01 Eylül 2014, Pazartesi
Çok aziz, çok sevgili, çok kıymettar, çok mübarek Üstadımız Efendimiz Hazretleri,
Arz-ı tâzimat ve takdim-i ihtiramât ile istifsar-ı hatır edip, sıhhat ve
âfiyetinize duâlar ederek damenlerinizden, el ve ayaklarınızdan
öpüyoruz.
Müşfik Üstadımız Efendimiz,
Siz sevgili Üstadımızdan
bize gönderilen ve müdafaatın sonuna ilâve edilen üç kıymettar
mektubunuzla Hüve Nüktesini nasıl bulduğumuzu siz sevgili Üstadımıza arz
etmemizi, bir mübarek kardeşimizle siz sevgili Üstadımız emretmişler.
Sevgili Üstadımız Efendimiz,
Birinci
mektubunuz, yirmi seneden beri tarassutlar ve nezaretlerle beraber altı
vilâyet ve üç mahkemenin bulamayıp beraat verdikleri cemiyetçilikten
sizde hiçbir eser görülmediği halde, hiçbir cemiyette ve hiçbir komitede
görülmeyen Nurculardaki harika alâka, ehemmiyetli bir taraftan bir sual
ile siz sevgili Üstadımızdan sorulmuş olup, şehadet mertebesini
kazanmak için ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedailerinin ahfadları
ve evlâtları, o fedailiği ecdatlarından irsiyet aldıkları içindir ki,
siz sevgili Üstadımıza mahkemeleri hayret ettirip susturan, “Milyonlar
kahraman başlar feda oldukları bir hakikate başımız dahi feda olsun”
diye acip cümleyi söyletmeye vesile olan talebelerinizde gördüğünüz
hakikî, hâlis, sırf rıza-yı İlâhî ve müsbet ve uhrevî fedakârlığın
karşısında, menfî cemaat ve komitelerin mağlûp oldukları, hem Nurcuları
dağıtmak isteyenlerin inşaallah muvaffak olamayacakları ve hem Nurun ve
imanın fedailerini çoğaltmaya sebebiyet verecekleri izah edilmekle cevap
verilmiştir.
İkinci mübarek mektubunuzda, siz sevgili Üstadımızın
Van, Bitlis’te tedriste bulunduğunuz talebelerinizle birlikte,
etraflarında bulunan ehl-i imanı titreten Ermeni Taşnak fedailerine
karşı çıkıp, o fedaileri durdurup dağıtmaya mecbur eden siz sevgili
Üstadımızdaki ve talebelerinizdeki harika kuvvet, küçücük, fâni dünya
hayatıyla menfî milliyetin muvakkat menfaati ve selâmeti için Ermeni
fedailerinde görülen harika fedakârlığa mukabil, hayat-ı bâkiyeye ve
İslâm millet-i kudsiyesinin müsbet menfaatlerine çalışan ve “Ecel
birdir” itikad eden ve üstadlarına olan şiddet-i rabıtaları fedailik
derecesine varan talebelerinizin birkaç sene mevhum ömürlerini milyonlar
sene bir ömre ve milyarlar dindaşların selâmetine ve menfaatine
müftehirâne feda etmelerinden mütevellit olduğu, kırk sene evvel siz
sevgili Üstadımızdan sorulan bir suale cevap olarak bildirilmektedir.
Üçüncü
mübarek mektubunuz: Dokuz aydan beri temâdi eden pek acîp tecridinizle
beraber, teselli ve ünsiyet ihtiyacını tevlid eden hastalığınız içinde
neden bu tazip oluyor diye siz sevgili Üstadımızın kalb-i mübareklerine
gelen şekvâya bir ihtar olup, inatçı, bahaneci ve insafsız muarızlar
karşısında girdiğimiz bu şiddetli imtihanda altın olanlar bakır
olanlardan ayrılmak için mihenge vurulmak ve insafsız bir tecrübeyle
nefislerin hisseleri olup olmadığı bilinmek için eleklerle elenmek, sırf
hak ve hakikat namına olan hâlisâne hizmetimize pek çok lüzumu olduğu
için, kader-i İlâhînin ve inâyet-i Rabbâniyenin bu dehşetli tazyike
verdiği müsaade, hiçbir hile, hiçbir enâniyet, hiçbir garaz, hiçbir
dünyevî ve uhrevî menfaat karışmayarak yapılan ve tam hâlis ve hak ve
hakikatten gelen ve şimdi en muannid ve vesveseli olanları dahi teslime
mecbur eden ve bir zahmete mukabil inşaallah bin kâr bırakan bu
hizmetimiz eğer perde altında kalsaydı, çok mânâlar verilmekle beraber,
avâm-ı ehl-i İmân ile havas kısmı birer bahane ile tam kanaat
etmeyeceklerinden olduğu bildirilmektedir.
Dördüncü mektup olan
Nüktesi ise, “Kulhüvellahüehad”1 ve “Lâilaheillallah”2 kelime-i
kudsiyeleriyle maddî cihetinde “hüve”3 lâfzında siz sevgili Üstadımızın
bir seyahat-ı hayaliye-i fikriyelerinde, hava sayfasının mütalâalarıyla
görülen zarif bir nükte-i tevhidde İmân mesleğindeki gayet derecede
kolaylıkla meslek-i dalâletteki nihayetsiz müşkülât kısa bir işaretle
beyan edilmiş. Kudret-i İlâhiyenin bir arşı olan bir avuç toprakta
konulan muhtelif tohumların mahiyetlerinde ve emir ve irâdenin diğer bir
arşı olan havanın bir parçasında neşv ü nemâ bulan lâfzında görülen
hârikalar, esbaba verildikçe, dehşetli müşkülâtın zuhuru ve Vâhid-i
Ehade verildikçe fevkalâde suhuletin vücudu, hem ehl-i dalâletin,
hususan maddiyyun ve tabiiyyun meslek erbabına, hem ehl-i imana gayet
şirin, gayet güzel, gayet hoş, hem gayet mukni ve müskit bir şekilde
ispat edilerek, bir risale kadar kıymeti bulunan, hususan tahavvülât-ı
zerrat hakkındaki Otuzuncu Sözle, Tabiat Risalesi olan Yirmi Üçüncü
Lem’anın bir nevi hülâsası olabilir kanaatini bize veren bu kıymettar
yazılarınızla Risale-i Nur baştan başa her okuyanı hem tenvir edip
yükseltiyor, hem sevgili Üstadımıza nihayetsiz minnettarlıklara vesile
oluyor.
Hüsrev
Şuâlar, yeni tanzim 14. Şuâ, 821-824
Dipnot:
1. De ki, O Allah birdir ( İhlâs Sûresi, 1)
2. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. ( Bakara Sûresi, 163)
3. O
Okunma Sayısı: 1102
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.