"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Geç kalmış bir Barla ziyareti

Halil KARTAL
07 Ağustos 2016, Pazar
Barla…

Bu mübarek beldeye ziyaretimde yaşamış olduğum hissiyatın belki yüz mislini yüzer Nur Talebesinin yaşayıp hissettiğine kat’i kanaatim var. Benden önce de bu kudsî beldeye gidip de yaşadıklarını kaleme döken Nur Talebesi kardeşlerim muhakkak olmuştur. Yazacaklarım kardeşlerimin derya gibi o mübarek hissiyat ve duygu denizine dökebileceğim birkaç katre mesabesinde olacak inşallah…

Risale-i Nurları tanıdıktan yaklaşık 15-20 sene sonra görmek nasip oldu Barla’yı. Daha evvelinde neden böyle bir çabam olmadı diye nefsime o kadar kızıyorum ki…

 Doğrusu Barla levhasını gördüğümde otomobilin direksiyonunda heyecanlanıp hıçkırıklarımın sürûr gözyaşlarımın döküleceğini bilemezdim. Ne için ağladığımı da anlayamadığım acip bir hissiyattı bu. Tarifi ne mümkün?

Cismanî bir mekânın his dünyama bu kadar etki edeceğini bilmiyordum. Zira hep satırlarla okumuştum. Ya da dinlemiştim. Ucundan kenarından değil ucundan kelâmından biliyordum Barla’yı… “Bir çınar ağacı, bir ev. Çınar ağacının üzerinde bir kulübecik. Çam Dağı’nda çam ağacı. Katran ağacı, karakavak, Cennet bahçesi…”

Şimdi affınıza sığınıp bir sual etsem kusur etmiş olur muyum? Barla’ya gitmeyen bir kardeşim iseniz eğer bu yazdığım yerler ve bu mekân için hissiyatınız şu an nedir? Sadece basit bir hayal mi? Peki giden bir ağabeyim ve kardeşim bu satırları okuduğunda yaşadığı hissiyat nedir? Tarifsiz bir hissiyat mı?

Nasıl başlasam bilmem ki?

O küçücük Barla evinde meslekleri bir, meşrepleri muhtelif bütün Nur Talebeleri  hep beraber oturur ve sanki Üstadlarından yine aynı dersi aynı tazelikte alıyorlar gibi dinlerler, gördüm.

Her bir Nur Talebesinin “Nur Talebeliğinin vasıflarını, şartlarını, hayatları boyunca yaptıklarını, yapamadıklarını, ihlâslarını, sadakatlerini, uhuvvetlerini, muhabbetlerini, Nur Talebeliğinde neredeyim, nerede olmalıyım? Suallerini nefislerine sordukları bir cismanî ayna mekândır Barla” bildim.

Barla’da kaldığı eve doğru yürürken Üstadım da bu yolları mı yürümüş… Acaba nerelerde izi vardır diye hayalen gittiğim o zamanlar... Yokuşbaşı çeşmesinden su içerken etrafına acaba saklanmış birkaç sayfa Risale-i Nur sayfası bana da bırakmış mıdır Üstadım… Bir yandan Sıddık Süleyman Ağabey “Süleyman” diye çağırdığında iki yaşındaki bebeğini tekrar bırakıp koşacak gibi… Bir yandan Muhacir Hafız Ahmed Ağabey çoluk ve çocuğuyla hizmete gelecek gibi… Diğer yandan Çınar ağacı Üstadıma hasret”… O mübarek beldenin Meyyitlerini dahi asıl ölü olan nefsi emmaremden daha hayattardır desem hakikati incitmiş mi olurum acaba? Mezarlığın alt tarafındaki girişten müezzin mahfili gibi bir köşe ayrılmış da Üstadımın müezzini Şem’i Ağabey yine ezan okuyor, kamet getiriyor. Onun biraz yanında Şamlı Hafız Tevfik Abi Risale-i Nur yazmakla meşgul… Biraz ilerisinde Muhacir Hafız Ahmed Ağabey çoluk çocuğuyla hâlâ hizmetinde… Biraz yukarıda Marangoz Mustafa Ağabey… Mezarın diğer ucunda Abdullah (Yavaşer)… Diğer bir uçta Bayram Yüksel Ağabeyle Ali Uçar Ağabey… Sıddık Süleyman Ağabey de “Süleyman!” desek çıkıp gelecek gibi ve isimlerini bilemediğimiz diğer ağabeyler hâlâ Barla’nın Eğirdir’e bakan tepesinde Risale-i Nurlarla meşguller” duydum.

Çam Dağı…

Çam Dağı’nda Üstadın izini sürmek…

Yolunu aramak…

Kesilen çam ve katran ağacının hüznünü hissetmek...

Hani bir katran ağacı bulabilsem tepesine bakıp o mübarek ekmeğin kokusunu hâlâ duyacakmışım gibi bir hissiyat…

Üstadın Talebelerine su getirttiği çeşmeden suyu taşısak da beraber “Dedim kardeşim bir parça çay yap” ricasını alıp çay yaptığımız anda aşağıdan müstakim Süleyman Abi gelecek gibi…

Yıldız Sarayı’na değişmem dediği manzara-i ulviyeye sahip Çam Dağı’nın zirvesi… Risale-i Nurların yazıldığı mübarek mekânlar… Görebilen göze her yer irfan… Göremeyen göze her yer birer zindan...

Gezmek için değil sezmek için… Görmek için değil olmak için… Bilkuvve olmasa da binniyet Barla’ya gitmek...

Risale-i Nur hizmetinde belki körelmiş olan nokta-i nazarımızı törpüleyip keskin bir nokta-i nazara kalbetmek, dünyanın geçici ahvalleri içinde tükenen gayretimizi yeniden tazelemek, belki farkında olmadan satırlar arasında maruz kaldığımız ülfet hastalığını tefekkürle gayret ve hikmetle yer değiştirmek için, hiç olmazsa sene de bir kez gidip görülmesi gereken bir mübarek yer Barla…

Kıymetli kardeşlerim. “Nasıl ki Bir dane-i hakikat, bir harman hayalâta müreccahtır” Aynen öyle de satırlardan Barla’yı hayalen değil Barla’ya gelip Barla’dan satırların hakikatine geçmeye çalışalım. Risale-i Nur Hizmetindeki hissiyatımızı, sadâkatimizi, ihlâsımızı inşallah bu vesile ile tekrar tazeleyelim inşallah.

Not: Barla Yeni Asya Vakfı Sosyal Tesisi Çalışanlarına ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Başta o leziz yemekleriyle damaklarımızda yer bıraktıran Erkan Usta ve ailesine, Osman Bey’e, Ramazan ve Ömer Kardeşlerimize, fırsat bulup okuma programı yapmak için Düzce’den gelip tanışmak nasip olan Metin, Emre, Adnan, İbrahim, Ubeydullah kardeş ve ağabeylerimize (isimlerini hatırlayamadıklarım da var) çok duâ ve selâm ediyorum… Haklarını helâl etsinler inşallah.

Okunma Sayısı: 2240
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı