"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dışa daha az bağımlı büyüme modeli

Hakan YILMAZ
03 Mayıs 2014, Cumartesi
Hatırlayacaksınız dünkü yazımızda büyümeyi önemli ölçüde dış açıkla gerçekleştirdiğimizi, bunun ise ekonomide kırılganlığı arttırdığını belirtmiştim. Ekonomik büyümede iç dinamiklerin harekete geçirilmesi, yani tasarrufların arttırılması ve özellikle kamusal israfın önlenmesi ile dışa daha az bağımlı kalarak büyümenin mümkün olduğunu ifade etmiştim. ‘İsrafın önlenmesi’, birleşik kaplar örneğinde olduğu gibi ‘tasarrufları’ artırır. Zira eğer ‘israf etmez’ isek, ‘tasarruf etmiş’ oluruz.

HER CEPTE LÜKS TELEFON
Şair bir zamanlar ‘Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya’ demiş. Şimdilerde evinde aşı zar zor gören asgarî ücretlinin bile vazgeçmediği lüks alışkanlıkları var. Fakir fukara bile ‘bir cebinde ithal sigara, diğer cebinde son model cep telefonu’ dolaşıyor. Maalesef ülkemizde sigara ve lüks cep telefonu kullanımı sâri bir illet gibi orta öğrenim gençliğine kadar inmiştir.
Yurtdışından ithal ettiğimiz, yani dış ticaret açığı vermemize sebep olan başta gelen ithal ürünleri; ham petrol, lüks motorlu taşıtlar ve cep telefonu benzeri tekno cihazlardır.
Ham petrol tüketiminde kısıtlamaya gitmemiz mümkün gözükmüyor. Ancak cep telefonuna getirilen ‘sıfır taksit’ uygulaması ve lüks ithal otomobillere uygulanan ilâve özel tüketim vergisi ile ülkemizden dışarıya döviz çıkışını engellemeye çalışıyoruz. Yerinde ancak gecikmiş bir uygulama olarak değerlendiriyoruz.
Sigaranın insan sağlığına yol açtığı tehlikenin anlatıldığı gibi, sürekli telefon modeli değiştirilmesinin de ülke ekonomisine olumsuz etki oluşturduğunu ve israfı körükleyen kötü bir alışkanlık olduğunu anlatan kamu spotları hazırlatılıp yayınlatılmalıdır. Ayrıca tez elden rakipleriyle yarışabilir yerli cep telefonu modellerinin üretilmesi ve kullanımının teşvik edilmesi de gerekli gözükmektedir. Bunun için de sürekli şekilde Ar-Ge’ye finansman ayıran bir babayiğit arayıp bulmamız lâzım.

KAMUSAL İSRAF ÖNLENMELİ
Devletin gider bütçesinin bir kısmı toplanan vergilerle değil, dış finansmanla karşılanmaktadır. Öyleyse neden ayağımızı yorganımıza göre uzatmıyoruz? Yatırım harcamaları değil, maalesef kamu kesiminin lüks ve konfor tutkusu dış açığı körüklemektedir.
Meselâ 2014 Bütçe Kanununa göre bakanlar, yardımcıları ve müsteşar gibi üst düzey kamu görevlileri için 5 yıl kullanma şartı ile yaklaşık 110 bin TL tutarında makam aracı satın alabilmeleri kanunî iken, bu araçlar satın alım suretiyle değil kiralama suretiyle sağlanmakta ve 5 yıl için öngörülen devlet kaynağı, ultra lüks ithal otomobiller kiralandığından 5 ayda tüketilmektedir.
Bununla beraber Taşıt Kanununda makam aracı tahsis edilebilecek makam sahipleri tek tek sayılmıştır. Bu makamlar arasında ‘genel müdür’ bile yer almadığı halde ‘hizmet aracı’ uygulamasıyla makam aracı kullanımı maalesef ‘şube müdürlerine’ kadar indirgenmiştir.
Öte yandan kamunun araç ihalelerinde yerli montaj araçların kiralanması zorunlu olduğu halde, fiilen yabancı menşeli araçların kiralandığı ve kullanıldığı bilinmektedir. Yerli aracın günlük kirasının ortalama 40 TL iken, yabancı menşeli aracın günlük kirasının ortalama 90 TL olması bir şekilde kamunun zarara uğratılması anlamına gelmektedir. Ayrıca devlet bütçesi dış açıkla kapatıldığından bu durum carî açığı besleyen bir kamusal israf örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu meyanda en vahimi de sanıyorum ‘nasıl olsa Türkiye’de yabancı menşeli filanca markalı otomobil peynir ekmek gibi satılıyor, kamu kesiminin ihtiyacını bile zor karşılıyoruz’ yaklaşımıyla bu markaların montajının Türkiye’de yapılmasının ötelenmesi olsa gerekir. Acaba Sayıştay, yaptığı denetimlerde olaya bu perspektiften yaklaşıyor mu?
Diğer bir husus devlet aleyhine düzenlenen mahkeme ilâmlarının, ödeneği bulunmasa bile alacaklısına ödenmesi kural olmasına rağmen, mahkemeyi kazanan alacaklı daha ikinci günden gidip ilâmı icraya koymakta ve bu şekilde devlet bütçesinden gereksiz yere karşı tarafın avukatına icra vekâlet ücreti ile icra masrafları ödenmesine yol açılmaktadır. Bu konuda 30 günlük süre sınırlaması getirilmeli ve eğer bu 30 günlük süre içinde mahkeme ilâmı devlet tarafından ödenmez ise ancak bu durumda alacağın icraya konulmasına izin verilmelidir.

BAŞKA ÇARE GÖZÜKMÜYOR
Sonuç olarak gelecek dönemde tasarrufları teşvik edip özellikle kamusal israfı önleyemez isek, carî açıkla sağlanan finansmanla dışa bağımlı şekilde büyümeyi sürdürmek zorunda kalırız. Bu ise, unutmayalım ki, faiz yoluyla sonraki nesillerin gelirlerine ipotek konulması anlamına gelmektedir.
Ya israfı önleyip tasarrufları arttıracağız. Ya da elimizi el oğluna açmaya devam edeceğiz.

Okunma Sayısı: 3108
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı