"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Duâlar neden hedefine ulaşmıyor?

Halil ELİTOK
30 Temmuz 2016, Cumartesi
Duâ etmek, yalvarıp-yakarmak bir mü’min için fevkalâde önemlidir. Duâya her zaman ihtiyacımız var. Hele içinde bulunduğumuz zamanda daha çok ihtiyacımız var.

Bunun için Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor: “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?” Hem “Bana duâ edin, size cevap vereyim.”

Bu âyetlerin ışığında Bediüzzaman Sözler adlı eserinde şöyle ifade eder: 

“İnsanın vazife-i asliyesi imân ve duâdır.”    

Günümüzde gerek mübarek ve gerekse diğer zaman dilimlerinde duâlar yapılmaktadır. Bazen insanlar öyle durumlara düşüyorlar ki, bu zulüm ve haksızlıklar karşısındaki duâları zalimliği kabul edilmeyen insanların yaptığı duâlara karşı etkisizleşiyor. Öyle duâlar yapılıyor ki, doğru zannedilen yanlışlar için duâlar yapılmaktadır. Bu duâları yapan insanlar samimice ve ihlâslı olarak yaptıkları içinde çoğunluk teşkil ettiğinden azınlığın yapmış olduğu duâlar her ne kadar haklı bile olsalar yetersiz kalmaktadır.

İnsan telâkkisinde de bir değişme var. Yanlışları doğru telâkki edilen yanlışlar kendi mantık çizgisine göre doğru algılanıyor.

Bugün bu manada meseleye bakan pek çok insan vardır. Bundan dolayı az insanın her bakımdan haklı olmasına rağmen yetersiz kaldığı için dünyevî neticesi alamamaktadır. Bu durum bize şu hadiseyi hatırlatmaktadır.   

Çaycı Emin anlatıyor; ‘’Üstad’la bir gün beraber ikindi namazını kıldık. Namazdan sonra tesbihatta iken: ‘’kambur, ben mi haklıyım, yoksa sen mi haklısın?’’ diye sordu. Belli ki birisine hitap ediyordu.

Çok zamanlar olduğu gibi yine hayretler içindeydim. Odasında ikimizden başka kimse yoktu. 

Merakımı görünce şu şekilde izah etti;

‘’Onuncu söz haşir ve ahiret hakkındadır. O eseri bir vakitler Barla’da yazıyordum. (1926) O günlerde ıslâhı gayr-ı kabil  bir İslâm düşmanına Arefe’ye birkaç gün kala bedduâ ettim. Benim bedduâma karşılık bütün Hicaz velileri ve Hicazda’ki, Kutb-u Azam onun ıslâhı için duâ ediyorlardı. Benim bedduâm ferdi kaldığı için iade edildi. Aradan uzun seneler geçti. Baktım bu sene (1938-1939) bana nihayet hak verdiler. Ben onun ıslâhının gayr-ı kabil olduğunu biliyordum. Onlar da nihayet bu sene bedduâ etmeye başladılar. Benim konuştuğum Kutb-u Azam’dı. Kendileri Mekke-i Mükerreme’dedir. Bütün Hicaz’la birlikte bedduâ etmeye başladı. Bana hak verdi. Ben de ona hitap ettim.. “Anladın mı kanbur” diye.

Okunma Sayısı: 1596
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı