31 Temmuz 2014, Perşembe
Evet, garb uleması ve feylesofları itiraf ve ikrar etmişler ki: “İslâmiyetin kanunları, yüksek bir tarzda âlemin ıslâhına kâfidir.”
İşte masnuâtı yaldızlayan mezâyâ ve
mehâsine ve mevcudâtı ışıklandıran letâif ve kemâlâta karşı,
“Sübhanallah, Maşaallah, Allahü Ekber!” diyerek semâvâtı çınlattıran ve
Kur’ân’ın nağamâtıyla kâinatı velveleye verdiren, istihsan ve takdir
ile, tefekkür ve teşhir ile, zikir ve tevhid ile, berr ve bahri cezbeye
getiren, yine bilmüşâhede o zâttır (asm).
İşte böyle bir zât ki,
“Essebebü ke’l-fâil” [Bir şeye sebep olan, onu işleyen gibidir]
sırrınca, bütün ümmetin işlediği hasenâtın bir misli onun kefe-i
mîzanında bulunan ve umum ümmetinin salâvâtı, onun mânevî kemâlâtına
imdad veren ve risâletinde gördüğü vezâifin netâicini ve mânevî
ücretleriyle beraber rahmet ve muhabbet-i İlâhiyenin nihayetsiz feyzine
mazhar olan bir zât, elbette Mi’rac merdiveniyle Cennete,
Sidretü’l-Müntehâya, Arş’a ve Kâb-ı Kavseyne kadar gitmek, aynı hak,
nefs-i hakikat ve mahz-ı hikmettir. (Haşiye)
HAŞİYE: En mühim bir
ceride-i İslâmiyede, umum âlem-i İslâma taalluk eden ve gayet
ehemmiyetli siyasîlerden ve hayat-ı içtimâiye ile çok alâkadar olan umum
hukukçulardan 1927 senesinde Avrupa’da toplanan bir kongrede mühim
ecnebi feylesoflar, şeriat-ı Muhammediyeye (asm) dair bu aşağıda yazılan
Arabî fıkranın aynını kendi lisanlarıyla söylemişler. O Arabî ceridenin
naklettiği Arabî ifadeyi aynen yazıyoruz ve tercümesini de Arabî
ifadenin altına ilâve ediyoruz. Nur Çeşmesi’nin âhirinde yazılan ecnebi
feylesoflardan kırk üç tanesinin beyanatı, bu iki kahraman feylesofun
beyanatıyla kırk beş tane şahid-i sadık oluyor.”Fazilet odur ki;
düşmanlar dahi onu tasdik etsin.”
Arabî ceridenin beyanatı: (....)
Tercümesinin bir hülâsası:
Evet,
garb uleması ve feylesofları itiraf ve ikrar etmişler ki: “İslâmiyetin
kanunları, yüksek bir tarzda âlemin ıslâhına kâfidir.”
Hem
Külliyetü’l-Hukuk Kongresinin cemiyetinde, bütün hukukiyyunun toplandığı
o kongrede 1927 senesinde onun reisi feylesof üstad Shebol demiş ki:
“Muhammed’in (asm) beşeriyete intisabıyla bütün beşeriyet muhakkak
iftihar eder. Çünki o zât, ümmî olmasıyla beraber, on üç asır evvel öyle
bir şeriat getirmiş ki; biz Avrupalılar iki bin sene sonra onun
kıymetine ve hakikatine yetişsek, en mes’ud, en saadetli oluruz.”
İkincisi
veyahut Nur Çeşmesi’nin âhirine ilâve edilenlerle kırk beşincisi olan
Bernard Shaw demiş: “Dîn-i Muhammedî’nin (asm) en yüksek makam-ı takdire
çıkmasının sebebi: Gayet acib ve sağlam bir hayatı temin etmesidir.
Bana açılan budur ki: O din tek, yekta, emsalsiz bir din-i ferîd olup,
bütün muhtelif ayrı ayrı hayatın etvarlarını ve çeşitlerini
hazmettiriyor. Yani, ıslâh ve istihale tarzında tasfiye ve terakki
ettiriyor. Hem Muhammed’in (asm) dini öyle bir dindir ki, insanın ayrı
ayrı bütün milletlerini kendine celb edebilir. Ben görüyorum ve itikad
ediyorum ki: Beşere vâcibdir ki desin: ‘Muhammed (asm) insaniyetin
halaskârıdır. Ve halaskârlık namı, ona verilmek lâzımdır.”
Hem diyor:
“Ben itikad ediyorum ki: Muhammed’in misli, yani sîretinde, tarzında
bir adam şimdiki yeni âleme reis olsa, hükmetse; bu yeni âlemin
müşkilâtını halledip, bu yeni karmakarışık âlemde müsalemet-i umumiyeye
ve saadet-i hayatın husûlüne sebeb olacak. Evet, bu yeni âlemin
müsalemet ve saadet-i hayatiyeye ne kadar şedid ihtiyacı var olduğunu
herkes anlar.”
Mektubat,
On Dokuzuncu Mektup, s. 362
Okunma Sayısı: 990
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.