“Korkularınızı yenmeniz, takıntılarınızdan kurtulmanız ve kendinizi aşmak için bize başvurun” yazıyor bir tabelâda.
İnsan neyden korkar?
İnsan karanlıktan korkar. İnsanın yükseklik korkusu olabilir. İnsan vahşi bir hayvandan korkabildiği gibi ufacık bir kediden de korkabilir. İnsan uçağa binmekten korkar. İnsan arkasından sessizce birinin yaklaşmasıyla korkabilir. İnsan geleceğinden korkar. İnsan sevdiklerini kaybetmekten korkar. İnsan sevdiklerinin onu üzmesinden korkar. İnsan başarılı olamamaktan korkar. İnsan trafik kazası yapmaktan korkar. İnsan yalnız kalmaktan korkar. İnsan rüyalarından korkar. İnsan cinlerden korkar. İnsan kendinden korkar. İnsan kronik bir rahatsızlığa yakalanmaktan korkar. İnsan depremden korkar. İnsan ölümden korkar. İnsan belki de korkmaktan korkar. Kimi insan benim gibi gerçeği yansıtmayan bir korku filminden bile korkar.
Bu kadar hadsiz korkularının yanında bir de bu korkulardan kurtulmak ister. Fakat bir taraftan da korkmak için korku filmi izler. Korku romanı okur. Peki niçin bunu yapar? Bu bir tezatlık değil midir?
İnsan karanlıktan korkar, fakat hangi karanlık ona zarar verir? Bildiğimiz gece karanlığı kaç kişiye zarar vermiştir? Karanlık olduğundan dolayı başına bir musîbet, belâ gelme ihtimali nedir? İnsan evinde tek başına bile karanlıktan korkup neden hayatını kendine zehir eder? Halbuki gece karanlığı korkalım diye yaratılmamıştır. Eğer korkmamız gereken bir karanlık var ise, o da zulmet-i küfürdür (küfür karanlığı).
İnsan hayvanlardan korkar. Meselâ bir fare gördüğünde çığlık çığlığa bağırır. Ama bu güne kadar kaç tane fare insana zarar vermiştir? Kaç kedi insanı tırmalamıştır?
İnsan uçağa binmekten korkar. Çünkü hem yüksektedir. Hem de düştüğü anda kurtulma ihtimali daha azdır. Fakat yılda kaç kez uçak düşer. Bir kaç kez diyelim. Bizim uçakta olduğumuzda düşme ihtimali nedir? Olsa bile bundan korkulur mu? Ölümden korkuyorsa ecelin gizli olmasından dolayı her saniye ölüme hazırlıklı olması gerektiğinden habersiz midir?
İnsan geleceğinden korkar. Ne olacağım diye düşünür? Halbuki dünkü gün elinde olmadığı gibi yarın da elinde değildir. Bunun farkında olamadığından dolayı evhama düşer.
İnsan sevdiklerini kaybetmekten ve sevdiklerinin onu üzmesinden korkar. İnsanın sevdikleri sonsuzdur. Bazen hayret eder kalbine sığıştırdıklarına. Fakat kalbine sığıştırdıkları birer birer terk eder onu. Çünkü hiçbir şey durmuyor, gidiyor. Sen baki olmadığın gibi bu dünya da, onlar da baki değiller. Bu korkundan vazgeç ve baki bir âlemde daha güzel hallere kavuşmak için duâ et.
İnsanın sevdiklerinden kaç tanesinin onu üzme ihtimali vardır. Beşer olarak düşündüğümüzde otuzda, kırkta birinin. Onun seni üzmesi senin değerini düşürür mü? Hayır. Öyle ise bu korkundan da vazgeç.
Peki insan niçin korkar?
Said Nursî insanda, fıtratında derc olunmuş havfa (korkuya) ve muhabbete (sevgiye) âlet olacak iki cihazdan1 bahsetmektedir. Demek ki korkmak fıtrîdir.
Evet korku duygusu herkeste vardır. Herkes bir şeylerden korkar. Hatta Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a Mekke’den Medine’ye hicret emrinin verilmesi ile birlikte Hz. Ebû Bekir ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm yola koyulurlar. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve Hz. Ebûbekir Sevr Mağarası’nda müşriklerden saklandıklarında, müşriklerden bir kısmının Sevr Mağarasının ağzına kadar yaklaşmalarıyla Hz. Ebûbekir korkar ve telâşa kapılır. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ise Hz. Ebubekir’in bu korkusunu anlayarak bir rivayete göre “Korkma ya Ebâbekir, Allah bizimle” tesellisini vermiştir.
O zaman bizim hayatımızı acılaştıran bu korku duygusu niçin verilmiştir? Yenebileceğimiz bir şey midir? Fıtratımıza derc olunan bu duygu insanın hayatını acılaştırmak için verilmemiştir. “Havf (korku) damarı hıfz-ı hayat (hayatı korumak) için verilmiştir.’’ diyor Said Nursî.2
İnsanın fıtratında olduğu için kaygısız, korkusuz olması mümkün değildir. Bunun fıtratında olduğunu idrak edebilmesi ve günlük yaşantısını olumsuz şekilde etkilememesi için bu duygunun yönünü çevirmesi lâzımdır. Yani bu âleti tedavülden kaldırma mümkün değildir. Yani yenebileceğin bir şey değildir. Fakat yönünü çevirebileceğin bir şeydir. Yönünü ise halktan Hakk’a çevirmen gerekir. Çünkü bütün bu korkularımız bize hayatı acılaştırır. Fakat Hâlık-ı Zülcelâl’inden havf etmek, O'nun rahmetinin şefkatine yol bulup ilticâ etmek demektir. Havf, bir kamçıdır; O'nun rahmetinin kucağına atar.3 Şefkatli bir annenin kucağına atar gibi.
Allah’ım! Peygamberimizin (asm) Senin katındaki sırrı ve onun (asm) Sana olan mânevî yakınlığı hürmetine korkularımızı emniyete çevir, hatâlarımızı sil, hüzün ve hırsımızı gider, bizim destekçimiz ol; bizi bizden alıp Kendine götür, yaklaştır; benliğimizden geçmeyi bize nasip et, bizi nefsimize meftun ve hislerimizle perdelenmiş kılma. Amin.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 322. 2- Mektubat, s. 404. 3- Sözler, s. 322.