"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

A’DAN Z’YE KANSERİ SORDUK Kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir

11 Şubat 2012, Cumartesi
Kanser nedir, nasıl oluşur, çevresel mi kalıtsal faktörler mi tetikleyicidir, günlük hayattaki hangi yanlışlar kansere ortam hazırlar, neden öldürücüdür, kemoterapi-radyoterapi iyileştirir mi, kanserde erken teşhis olur mu, mamografi ne zaman çektirmek gerek, prostat kanserini gösteren test var mı, kanserden korunmak mümkün mü, neden artıyor, şekeri sever mi ve kamuoyunda sıkça adı duyulan Kırmızı Reishi Mantarı’nın hangi özelliği kanseri yenmeye yardımcı oluyor? Bütün bu soruları yaptığı açıklamalarla tabuları yıkan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Aydın’a sorduk. A’dan Z’ye kanser ile alâkalı küçük bir dosya hazırladık.

Kanser nasıl oluşur?
Çocukluk çağı dışında yaşlanan hücrelerle yeni yapılanlar hemen hemen birbirine eşittir. Yani mekanizma açısından bakarsak kanser, aşırı hücre üremesinin dizginlenememesine, yani yıkımdan çok yapım olmasına verilen addır.
Beslenme, hava kirliliği, radyasyon, sigara, çevre kirliliği, gıda katkı maddeleri ve çeşitli toksinlerin yaptığı hasar gen fonksiyonlarını bozduğu (mutasyon) için hücreler aşırı şekilde ürer. Hücrelerin aşırı şekilde üremesini dizginleyen genler ise aktiviteleri azaldığı ya da bu aşırılıklarla baş edemediği için kanser oluşur.
Yiyeceklerimiz ya da diğer çevresel faktörlerde bulunan kanser ajanları DNA’larımıza bağlanarak hasara uğratır. Hasar kritik düzeye ulaşınca da normal hücreler kanserli hücreler haline dönüşür. Sağlıklı bir insan vücudunda bulunan DNA onarım enzimleri ve diğer gen koruyucu mekanizmaları 24 saat içinde hasarın yüzde 90’ını temizler. Her insan hücresinde günde yaklaşık 10 bin mutasyon olur. Eğer DNA onarım enzimleri yoksa ya da yetersiz çalışıyorlarsa bu mütasyonlar hızla kansere yol açar.
Hücrelerin DNA onarım kapasiteleri sınırlıdır; sonsuz değildir. Bu nedenle gen koruyucu mekanizmalar son derece önemlidir. Genlerin korunmasındaki en önemli faktör ise onları besleyen besin maddeleri ve vitaminlerdir.

Kanserdeki hızlı artışın sebebi kalıtsal mı, çevresel faktörler mi?
Kanser tüm dünyada en çok ölüme neden olan ikinci hastalık grubu (ilki kalp-damar hastalıkları). ABD’de 1900 yılında yüzde 3 olan kanserden ölüm oranı, 2000’de yüzde 24’e çıkmış. Yani ABD’de yüzyılda kanserden ölüm oranı 8 kat artmış. Bazı uzmanlar kanserdeki artışı yaşam süresinin uzamasına bağlasa da bu yanlış bir inanıştır. Çünkü aynı zaman içinde 65 yaşın üzerindekilerin total nüfusa oranı yüzde 4’ten yüzde 12’ye çıkmış. Yani üç

kat artmış; sekize karşı üç kat. Demek ki kanserin artmasının temel nedeni yaşlı nüfusun artışı değil. Kanserin gelişimdeki hızlı artışta kalıtsal faktörlerin rolü de fazla değil. Kanser coğrafyaya göre de değişiyor. Tıbbî imkânların son derece az olduğu gelişmekte olan ülkelerde çok az kanser var. Fakat burada yaşayan insanların gelişmiş ülkelere göç ettikten bir iki yıl sonra kanser sıklığı artıyor. Bu durum kanserin, genetik nedenlerden çok çevresel nedenlere bağlı olduğunu ve bunun önlenebileceğini düşündürüyor. Çünkü akraba evliliklerinde aşırı bir artış olmadıkça genetik hastalıkların artması da mümkün değil.

Kanser neden öldürücü?
Kanserlerin yaklaşık yüzde 80’inde neden bellidir. Vak'aların yarısından fazlasını akciğer, kalın bağırsak, meme ve prostat kanserleri oluşturuyor. Akciğer kanseri beslenmeyle de ilgisi olmasına rağmen daha çok sigara tüketimi ile ilişkilidir. Kalın bağırsak, meme ve prostat kanserleri ise daha çok beslenmeye bağlıdır. AIDS, Ebstein-Barr virüsü (öpücük hastalığı) ve B hepatiti virüsü gibi enfeksiyonlar da başlıca kanser nedenleri arasında yer alır. Bu hastalıklar da sağlıklı beslenen insanlarda nadiren görülür. Bu arada önemli nedenler arasında radyasyon, elektromanyetik dalgalar, tarım ilâçları, gıda katkı maddeleri, GDO’lu yiyecekler, ağır metaller ve diğer kimyasal toksinler fiziksel ve kimyasal zararlılar başı çekmektedir.

Kemoterapi ve radyoterapi tümörün büyümesini engelleyebilir mi?
Kemoterapi ve radyoterapi tümörün büyümesini azaltabilir ama her zaman tümörü yok edemez. Yok etse bile tümörün tekrarlama ihtimali vardır. Kemoterapi, radyoterapi ve cerrahiden oluşan klâsik kanser tedavisinin etkinliği birçok organ tümöründe artık plato çizmeye başladı. Artık tedavi başarısında hissedilir bir artış olmuyor. Ayrıca standart tedavi sırasında akut bir toksisite oluşması da önemli bir risktir. Bu nedenle klâsik tedavinin toksisitesini azaltacak ve tümör eritici etkisini arttıracak araçlar kanser tedavisinin başarısını arttırabilecektir. İşte makro besinler, vitaminler, mineraller ve flavonoidler bu araçların başında gelmektedir.

Kanserde erken teşhis tedbirleri (mamografi, tümör belirteçleri vb) hakkında bilgi verir misiniz?
Her kanser için söz konusu olmasa da bazı kanserlerde erken teşhis için bazı tedbirlere başvuruluyor. 40 yaşına gelmiş bir kadının her yıl mamografi yaptırması önerilir. Ama bu kadar sık alınan radyasyonun da kansere dâvetiye çıkarttığını unutmamak lâzım. En iyisi kadınların ayda en az bir kere kendi memelerini elle yoklamalarıdır. Tabiî ki bir kitle ele geliyorsa o zaman mamografi mutlaka yapılmalıdır. Kalın bağırsak kanserleri için dışkılamadaki değişiklikler önemli. İshal, kabızlık, dışkıda kan görülürse kolonoskopi yapmak şarttır. Kolonoskopinin bir zararı da yoktur.

Prostat kanserini gösteren bir test var mı?
Prostat kanserlerinin çok büyük bir bölümü (% 99) ölüme yol açmıyor, hastayla beraber mezara kadar sesi sedası çıkmıyor. Buna gizli prostat kanseri denir. Hatta bunların çoğunda parmakla yapılan muayenede de bir kitle ele gelmez. Başka nedenlerle ölmüş erkeklerin otopsilerinde Prostat Spesifik Antijen (PSA) testi bu gizli kanseri gösterebilir. Fakat bu testi yaptırmanın handikapı da vardır. Yüzde 99 oranla size hiçbir zararı olmayacak bir hastalığı tesbiti, sizi ve hekiminizi lüzumsuz yere telaşa sevk edebilir. Gereksiz ve hayatınızı tehlikeye atabilecek tedavilerin yapılmasına yol açabilir. Aslında erken teşhis için harcadığımız emeğin yarısını erken korunmaya harcasak, kanseri azaltabiliriz.
Kanser oranları sizce neden artıyor?
Bence iki temel neden var; 1. Beslenmede yapılan hatalar, 2. Toksinler. Son yarım yüzyılda piyasaya 80.000 kimyasal maddenin girdiğini düşünürseniz sorunun büyüklüğünü anlayabilirsiniz.

Kanser neden en çok şekeri sever?
Son yıllarda beslenme düzenimizdeki en olumsuz değişim rafine şeker ve unlu gıdaların aşırı bir şekilde tüketilmesidir. Örneğin İngiltere’de 1815’te 5 kg civarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970’te 50 kg’ın üzerine çıkmış. Daha sonraki yıllarda un ve şeker tüketimi çılgınca artmaya devam etmiş. Örneğin 1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşlar önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat tüketmişler. Unlu, şekerli gıdaları aşırı tüketmek birçok hastalığın temel nedenidir. Kanser de bunların başında geliyor!
Aşırı şeker tüketimi ile kanser arasındaki ilişki iki kez Nobel Tıp Ödülü alan (1931 ve 1944) Alman Otto Warburg  tarafından ortaya koyuldu. Warburg kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizması olduğunu göstermiştir. Vücudun normal hücreleri, enerjileri için hem oksijenli (aerobik), hem de oksijensiz (anaerobik) metabolizma yollarını kullanırlarken kanser hücreleri sadece oksijensiz (anaerobik) metabolizma yolunu kullanabilir.  Vücut, kanseri beslemeye çalışırken sürekli kapasitesinin üstünde çalışır. Eğer sevdiği besini (yani şekeri) vermezseniz kanser açlıktan ölmeye başlar. Bu nedenle kanser hücreleri şekeri kuru bir süngerin suyu emmesi gibi emer. Kanser hücreleri sağlıklı hücrelere göre 3-5 kat daha fazla şeker kullanır. Bildiğimiz gibi onkologlar bazı kanser metastazlarını (sıçrama) saptamak için PET taramaları yapar. Bunun için hastaya damardan radyoaktif bir madde ile işaretlenmiş glikoz verilir! Çünkü işaretlenmiş glikoz molekülünün öncelikle gideceği yer kanser dokusudur. Fakat onkologların çoğu nedense bu bilgiyi hastalarından gizler! ‘Şeker kanser yapar’ diyen hekimlere de şarlatan gözü ile bakılır.
Şekerin tek zararı kanser dokusunu beslemesi değil. Aşırı un ve şeker tüketimi insülin direncine (metabolik sendrom) yani hiperinsülinizme yol açar. Hiperinsülinizm, insüline benzer büyüme faktörü (IGF-1) düzeyini arttırır. Serbest IGF-1 hemen hemen bütün dokularda hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde arttırarak kansere neden olur. Normal tartılılarla kıyaslandığında vücut kitle endeksi 40’ın üzerinde olanlarda, yüzde 50-60 oranında daha fazla kanser görülmektedir. Sadece son 10 yılda Türkiye’deki şişmanlık iki kat arttı. Kanserdeki artıştan sorumlu olan faktörlerin başında da şişmanlık gelir.

Günlük hayatımızdaki bazı tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir:
 
Kanser tedavisinde C vitamininin yararı var mıdır?
Bilindiği gibi her kronik hastada C vitamini düzeyleri düşüktür. Fakat kanserli hastalarda bu oran çok daha düşüktür. Çünkü kanser hücreleri C vitaminini tıpkı bir vantuz gibi içlerine çeker ve vücudun zaten az olan C vitamini depolarını iyice tüketir. Peki kanser hücreleri C vitaminini severler mi? Aslında hayır. Ama onu glikoz zannederler. Çünkü C vitamininin molekül yapısı glikoza çok benzer. Bu nedenle kanser hücreleri C vitaminini glikoz zannederek içlerine çeker. Yani eğer kanda çok yüksek miktarda askorbik asit varsa kanserli dokuya geçen C vitamini miktarı da artar. 
Son yıllarda birçok hastalığın destek tedavisinde kullanılan Kırmızı Reishi Mantarı’nın kanserdeki tedavi edici ve koruyucu özellikleri nelerdir?
Kırmızı Reishi Mantarı (G. Lucidum) çeşitli hastalıkların tedavisinde en çok kullanılan mantardır ve hastalıkların tedavisinde rol oyanayan birçok mekanizması vardır. Bu özellikleri büyük ölçüde polisakkaritlerden çok zengin olmasına bağlıdır. Mantarın yaklaşık % 40’ı beta glukandır. Triterpenoidlerden de oldukça zengindir. Kırmızı Reishi Mantarı aşağıdaki özellikleri nedeni ile birçok hastalığın tedavisinde etkilidir.
Histamin salgısını azaltmak Karaciğer koruyucusu -Tansiyonu düşürmek (ACE inhibisyonu) Kolesterol sentezini azaltmak İltihabı azaltmak Apoptozu sağlamak lAntioksidan etki Antimikrobik etki lImmün modülasyon Sakinleştirici etki Anti-kanser etki
Bu hastalıkların başında alerji, karaciğer hastalıkları, hipertansiyon romatoid artit ve en önemlisi kanserler gelmektedir. Kırmızı Reishi Mantarı’na ‘Ölümsüzlük Mantarı’ diyenler de vardır.
Kanserin yaygınlaşması ile birlikte insanlar tabiî destek tedavilere ve de Kırmızı Reishi Mantarı’na yöneldi. Neden?
Kanser tedavisinde en çok kullanılan mantar Kırmızı Reishi Mantarı’dır. Kırmızı Reishi Mantarı’nın kansere karşı etkisi kanser hücrelerine karşı toksik olmasına, iltihap azaltıcı etkisine ve immün modülatör etkisine bağlanmaktadır. En çok etkili olduğu kanserlerin başında meme, prostat ve akciğer kanserleri gelmektedir.
Kemoterapi ve radyoterapi süresinde Kırmızı Reishi Mantarı kullanılabilir mi?
Kırmızı Reishi Mantarı’nın kanser tedavisine destekleyici olduğu, kemoterapinin yan etkilerini azalttığı yönünde bilimsel araştırma sonuçları var. Ben de bu görüşü paylaşıyorum ve hastalarıma öneriyorum.
Kanserden korunmak için nelere dikkat edelim?
Günlük hayatımızda bazı tedbirler alırsak kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir:
lUn ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin. lHiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren ‘light’ hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin. lKatkı maddesi ilâve edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. •Bol taze sebze ve meyve yiyin lYeterli omega-3 alın. Ayçiçeği, mısır, kanola, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvanî yağları (tereyağı, kaymak, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.  lEkşiyebilen yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden zengin gıdalarla beslenin. Bu gıdaların fabrikasyon değil, doğal yöntemlerle üretilmiş olmasına özen gösterin. lÖzgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin. lPastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin. Mümkünse mandıra sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin. lGünde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin. lGünde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin. lYeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz). •Stresten uzak durun. lİyi uyuyun. lÇevresel toksin ve sigaradan uzak durun. lD vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın. lYeteri derecede egzersiz yapın. lİşlenmiş soya ürünü yemeyin.  lYemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir. lHızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler.  lDaha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir. Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın. Yemeklerinizi ve içeceklerinizi plâstik kaplarda muhafaza etmeyin.
 
RÖPORTAJ: REYHAN KESER
Okunma Sayısı: 20628
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı