İslamofobi, kelime anlamı olarak “İslâm korkusu” demektir. Müslümanlara ve İslâm dinine karşı sürdürülegelen önyargı ve ayrımcılıktan kaynaklanmaktadır. Müslümanlara karşı duyulan irrasyonel nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve kin besleme anlamına gelir.

Bugün İslamofobi dendiğinde hem İslâm dinini tanımamaktan kaynaklanan bir korku, hem de bu korkuya dayanarak Müslümanlara karşı ayrımcılık ve düşmanlık yapılması anlaşılmaktadır. Son zamanlarda gerek Paris saldırısı ve gerekse öncesinde Ankara’da meydana gelen IŞİD belâsından kaynaklanan İslâm adına yapılan bu terörist faaliyetler bütün dünyayı endişeye sevk etmektedir. G20 zirvesinde Rusya lideri Putin’in IŞİD’e G20 zirvesine katılan ülkelerden bazılarının destek veriyor demesi de mânidardır.     

Batı’da İslâm korkusunun tarihi kökleri, İspanya’da Endülüs’ün İslâm Devletine kadar iner. Haçlı seferlerine asker devşirmek isteyen kilise mensuplarının yaptığı propagandalar ile fikir zemini Hıristiyanlığa karşı tehditler ve tehlikeler üzerinde oluşturulmuş olan “İslamofobi”, Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki ilişkilerin, tanışıklığın yaygınlık kazanması ile yüzyıllar içerisinde azalmış iken günümüzde yeniden popülarite kazanmıştır.

Batı ülkelerinde İslâm dininin resmî din olarak tanınmaması, İslamofobiyi biraz daha körüklemektedir. Batılıların İslâm’a mesafeli yaklaşmasına, aşırıların ise saldırı ve hakaretler yapmasına sebep olmaktadır.

İslamofobinin etkisini sürdürmesinin bir diğer sebebi de, Batılı ülkelerin yöneticilerinin yapılanlar karşısında tepkisiz kalmaları ya da kimi zaman destek vermelerinden kaynaklanmaktadır. Zira ülke yöneticileri, İslamofobi karşısında daima sessiz ve tepkisiz kalmaktadırlar. Gerekli yaptırım ve cezayı uygulamamaktadırlar. Böylece Avrupa’da yaşayan Müslümanların en temel haklarından mahrum kalmasını vesile olmaktadır.

Her konuda ölçümüz Asr-ı Saadet olduğu gibi bu konuda da Asr-ı Saadet incelendiğinde Hz. Peygamber’in (asm) hayatında özellikle Medine-i Münevvere’deki uygulamalar bizim için en bariz ölçülerdir. Hz. Peygamber (asm) ve sahabeler, İslâm karşıtlarının saldırı, sabote ve iftiralarına karşı Allah’ın kelâmına sıkıca sarılıp, emirlerini eksiksiz yerine getirdiklerinden dolayı İslâm düşmanları başarısız olmuştur. Dolayısıyla bugünün Müslümanları da, İslâm karşıtlarının ve düşmanlarının İslamofobi düşüncesine karşılık, Kur’ân’a ve Allah’ın emirlerine sıkıca sarılmalıdırlar ki, İslamofobi tutkunlarının atakları sonuçsuz kalsın.

İslâm dini, inanmayanların da hukukunu muhafaza etmiştir. Zorla İslâm dininin emirlerinin uygulanması hususunda bir yöntemi tercih etmemiştir. Bundan dolayı “İslamofobi” gibi bir evhama kapılmaları tamamen yersizdir.

İslamofobinin çözümünde izlenmesi gereken diğer bir yol da, İslâm dininin ilke ve prensiplerinin, kaide ve kurallarının iyice bilinmesi ve diğer bütün inançlara, ideolojilere ve aykırı düşüncelere nasıl yaklaştığı konusunun doğru anlaşılması için, Müslümanların İslâm dinini Allahu Teâlâ’nın emrettiği şekilde, “Kur’ân” ve “Sünnet” çizgisinde yaşamaları gerekmektedir.