Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle gelenekselleştirilen “Bediüzzaman Mevlidi” 13 Mayıs 2018 Pazar günü Isparta Merkez Terminal Camiinde Yeni Asya Vakfı Yönetim Kurulunun kararı gereği yapılacak olan Mevlid-i Şerife bütün Risale-i Nur Talebelerini ve diğer kardeşlerimizi bekliyoruz.
1926 Yılının Ocak ayında Burdur’dan Isparta’ya nefyedilen Üstad Bediüzzaman, 1934 yılına kadar Barla’da kalıyor ve başta Sözler, Mektubat, Lem’alar’ın bir kısmı olmak üzere Risale-i Nurlar telif edilmeye başlıyor. 12 yıllık Isparta hayatını geçirdiği Bediüzzaman adına okunacak Mevlid-i Şerif söz konusu olunca elbette Ispartalı kardeşlerimiz bu Mevlid-i Şerife gerekli ilgiyi Risale-i Nurların telif edilmesinde ve yayımlanmasında gösterdiği fedakârlığı Nurların Müellifi Üstad Bediüzzaman’ın ruhuna ithaf edilecek Mevlid-i Şerif içinde aynı hassasiyeti göstermesini bekliyoruz. Çünkü; Üstad Bediüzzaman; Isparta’yı “Risale-i Nur’un bir Medresetü’z- Zehrasıdır”[1] diye vasılandırmıştır. Emirdağ Lahikasında; “Nurları menbaı ve medresesi olan Isparta”[2] diye bahsetmiştir.
Isparta’nın Risale-i Nur vasıtasıyla Mısır’ın meşhur Üniversitesi olan Camiü’l-Ezher mübarekliğinde olduğu “Bu mübarek Isparta dahi alem-i İslam nazarında Mısır Camiü’l- Ezher’i ve eski Şam-ı Şerîfinin mübarekiyetine mazhar olduğun”[3] şözleriyle ifade edilmiştir. Bediüzzaman; Bir başka eseri olan Emirdağ Lahikasında ise; şöyle ifade eder: “Isparta tam bir Medresetüzzehra ve Camiül-Ezher olacağını ve olmaya başladığını, kahraman talebelerinin bu ağır şerait altında sarsılmadan faaliyetleri ispat ediyor.”[4] Bediüzzaman zehirlenmesi sebebiyle ölümünün vuku bulması halinde Isparta’ya defnedilmesini temenni etmiştir. “Kastamonu’da adliye müdde-i umûmileri ve taharrî komiserleri, menzilimi taharrî etmeye geldiler. Ben, o dakikadan sonra, başıma gelen dehşetli taarruzu, bir hiss-i kable’l-vuku ile anlayarak ve ‘Şiddetli zehirli hastalığım dahi ölüme gidiyor’ diye Isparta vilayetinde kıymettar kardeşlerimin kucaklarında teslim-i ruh edip, o mübarek toprakta defnolmamı kalben niyaz ettim.” Üstad Bediüzzaman kendisinin “Benim vatan-i aslim, o Isparta olmak caizdir.”[5]
Ayrıca “Madem Isparta benim hakiki bir memleketimdir”[ 6] diyerek her cihette Ispartalı olduğunu maaliftiharla ifade etmiştir: İki asker, kemal-i sevinçle, gayet dostane, ‘Sen Ispartalısın, bizim hem şehrimizsin.’” Ben de dedim: “Maaliftihar, her cihetle Ispartalıyım. Isparta taşıyla, toprağıyla benim nazarımda mübarektir, benim vatanımdır ve her biri yüze mukabil, yüzer ve binler hakikî kardeşlerimin meskat-ı re’sleridir.” Evet, bu havaliye gelen Ispartalılar asker olsun, başkalar olsun, ekseriyet-i mutlakayla beni hemşehri biliyorlar. Hangisi benimle görüşüyor, “Sen Ispartalı mısın?” Ben de diyorum: “Maaliftihar, ben Ispartalıyım.” “Isparta’yı ve havalisini, taşıyla, toprağıyla seviyorum. Hatta, diyorum ve resmen de diyeceğim: Isparta hükûmeti bana ceza verse, başka vilayet beni beraet ettirse, yine burayı tercih ederim. Evet, ben üç cihetle Ispartalıyım: Gerçi tarihçe ispat edemiyorum, fakat kanaatim var ki, Isparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı buradan gitmiş.”[7] Üstad Bediüzzaman kendisini Ispartalı hissetmesi ve Isparta’yı her cihette meth-ü sena etmesi elbette Ispartalıların sorumluluklarını yerine getirme hususunda bir takım veballeri yüklemektedir. İşte bu Mevlid-i Şerif bu sorumluluklarından birisidir. İnşaallah diğerlerinin de yerine getirilmesinde bir lokomotif olacağını temenni ediyorum.
Dİpnotlar:
[1]Nursi, Said; Emirdağ Lahikası, s.152.
[2]Nursi, Said; Emirdağ Lahikası, s.153.
[3]Nursi, Said; Emirdağ Lahikası, s.419.
[4]Nursi, Said; Emirdağ Lahikası, s.124.
[5]Nursi, Said; Kastamonu Lahikası, s.159.
[6]Nursi, Said; Emirdağ Lahikası, s.419.
[7]Nursi, Said; Tarihçe-i Hayat, s.371.