"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bakış açımız

Halil ELİTOK
13 Ekim 2015, Salı
Toplum hayatımızda olay ve hadiseler karşısında bazen hiç de farkında olmadan yaptığımız yanlışlar vardır.

Burada bir kasıt söz konusu olmamakla birlikte mânen bizi sorumluluk altına sokacak davranışlardır. Aslında bir mümin olarak hal ve hareketlerimizi çok iyi kontrol etmemiz gerekirken bazen gafletin neticesinde ve bazen de nereye varacağını tahmin edemediğimiz yanlışlar yapılmaktadır. Olay ve hadiselerin aysbergine bakıp karar verme yerine, derununa bakarak değerlendirmek gerekir.

İnsanın hayatından lezzet alabilmesi, huzurlu bir hayata kavuşabilmesi ve gönül rahatlığını elde edebilmesi sosyal hayata ve kâinata bakışı ile alakalıdır. Bu bakış enfüsî bir bakıştır. Aslında insanın iki türlü bakışı vardır. Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle mânâ-î harfi ve mânâ-î ismiyle bakmak. Bu yazımda her iki bakışımızı izah etmeye çalışacağım. 

Bediüzzaman Hutbe-i Şamiye adlı eserinde sebeplere hakikat gözüyle bakılmaması gerektiğini şöyle ifade eder: 

“Hem vesait ve esbabı, müessir-i hakikî olarak kabul etmez. Vasıtaya mânâ-yı harfi nazarıyla bakar. Akide-i tevhid ve vazife-i teslim ve tefviz öyle ister. Tahrif sebebiyle şimdiki Hıristiyanlık esbab ve vesaiti müessir bilir, mânâ-yı ismî nazarıyla bakar. Akide-i velediyet ve fikr-i ruhbaniyet öyle ister, öyle sevk eder. Onlar azizlerine mânâ-yı ismiyle birer menba-ı feyiz ve güneşin ziyasından bir fikre göre istihale etmiş lâmbanın nuru gibi birer mâden-î nur nazarıyla bakıyorlar. Biz ise evliyaya mânâ-yı harfiyle, yani ayna güneşin ziyasını neşrettiği gibi birer mâkes-i tecellî nazarıyla bakıyoruz.”1

Olay ve hadiselere mânâ-î harfiyle bakmak yerine mânâ-î ismiyle bakmak daha şuurlu bakmamız gerektiğini ortaya koyar. 

Yani Bediüzzaman’ın ifadesine göre “mânâ-î harfi” yerine “mânâ-î ismine” bakarak değerlendirmek elbette en doğrusudur. Bediüzzaman Sözler adlı eserinde şöyle değerlendirme yapmamız gerektiğini ifade eder:   

“Hem, her biri birer harf-i mânidar olan mevcudâta mânâ-î harfî nazarıyla, yani, onlara Sâni hesâbına bakar; “Ne güzel yapılmış, ne kadar güzel bir sûrette Sâniin cemâline delâlet ediyor” der. Ve bununla, kâinatın hakiki güzelliğini gösteriyor. Ammâ, ilm-i hikmet dedikleri felsefe ise, hurûf-u mevcudâtın tezyinâtında ve münâsebâtında dalmış ve sersemleşmiş, hakikatin yolunu şaşırmış. Şu kitâb-ı kebîrin hurufâtına mânâ-î harfî ile, yani, Allah hesâbına bakmak lâzım gelirken, öyle etmeyip, mânâ-î ismî ile, yani, mevcudâta mevcudât hesâbına bakar, öylebahseder. “Ne güzel yapılmış”a bedel “Ne güzeldir” der, çirkinleştirir. Bununla kâinatı tahkir edip kendisine müştekî eder. Evet, dinsiz felsefe hakikatsiz bir safsatadır ve kâinata bir tahkirdir.”2

Bediüzzaman, olay ve hadiseleri değerlendirmede bize bir kriter ortaya koymaktadır. Mesnevî-i Nuriye adlı eserinde her şeyin iki ciheti bulunduğunu ancak gerçeğinin Allah hesabına bakılmasıdır.

“Cenab-ı Hakkın mâsivâsına, yani kâinata mânâ-yı harfiyle ve Onun hesabına bakmak lâzımdır. Mânâ-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatâdır. 

Evet, herşeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakka bakar, diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet, Hakka bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakka bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır. Binaenaleyh, nimete bakıldığı zaman Mün’im, san’ata bakıldığı zaman Sâni, esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakikî zihne ve fikre gelmelidir.”3

Okullarımızda okutulan derslerde işlenirken öğretmenlerimizin dikkat etmesi gereken bir başka hususta her bir fennin ve derslerin derununu nazara verip, her bir bilimin gerçek sahibinin Allah olduğunu öğretmek gerekir. Bu konuda Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat’ındaki tavsiyeleri bizim de ölçümüz olmalıdır. Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanına geldiler. “Bize Halıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar,” dediler. 

Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsûsuyla, mütemadiyen Allah’tan bahsedip, Halıkı tanıttırıyor, muallimleri değil, onları dinleyiniz.4

Dipnotlar:

1.Nursi, Said; Hutbe-i Şamiye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.144.
2.Nursi, Said; Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.121.
3.Nursi, Said; Mesnevi-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.44.
4.Nursi, Said; Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s.380.

Okunma Sayısı: 1283
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • said

    13.10.2015 11:12:28

    aynen öyle kıymetli ağabeyim. her meseleye mana-i harfi ile bakabilmek insanı iman-ı kamil sahibi yapabilir

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı