"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Peygamber Efendimizin (asm) güzel ahlâkı

Halil ELİTOK
09 Kasım 2016, Çarşamba
Âhlâk-ı âliye olarak vasıflandırılan dürüst, samimî ve adil olmanın ve en bariz olmanın alâmeti ahlâktır.

İnsanları toplum nazarında itibarlı hale getiren ve topluma mal eden en büyük faktör, ahlâk sahibi olmaktır. Bu da lâfta değil icraatla gösterilir. Büyük insanlar elde ettikleri yüce mevkileri ancak ahlâkî duruşlarıyla kazanmışlardır.

Peygamber Efendimiz’in (asm) en önemli vasfı peygamber olmadan önce bile “Muhammedü’l-Emin” olarak vasıflandırılmış olmasıdır. Hayatı boyunca yalan söylememiş, şaka dahi olsa yalan söz ve davranıştan kaçınmıştır. Güzel ahlâkı, dürüstlüğü, adaletli olması ve hakkı gözetmesi, hoşgörülü ve güler yüzlü olması ve güvenirliği ile Mekkelilerin güvenini ve sevgisini kazanmıştır. Bu sebeple insanların pek çok hata yapabildiği gençlik döneminde Mekkeliler tarafından Güvenilir Muhammed anlamına gelen Muhammedü’l Emin lâkabı verilmiştir.

Kâbe tamir ediliyordu. Hacerü’l Esved’in konulacağı yere kadar yükseltilmişti. Ancak bu mübarek taşı yerine koymada kabileler arasında anlaşmazlık çıktı. Her kabile, kendisini diğer kabilelerden bu hususta daha lâyık görüyordu. Kabile taassubunun bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü bir zamanda, hangi kabile bu şerefi başkasına kaptırmak isterdi? İş kızıştı, tartışma ve münakaşa son derece sertleşti. Öyle ki birbirleriyle vuruşacaklarına dair yemin bile ettiler.1

Ortalığı bir kargaşalık kaplamıştı. Her an çarpışma bekleniyordu. Çarpışma vuku bulursa, çok kişi ölebilir, çok mal telef olabilirdi!

Bu duruma bir çare bulmak gerekiyordu!

Dört beş gün, Kâbe’nin duvarlarına tek taş koymadan, Kureyş kabileleri bekleyip durdular! Sonra tekrar Mescid-i Haram’da toplandılar, birbirleriyle konuştular, tartıştılar.

Bu arada, kabileleri uzlaşmaya dâvet edenler de vardı.

Kanlı bir hadisenin kopması her an beklenirken, Kureyş’in en yaşlılarından Ebû Ümeyye diye bilinen Huzeyfe b. Muğîre, ortaya atıldı ve taraflara şu teklifi sundu:

“Ey Kureyşliler! Anlaşamadığınız şu işte, mâbedin şu kapısından (Benî Şeybe Kapısını eliyle işaret ederek) ilk girecek zâtı aranızda hakem yapın; o kimse bu işi bir neticeye bağlasın!”2

Ebû Ümeyye’nin beklenmedik bu teklifi, taraflarca tereddütsüz kabul gördü.

Artık bütün gözler Benî Şeybe kapısındaydı!

Acaba kim çıkacaktı ve kabilelerin anlaşmazlığına nasıl bir çareyle son verecekti? Hiçbir kabilenin gönlünü kırmadan bu işi nasıl halledecekti?

Merak dolu bakışlar, mescidin mezkûr kapısını dikkatle süzmekte idi.

Kapıdan bir zât belirdi!

Uzaktan fark ettiler, kendisine mahsus boyu posu ve yürüyüşüyle vakar içinde gelen bu zâtı derhal tanıdılar ve sevinç içinde bağırdılar: “El-Emin o! Muhammed o! Onun aramızda vereceği hükme râzıyız!”3

Evet, gelen Muhammedü’l Emin’di (asm). Herkesin itimadını kazanmış olan dürüst insandı.

Bu sebeple, merak dolu bakışlar, birden sevinç bakışlarına döndü. Çünkü âdil karar vereceğinden hepsi tereddütsüz emindi.

Evet, isabetli karar vermekten şaşmayan Efendimizin (asm) gelişi, elbette tesadüfî değildi. Vereceği hükümle onlara, peygamberliğinden önce de, isabetli görüşe, derin düşünceye sahip olduğunu tasdik ettirecekti.

Kureyş, durumu kendilerine anlattı.

Kalbi gibi zihni de tertemizdi Efendimizin... İsabetli kararı vermekte gecikmedi ve şu emri verdi:

“Hemen bana bir örtü getiriniz!”

Ânında getirdiler. Bir rivayete göre bu Velid b. Muğîre’nin elbisesiydi. Diğer bir rivayete göre ise, Efendimiz (asm), bizzat kendi ridâsını bu işte kullandı.

Kâinatın Efendisi (asm), getirilen örtüyü yere serdi.

Küçük büyük herkesin dikkatli bakışları, Efendimizin (asm) üzerinde toplanmıştı. O örtüyle ne yapacaktı?

Merakları fazla sürmedi ve Sevgili Peygamberimiz (asm), Hacerü’l Esved’i bu örtünün ortasına koydu; sonra da, “Her kabileden bir kişi bunun birer köşesinden tutsun” diye emretti.

Öyle yaptılar. Hacerü’l-Esved’i örtüyle, konulacak yere kadar kaldırdılar.

...Ve Resûl-i Kibriya Efendimiz (asm), bizzat Hacerü’l Esved’i kendi eliyle yerine koyarak, bu şerefe nâil oldu!

Bundan sonra duvar örülmeye başlandı ve kısa zamanda tamamlandı. Böylece, Allah Resûlü (asm), İlâhî mevhibenin bir eseri olan isabetli kararıyla, kabileler arasında büyük bir kanlı çarpışmayı önlemiş oldu.

Hz. Peygamber (asm), Mü’minin en önemli vasfının toplumla barışık bir hayatı benimsemiş olduğunu şu hadisle şöyle ifade eder:

“Mü’min, başkasına ısınan ve kendisine de ısınılabilen kimsedir. Başkasına ısınamayan ve kendisine de ısınılamayan kimsede hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası dokunandır.”4

Bediüzzaman’da Hutbe-i Şamiye adlı eserinde insanlığın İslâmlaşmasının yegâne şartının İslâm ahlâkının yaşanmasına bağlı olduğunu şöyle ifade eder:  

“Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler.”5

Dipnotlar:

1- İbn-i Hişam, Sîre, c. 1, s. 205; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 145; Taberî, Tarih, c. 2, s. 198.

2- İbn-i Hişam, a.g.e. c. 1, s. 209; İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 146; Taberî, a.g.e., c. 2, s. 201.

3- İbn-i Hişam, a.g.e. c. 1, s. 209.

4- Mutlu İsmail; Döğen Şaban; Hatip Abdülaziz; Camu’s-Sağir Muhtasarı, Tercüme. ve Şerhi, Yeni. Asya. Neşriyatı, İstanbul-1996, c.3, s. 398.

5- Hutbe-i Şamiye, s. 30. 

Konuyla ilgili makaleler:

Bediüzzaman'ın enfes tarifleriyle Hz. Muhammed Aleyhissalatu Vesselam

Müceddîd-i Ahirzaman ( Ahirzaman Müceddidi) olan Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi, Müceddîd-i Elf-i Sânî (İkinci bin senesinin müceddidi) olan Büyük İslam Alimi İmam-ı Rabbani'nin ''Ben sözlerim Muhammed'i (a.s.m.) övmüş, güzel göstermiş olmadım; aksine Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan bahsetmekle sözlerimi güzelleştirmiş oldum.'' şeklindeki güzel sözlerine Risalet-i Ahmediyeye dair olan 19 Söz'de yer veriyor ve ekliyor ''Evet şu söz güzeldir. Fakat onu güzelleştiren , güzellerin güzeli olan evsaf-ı Muhammediyedir.

Devamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/bediuzzaman-in-enfes-tarifleriyle-hz-muhammed-aleyhissalatu-vesselam_364606

Bediüzzaman, Mevlid-i Nebevi hakkında ne diyor?

Devamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/gun-gun-tarih/bediuzzaman-mevlid-i-nebevi-hakkinda-ne-diyor_378225

Levlake levlak hadisi üzerine

“Levlak hadisi uydurma diyenler var. Bu hadisin durumu nedir?”

Devamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/suleyman-kosmene/levlake-levlak-hadisi-uzerine_304885

‘Levlake’ hadis-i kudsîsi, Big Bang Teorisi ve Peygamberimiz (asm)

Mi’raç Risalesi’nde kâinatın yaratılışına ait mühim bir sual var: “İkincisi: O zât, nasıl şu kâinatın çekirdeğidir? Dersiniz, ’Kâinat, onun nurundan halk olunmuş. Hem, kâinatın en âhir ve en münevver meyvesidir.’ Bu ne demektir? (Sözler, s. 528)”

Bu suale kaynaklık eden iki mühim hadis var:

Birincisi: “Sen olmasaydın ben kâinatı yaratmazdım’ (meşhur Levlake hadis-i kudsîsi...)”

Devamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/halil-akgunler/levlake-hadis-i-kudsisi-big-bang-teorisi-ve-peygamberimiz-asm_411718

Etiketler: levlake hadisi
Okunma Sayısı: 7589
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı