlıklarla; canlarınızdan, mallarınızdan ve mahsullerinizden eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri ise müjdele’ buyurarak kullarını böylesi musîbetlerle imtihan edeceğini bildirmektedir.
Bu gibi musîbetlerde kula düşen, tıpkı Hz. Eyyub Aleyhisselâm gibi sabır ve şükür içinde olmaktır. Zira maddî musîbetlere isyan etmeden sabırla şükrederek mukabele ettikçe, kul daha kârlı çıkmaktadır. Peygamber Efendimiz (asm) bu anlamda, hadis-i şerifte meâlen ‘Mü’minin haline hayret edilir. Allah ona bir nimet verdiğinde şükreder, kazanır. Musîbet verdiğinde sabreder, yine kazanır’ buyurmaktadır.
Bediüzzaman Hazretleri de böylesi musîbetlerin âhiret namına kul için daha hayırlı olduğuna dikkat çekmiştir. Zira insanı gafletten kurtarıp, ahiretine daha fazla çalışmasına vesile olmaktadır. Bu dünya da zaten asıl olarak ‘ücret ve lezzet alma yeri’ değil, tam tersine ‘mahall-i ubudiyet ve zahmet’tir. Yani ibadet yeridir, imtihan yurdudur. Böylesi musîbet veya hastalıklar ise, insanın kulluğu açısından daha kârlı sonuçlar doğurmaktadır. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati ibadetin iki türlü olduğunu ifade ederek şöyle açıklar:
‘’İbadet iki kısımdır: bir kısmı müsbet, diğeri menfi. Müsbet kısmı malûmdur [namaz, oruç gibi]. Menfi kısmı ise, hastalıklar ve musîbetlerle, musîbetzede zaafını ve aczini hissedip, Rabb-i Rahîmine ilticâkârâne teveccüh edip, O’nu düşünüp, O’na yalvarıp hâlis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riyâ giremez, hâlistir. Eğer sabretse, musîbetin mükâfâtını düşünse, şükretse, o vakit her bir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur.’’
Evet, cana, mala gelen musîbet veya hastalıklar, kısacık dünya hayatında sıkıntılara sebep olsa da; sabretmek ve şükretmek şartıyla, insana ebedî hayatı açısından büyük kazançlar getirmektedir.
 
MADDî MUSÎBETLERİN TAŞIDIĞI MESAJLAR…
Bediüzzaman Hazretleri, insanın dinine, imanına, ahiretine zarar vermeyen, yani ebedî hayatını riske etmeyen, tam tersine sabır ve şükür şartıyla kulun ahiretine ciddî faydaları dokunan maddî musîbetleri birkaç yönüyle ele almıştır:
1. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir. Nasıl ki çoban, gayrın tarlasına tecavüz eden koyunlarına taş atıp, onlar o taştan hissederler ki, zararlı işten kurtarmak için bir ihtardır, memnunâne dönerler. Öyle de, çok zâhirî musîbetler var ki, İlâhî birer ihtar, birer ikazdır.
2. Ve bir kısmı keffâretü’z-zünubdur.
3. Ve bir kısmı, gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve zaafını bildirerek bir nevî huzur vermektir.
4. Musîbetin hastalık olan nev’î, musîbet değil, belki bir iltifat-ı Rabbânîdir, bir tathirdir. Rivayette vardır ki, “Ermiş bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyor; sıtmanın titremesinden günahlar öyle dökülüyor.” (Lem’alar, 2011, s. 27.)
Görüldüğü gibi Bediüzzaman Hazretleri maddî musîbetleri hakikat noktasında musîbet olarak görmemekte, bilâkis rahmet yönü ağır basan haller olarak telâkki etmektedir.

Hz. Nuh (As) ve Nuh Tufanı


Hz. Nuh (as), peygamber olduktan sonra, istikamet çizgisinden çıkarak iyice bozulan cemiyet hayatının karşısına birdenbire çıkmadı. Önce, o durumda en uygun tebliğ şekli olan, halkı tek tek, gizliden gizliye dâvete başladı. (Nuh Sûresi, 8-9.) Gece-gündüz durup dinlenmeden bu vazifesine devam etti. Bir müddet geçtikten sonra, Hz. Nuh (as) dâvetini genişletiyordu. Müşrik kavmine, böyle gittikleri takdirde başlarına gelip çatacak dehşetli bir azaptan haber vermekteydi. Onlar ise, Hz. Nuh’u (as) dinlememek için parmaklarını kulaklarına tıkıyor; yüzünü görmemek için de, elbiselerini başlarına örtüyorlardı. (Nuh Sûresi, 7) Fakat putperest kavim, kendilerini kurtuluşa ve selâmete çağıran şefkatli nebi Hz. Nuh’u (as) dinlememekte direniyordu. Tebliğ vazifesine engel olmak için, ne lâzımsa yapıyorlardı. Fakat Hz. Nuh (as), Rabbine dayanıp, yılmadan usanmadan ve onların zulüm ve hakaretlerine aldırış etmeden kutsî dâvâsının yolunda azimle ilerliyor, kavmini her fırsatta doğru yola çağırmaktan bir an bile geri kalmıyor, tebliğe mani olmak için zor kullandığı zamanlar, duruma göre bazen açıktan, bazen da gizliden gizliye hakkı anlatmaya devam ediyordu. (Nuh Sûresi, 9.) İlâhî dâvâsının yayılması için, önüne çıkan her fırsatı değerlendiriyordu.


YARIN: MUSÎBETLERİN ‘İLÂHî BİR İHTAR VE İKAZ’ OLMASI

YENİ ASYA NEŞRİYAT ARAŞTIRMA MERKEZİ



Okunma Sayısı: 6863
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı