"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Neden anlaşamıyoruz? SÜLEYMAN KÖSMENE

11 Şubat 2012, Cumartesi
Hanım okuyucumuz: “Kocam ve kocamın anne ve babasıyla hiçbir neden olmadığı halde problemler yaşıyoruz. Kocam beni başkalarının yanında küçümsüyor. Kadınlık gururumla oynuyor. Kayınvalidemle kayınpederim de benimle konuşmuyorlar. Benim bir kusurum yok. Nasıl davranmalıyım?”

Evlilik öyle yüksek ve sihirli bir kurumdur ki, mizacı farklı, huyu suyu farklı, alışkanlıkları farklı, görenekleri farklı iki ayrı aileyi ve özelde ise iki ayrı insanı bir araya getiriyor. Ve yine özelde iki ayrı insanı bir yastıkta kocasınlar diye nikâhla birbirine bağlıyor. 
Önce aileler ve gençler olarak buna hazır olmak gerekiyor. Bu esasen zor bir süreçtir. Bu sebeple bazen kılı kırk yaran bir arama süreci devreye giriyor ve eş seçiminde ifrata girilerek nice gençler vaktinde evlenemiyor. Üzümün çöpü, armutun sapı gibi küçük bahanelerle küçük kusurları bu yüzden abartıyoruz.
Bu endişelere başlangıçta haksız demek istemiyoruz. Başlangıçta endişe olur ve olmalı. Herkes birçok bakımlardan kendisine denk birisini aramalı. Ama bunu abartarak, dört dörtlük denk birisi olmazsa olmaz noktasına getirmemeli. Çünkü evliliği başlatmak kadar, devam ettirmek de çoğu zaman maharet ister. Evlenen insanlar birbirine tahammül etme ve birbirini kusurlarına veya hoşuna gitmeyen davranışlarına rağmen sevme ve sayma maharetini de göstermelidirler. Fazilet olan budur.
Karı koca birbirini ‘olduğu gibi’ kabul etmelidirler. Mutluluk ve fazilet burada başlıyor. Birbirini düzeltmeye ve yola getirmeye çalışmamalıdırlar. Olunabiliyorsa örnek olmak yeterlidir. İnsana “yap!” dememeli; onu bizzat yaparak ve yaşayarak göstermelidir! O, yaptığın şeyin güzelliğini görürse zaten senden aldığı güzel örneklikle kendisi de yapmaya başlayacaktır. Bu belki zaman alacaktır. Sabırlı olunmalıdır. Önce görecek, sonra ikna olacak, sonra razı olacak, niyet edecek, kendinde güç ve güven hissedecek ve yapacaktır. Bu süreçte teşvik edilebilir, yüreklendirilebilir, cesaret verilebilir. Ama asla “yapmazsan sen şusun! Zaten sen onu yapamazsın!” gibi kınama, küçümseme ve yargılama dili kullanılmamalıdır. Burada çok net ifade ediyorum: Karı kocanın birbirini kınaması, küçümsemesi ve yargılaması günahtır, vebaldir, zulümdür!
İslâmiyet’te, bir yanlış görüldüğünde, “zor kullanarak yola getirme” üslûbu yoktur. Örnek olma ve kavl-i leyyinle (yumuşak sözle) tebliğ etme üslûbu vardır. Cenâb-ı Allah Hazret-i Musa’yı Firavun’a gönderirken “kavl-i leyyini”  1 emretmiştir.
Üstelik bu karı koca arasında olursa azamî nezaket, azamî örneklik, azamî kavl-i leyyin üslûbu bir farz halini alıyor. Üstad Hazretleri koca için, “Bahtiyardır o adam ki refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur.” diyor. İşi kocanın kendisinde bitiriyor. Yükü kadına yüklemiyor. Keza Hazret-i Üstad kadın için, “bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyevîyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır.” 2 diyor ve işi kadının kendisinde bitiriyor. Kadını, bir yanlış yaptığında yola getirme işini kocaya yüklemiyor! Dinde kocanın böyle bir yükümlülüğü yoktur. Günahlar ve kusurlar şahsîdir. Örneklik ve kavl-i leyyinle olmuyorsa ya sabreder, ya da bırakır, yani boşar. Belki zamanla düzelir diye örneklik ve kavl-i leyyine sabırla devam eder ve bu sebeple aile yuvasını yıkmazsa sevap da kazanır. Boşarsa da, sühûletle, barış içinde, hak ve hukukunu gözetmek şartıyla boşar. 
Aksi takdirde birbirini düzeltme ve yola getirme çabaları çoğu zaman fıtrî yapılmadığından damara dokunduruluyor ve aksülamel yapıyor. Ters tepki doğuyor. Yaparım derken yıkıyor ve yıktığının farkına varamıyor. Sıkıntıları arttırıyor. Bu durumda faziletler havada uçuşuyor, hakaretler, sürtüşmeler, tartışmalar, küçümsemeler başlıyor. İki taraf da birbirini düzeltemiyor ve iş ayrılığa kadar gelip dayanıyor. 
Aile bireyleri birbirine karşı açık sözlü olmalı, içten pazarlıklı tarzda değil, varsa şahsî hatalarını sağa sola yaymaksızın, kendisiyle uygun bir dil ile (kavl-i leyinle) ama açıkça konuşmaktan çekinmemelidir. Böyle açık olunmaksızın, içten bir takım kusurlar vehmedilerek ona tavır almak, tavır yapmak, konuşmayı kesmek, küçümsemek suretiyle ceza vermek caiz değildir, zulümdür.

 Dipnot:
1. Taha Sûresi: 44. 2. Lem’alar, s. 203.

Okunma Sayısı: 10765
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı