"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Din dersi’nde bile hâlâ Kemalist propaganda

19 Eylül 2014, Cuma
AİHM’İN “KALDIRILSIN” KARARI VERDİĞİ 12 EYLÜL ÜRÜNÜ ZORUNLU “DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ” DERSİ, DERSİN KONUSUYLA DA, TARİHî GERÇEKLERLE DE ÖRTÜŞMEYEN İÇERİĞİYLE OKUTULMAYA DEVAM EDİYOR. M. Kemal’in din ve laiklik anlayışı anlatılırken... 7. sınıflar için hazırlanan ders kitabının girişinde, diğer bütün kitaplar gibi Gençliğe Hitabe ve M. Kemal’in portresine yer verilirken, içinde M. Kemal’in din ve laiklik anlayışı, gerçeklere uymayan tartışmalı ifadelerle anlatılıyor. Kemalist ideoloji reformları engelliyor Eğitim, Kemalist vatandaş yetiştirmekle meşgul. Kemalizm, sistemi fonksiyonel bir keyfiyete kavuşturacak tüm reformların önünü kapatıyor. Kemalist ideoloji ile bağlanmış yetkililere de narko-timler oluşturmak kalıyor.

“Din dersi”nde Kemalizme devam KÂZIM GÜLEÇYÜZ’ÜN YAZISI

 
Yeni ders yılı başlarken, iki senedir yaptığımız üzere, ders kitaplarını gözden geçirmeye devam edelim.
Önceki yıl 5, geçen yıl 6. sınıflarda okutulan kitaplara bakmıştık. Şimdi sıra 7. sınıf kitaplarında. (Bu kitaplar imam hatiplerde de okutuluyor.)
Bir defa bütün kitapların baş kısmında Gençliğe Hitabe ve M. Kemal’in portresi yer almaya devam ediyor. Kur’an ve Siyer kitapları dahil.
Bunu kayda geçirdikten sonra, AİHM’in son kararı ile tekrar gündeme gelen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi-7 ders kitabına nazar edelim.
“Dinde zorlama yoktur” başlıklı bölümden:
“Atatürk laikliği Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerinden biri olarak görmüştür. Bunu temel hak ve özgürlüklerin korunması için bunu gerekli görmüştür. (‘Bunu’ kelimesinin cümlede iki kez geçmesi bizden kaynaklanan bir ‘tashih hatası’ değil, orijinal metinde böyle.)
“(Devlet) Dini politik çıkarları için kullananlarla mücadele eder. Atatürk de dinin istismar edilmesine, politik çıkarlar için kullanılmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Vatandaşların eğitimine önem vermiş, böylece taassubu yok etmek için çalışmıştır. (...) Dini istismar edenler için şunları söylemiştir: ‘Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir.’
“Laiklik ilkesinin ülkemize ve halkımıza birçok faydası olmuştur. Bu ilkenin kabulüyle ülkemizde din ve inanç özgürlüğü benimsenmiştir.
“Dinî konularda bilgi sahibi olan Atatürk, konuşmalarında İslamiyetin mükemmel bir din olduğunu söylüyor, ancak zaman içinde aslından uzaklaştırıldığını, insanların dini gereği gibi anlayamadıklarını belirtiyordu. Türk toplumunun İslam dinini daha iyi anlaması gerektiğini söylemiş, bunun için birtakım girişimlerde bulunmuştur. Örneğin Kur’an’ın Türkçeye çevrilmesi çalışmalarına öncülük etmiştir.”
Kitabın 79-83. sayfalarında yer verilen tek taraflı, tarihî gerçeklerle ve özellikle M. Kemal’in mutlak iktidarı elinde tuttuğu dönemdeki uygulamalarla örtüşmeyen bu çok tartışmalı ifadelerin bir kısmı, kitabın sonundaki “Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün garantisidir” başlıklı bölümde de tekrarlanıyor (s. 115-8).
Laikliğin dinsizlik şeklinde anlaşılıp o şekilde uygulandığı devirlerden ise hiç bahsedilmiyor.
Bir diğer ilginç nokta, bütün bu izahlarda  12 Eylülcülerin hazırlattığı 3 ciltlik Atatürkçülük kitabının kaynak ve referans gösterilmesi.
Bu ders de 12 Eylülcülerin marifeti değil mi?
AKP iktidarı 13. yılına girerken durum bu...

tweet—Son bilgi: “Sade” Asâ-yı Musa yasak öncesi hazırlanıp bandrolleri o zaman alınmış ve şimdi piyasaya verilmiş. Stok bandroller ise beklemede.

Kemalist eğitim ve Narko-tim YUSUF ÇAĞLAYAN’IN YAZISI
 
Eylül ayı ile birlikte, yeni eğitim ve yeni adlî yıla girdik. Yargıda yaşanan sıkıntılar en üst düzeyde protokol gerilimleri ile kendini gösterdi. Millî Eğitim Bakanı okulların madde bağımlılığının bulaştığı mekânlar olmaktan çıkarılması için narko-tim dönemini başlattı. Yargı ve eğitim sisteminde artık tehlike çanları çalıyor.
İnsan bulunduğu kabın şeklini alan bir sıvı gibidir. İnsan unsurumuzun nasıl bir eğitim kabında bulunduğu, aldığı şekil ve şahsiyetten anlaşılıyor. Uzun yıllardan beri atmosferinde soluduğumuz eğitim ve kültür, insanımızın dürüstlük ve ahlâk kaidelerine bağlılığına kaynaklık edecek bir değerler sisteminden mahrum bulunuyor. Çünkü, bu değerlerin kaynağı olan manevî değerlerimiz, insanımızı ahlâkî bir mükellefiyete bağlı tutacak bir fonksiyonellikle eğitim müfredatında yer almıyor.
“Din ve Ahlâk Bilgisi derslerinin mecburî olduğu bir eğitim sistemimiz var” savunması tatminkâr değil. Çünkü, eğitim sisteminin mahsulleri ortada ve bu mahsuller eğitim sisteminin ne derece fonksiyonel olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ülkemizde toplum hayatının ahenk ve düzeni için gerekli olan kaidelere riayet eden bir nesilden bahsedebilir miyiz? Çevre kirliliği had safhada. Trafik ihlâlleri malûm. Saldırganlık ve şiddet diz boyu. Madde ve alkol bağımlılığı giderek yaygınlaşıyor. Etnik ve sair kimlik asabiyeleri dışlayıcı bir özellik kazanmış durumda. İnsanlar birbirlerinin hak ve hukukunu türlü entrikalarla boğazlıyorlar. Adliyelerde dâvâ dosyaları arşivlerden artık mahkeme koridorlarına taşıyor. Bu yozlaşma, üretim, tüketim ve ticaret ahlâkını da sarsmış durumda. Marketleri dolduran ürünlerin sağlıklı olmadığı, bu ürünlerin ömrünü uzatmak için kullanılan kimyasalların insan sağlığına zarar verdiği ortada. Pazarlarda, tezgâhlarda satılan sebze ve meyvelerin dahi çoğu tabiî değil, sahte. Pazarlamacılar, aynı ürünü iki farklı kalitede alıp, vitrine iyi ürünü koyup, tezgâh arkasından kötüsünü iyi ürün fiyatına pazarlıyor. Görünüşte albenisi olan bu sahte meyve ve sebzelerin tabiî tat ve lezzetleri bulunmuyor. Günlük hayatımızda ilişkiye girdiğimiz iletişim, bankacılık ve pazarlama gibi kurumların izledikleri stratejiler, tüketicinin yanıltılması, aldatılması esasına dayanıyor. Özelleştirme ile şahıslara pas edilen işletmelerin sunduğu ürün ve hizmetlerden, özel tüketim vergisi adı altında alınan yüksek vergilerle vatandaş hem tüccarı, hem devleti tatmin etmek durumu ile karşı karşıya. Velhasıl, haksızlık ve hukuksuzluk, hile ve aldatma toplum hayatının bütün alanlarını kuşatmış durumda. Ahlâkî seviyede fonksiyonel bir eğitim verilemeyen insanımız, birbirinin şerrine karşı hukukî seviyede güvence oluşturacak bir devlet otoritesinden de yoksun bulunuyor.
Ülkemizdeki eğitim gibi, güvenlik ve yargı sistemi de, adalet işlevinden çok, ideolojik işlevlere göre yapılandırılmış bulunuyor. Eğitim, Kemalist vatandaş yetiştirmekle meşgul. Güvenlik ve yargı kurumları Kemalist rejimin bekçiliği ile meşgul. Belli bir ideolojiyi temsil eden güvenlik ve yargı teşkilâtı nasıl tarafsız olabilir ki? İdeolojik taraf olan bir yargı adalete hizmet edebilir mi? Taraf olan bir yargının bağımsız olması adaletin güvencesi olabilir mi? Bir ideolojinin hizmetine girmiş olan yargı adalet misyonunu yerine getirebilir mi? Yanlış eğitim, yanlış tutulan silâh gibidir; önce onu elinde tutanı vurur. Ve önce adalet yıkılır, sonra devlet…
Yeni dönemde göreve başlayan yeni hükümet eğitim ve adalet noktasındaki bu yozlaşmanın önünü almak için köklü ve şekli değil özlü reformlar gerçekleştirmek sorumluluğu ile karşı karşıya bulunuyor. Eğitim reformu diyoruz, çünkü bir toplum öncelikle bir arada yaşama değerlerini mümkün olduğu kadar ahlâkî ve geleneksel seviyede eğitim ortamlarında kazanırlar. Ve arkasından da adalet reformu diyoruz, çünkü ahlâk ve dürüstlük kaidelerinin sağlayamadığı disiplin ve düzenden hukuk sorumludur. Hukukî yaptırımlarla bir arada yaşama disiplinleri desteklenir. Bu anlamda eğitim ve yargı sistemleri birbirini tamamlayan ardışık kurumlardır.
Neden fonksiyonel bir eğitim reformu gerçekleştirilemiyor? İnsanın iyi ve kötü davranış modelleri belli değil mi? İnsanın iyi davranış modellerine talim ve terbiyesi, kötü davranış modellerinden kaçınması için fonksiyonel bir eğitim sistemi yapılandırmak çok mu zor? Yıl sonunda insanımızın sadece bilgi seviyesini ölçeceğimize, ahlâkını ve davranış modellerini de ölçecek bir sistem geliştiremez miyiz? Ve neden fonksiyonel bir adalet reformu gerçekleştiremiyoruz?
Bu kafa ile geliştiremeyiz. Çünkü, insanımızı iyi bir ahlâka talim ve terbiye edecek eğitim sisteminin müfredatında inanç ve dolayısıyla da disiplin değeri olan, insanımızı dürüstlük ve ahlâk ile mükellef kılan maneviyatın göstermelik değil, özüyle, hakikatleriyle yer alması gerekiyor. Kendini salt adalet misyonu ile tanımlayan adalet zihniyeti gerekiyor. Ama eğitim müfredatını da, adalet zihniyetini de resmî ideoloji belirlediği için, ne eğitimde ve ne de yargıda fonksiyonel bir reform gerçekleştirmek mümkün bulunmuyor. Şu kutsal Kemalist ideoloji var ya, eğitimi de, yargıyı da kendi hâkimiyetinin birer aracı olarak yapılandırmış bulunuyor. Okullar, Kemalizmi kitle kültürü ve ideolojisi haline getirmek için bir toplu şartlandırma ve hipnoz kurumuna dönüşmüş bulunuyor. Toplumun ortalama eğitim seviyesini oluşturan okullar, o toplumun ortalama vatandaş özelliklerine endeksli bir sisteme kavuşturulamıyor. Kemalist ideoloji, eğitim ve yargı sistemini fonksiyonel bir keyfiyete kavuşturacak bütün reformlara kapatmış bulunuyor. Eli, kolu, beyni Kemalist ideoloji ile bağlanmış eğitim ve adalet yetkililerine de narko-timler oluşturmak kalıyor.
 
Okunma Sayısı: 1984
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı