"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir baba

HALİS SERHAT TAN
23 Mayıs 2013, Perşembe
Geçen hafta Perşembe günü dersim bitmiş kantine doğru gidiyordum. İkindi vakti sularında olmasına karşın henüz öğle yemeğini yeme fırsatım olmamıştı. Ekmek arası bir şeyler alıp atıştırmak niyeti ile kantine doğru ilerlerken, kantinin yan tarafında tek başına oturan bir öğrenci dikkatimi çekti.
Okulumuz; hem kız hem erkek pansiyonu olan bir meslek lisesidir. Kimi zaman ihtiyaç üzerine benim de Belletmen Öğretmen adı altında erkek pansiyonunda nöbet tutmuşluğum var. Kantinin yan tarafında duran öğrenciyi de, pansiyonda kalmasından ötürü pansiyon nöbetlerim sırasındaki birkaç diyalogdan ötürü tanıyorum.
Kantinden kendime ve ona bir şeyler alıp yanına gittim. Yanına vardığımda bir şey dikkatimi çekti; gözleri kan çanağına dönmüş, sanki ağlamış gibiydi. “Hayırdır bir sıkıntın mı var Baver?” diye sorduğumda bir defa yutkunacak kadar sessiz kaldıktan sonra “Yok hocam” dediğinde pek inanmamıştım doğrusu. Zira bir sıkıntısının olmadığını ifade etse de ses tonu alçalmış, adeta isteksizce sıkıntısının olmadığını dile getirmişti.
“Gözlerin kıpkırmızı olmuş, sanki ağlamış gibisin. Ondan ötürü belki bir sıkıntın var diye merak edip sordum” diyerek konuya devam ettiğimde yüzüme bakan bir çift göz, bahçede voleybol oynayan öğrencilere yöneldi. İlkin “Hocam, pansiyonda haftada bir sıcak su oluyor. Bugün sıcak su vardı. Duş aldığım için gözlerim kırmızı olmuş” dese de, top oynayan öğrencileri biraz izledikten sonra “Hocam aslında hem duş aldığım için hem de sıkıntım olduğu için üzüntüden dolayı biraz ağladım, doğrudur” diyerek ağladığını sonradan da olsa itiraf etti.
“İstersen sıkıntını benle paylaşabilirsin. Elimden geldiği kadarıyla sana yardımcı olmaya çalışırım” sözüm üzerine ilkin sessiz kaldı. Sanki anlatmak istemiyordu. Zor durumda kalmasın diye “Tabiî anlatmak zorunda değilsin. Benim yapabileceğim bir durum olduğu zaman çekinmeden her zaman yanıma gelip, sıkıntı ve mutluluğunu benimle paylaşabilirsin” diyerek kendisine her zaman kapımın açık olduğunu ifade ettiğimde “Sağ olun hocam. Öğrencilere yardım etmekte iyi niyetli olduğunuzu birçok öğrenci biliyor zaten. Ben sadece anlatarak yaramı deşip kendimi daha fazla üzmemek adına susmuştum. Ama zor da olsa anlatacağım…” diyerek anlatmaya başladığında anlatması kadar dinlemesi de zor bir durumdu gerçekten.
Bunca meslek hayatım boyunca ilk defa bir öğrencinin yaşanmışlığını dinlerken, konuyu anlatan öğrenci kadar ben de etkileniyor, ilk defa gözlerim doluyor ve ilk defa ağlamamak için kendimi zor tutuyor olsam da, heba edilen bir hayatı ve mücadele için ortaya konan bir iradeyi gördüğümde Baver adlı öğrenciyle birlikte ben de ağlıyorum.
Bu satırları yazarken bile; Baver ile konuşmalarımız, bana anlattıkları ve onun yaşadıkları gözümün önünde canlanırken gözlerim doluyor, belki de ilk defa bir öğrencimle yaşanmışlığımı yazarken dahi duygulanıyorum.
“Hocam, ben ortaokulda iken çok büyük bir tartışma çıktı evimizde. Ertesi günlerde babam; beni, kardeşlerimi ve annemi bırakıp evden ayrıldı. İlkin nereye gittiğini bilmesek de, sonradan öğrendik ki başkasına kaçmış. Bize bir kuruş bile nafaka ödemeden çekip gidince çaresiz kaldık. Ekmek alacak paramız bile yoktu; Ya komşular ya da akrabalar yardım ediyordu bize. Her gün komşulardan sadaka gibi ekmek ve aş almak çok zorumuza gidiyordu. Eğitimimizi yarıda bırakıp kardeşlerim ve annemle birlikte batıya gidip çiftçilikle uğraşmaya karar verdik. Karadeniz’de fındık topladık. Ege ve Marmara’da da mandalina, portakal, elma gibi meyveler toplayarak para kazandık. 3 yıl bu şekilde geceli gündüzlü çalıştıktan sonra memleketimize döndük. Yaşadığımız ilçede anneme biriktirdiğimiz o parayla bir ev aldık. Çok zorluklar çektik hocam. Zaman oldu öğle yemeği olarak meyve suyu ile bisküvi yedik. Kimi zaman akşam yemeği niyetine ekmeğin arasına portakal mandalina koyup yerdik. 3 yılımız batıda geçti. Üç yılda neredeyse on yıl yaşlandık hocam. O kadar sıkıntılı günler yaşadık ki, anlatamam, yaşayan bilir sadece. Anneme; güzel, rahat ve kimsenin minneti altına girmeden hayatına devam etmesi için bir ev aldık. En azından başını sokacağı sıcak bir yuvası olsun istedik; çalıştık, didindik. Batıda geçen 3 yılımızda hastalandığımız, üşüttüğümüz, aç ve susuz kaldığımız günler oldu. Kardeşlerimden biri çok ciddî ve kalıcı bir hastalığa yakalandı batıda çalıştığımız sırada. Adeta bir sefil hayatı yaşadık…” diyerek anlattığında etkilenmemek; duygu yoğunluğuna kapılmamak mümkün değildi.
Anneleri için bir araya gelip eğitimlerini bile yarıda bırakmayı göze alıp batıya gidip çalışan çocuklar… Çocukları için bütün gayretini ve emeğini ortaya koyup çalışıp didinen bir anne… Diğer taraftan da geride bıraktıklarına hiç aldırış etmeden başkasıyla mutlu olmaya çalışan ve babalık sıfatını hak etmeyen bir adam… Olan nedense hep çocuklara oluyor!
Bir ara “Bu sene son sınıftasın. Okulu bitiriyorsun. Umarım güzel bir üniversiteyi de kazanıp kendini kurtarır ve kardeşlerinin de ellerinden tutarsın…” diye söze devam ederken araya girip “Yok hocam son sınıfta değilim. Onuncu sınıftayım. Önümde daha iki yıl var” dediğinde şaşırmıştım. Dersine girmediğimden, sadece pansiyon nöbetlerim sırasında tanıdığımdan pek bir bilgi sahibi değildim Baver hakkında. Ama oldukça olgun görünmesinden ötürü son sınıf öğrencisidir diye tahmin ediyordum.
 “Hocam diğer öğretmenlerim de çoğu zaman benim lise sonda olduğumu zannediyorlar. Aslında öyle zannetmelerinde haklıdırlar da. Çünkü normalde ben 20 yaşındayım ve dediğiniz gibi olgun biriyim. Ama kimlikte 17 yaşında görünüyorum. Yaşımı 3 yıl küçülttüm” dediğinde şaşkınlığım daha da artmıştı.
“Neden peki yaşını küçülttün Baver? Gerçek yaşın 20 olmasına karşın neden 17’ye düşürmek istedin ki?”
“Hocam ortaokulu bitirmek üzere iken, babam hakkında dâvâ açtım. Yaşımı büyük göstermiş diye suç duyurusunda bulundum. Bir doktor akraba da bulup annemle gidip görüştük. Sağ olsun çok uğraştı; bize, ilik testi yapmış gibi gösterip (sahte) bir rapor verdi. Arkadaşlarını da ikna etmiş, imzalamışlar, heyet raporuydu. Gerçek rapor gibiydi. Gerçek rapordan farkı sadece ilik testine tabi tutmadan 3 yıl yaşımın küçük olduğuna dair rapor vermeleriydi. Ben ortaokul son sınıfta iken yaşım 18 idi. Oysaki 15 olması gerekiyordu. Okula ara verip batıya gidip, batıda 3 yıl çalıştığımız için yaş sorunu ortaya çıktı. Yaşımdan ötürü SBS sınavlarına giremiyordum. Oysaki çok çalışkandım. Teşekkür almışlığım bile çok azdır. Her dönem takdir alırdım. Derslerim çok iyiydi. Fen lisesini, olmadı en kötü ihtimalle Anadolu lisesini kazanacağıma inanıyordum. Bu açıdan yaşımı küçültmem gerekiyordu. Yaşımı küçültmem için de babam hakkında – yaşımı doğru kaydetmişse de – dâvâ açıp yaşımı küçülttüm. Hâkim babamın gerçekten de yaşımı büyük kaydettiğini zannedip dâvâ sürecinde babama 2 yıl hapis cezası verdi. Ceza kesinleşeceği sırada bana hâkim bey sordu; ‘babandan dâvâcı mısın?’ diye. Dâvâcı olmadım, onu serbest bıraktılar. Aslında bir an keşke dâvâcı olsam da anneme, bana ve kardeşlerime yaptığının cezası olarak 2 yıl hapis yatsa, diye düşünmedim değil. Bizi terk edip yalnızlığa ve çaresizliğe mahkûm etse de sonuçta o benim babamdı. O bize acımadıysa da ben ona acıdım. Vazgeçtim dâvâcı olmaktan. Ne de olsa işim görülmüş, yaşım 3 yıl küçültülmüştü. Artık SBS sınavına ne de olsa girebilecektim…”
“Peki ilerde yaşını büyütüp normal olduğun yaşa taşımak istersen nasıl yapacaksın? demeyecekler mi sen daha önce de ilik testi ile gerçek yaşını belirlemiştin, diye?”
 “Hocam şu an yaşımı büyütmeyi düşünmüyorum zaten. Üniversiteyi okuyup bitirip iş hayatına girme sürecinde belki yaşımı büyütmek gerekecek. O zaman da diyeceğim ki, tekrar ilik testine tabi tutsunlar. Bu sefer sahte raporlarla vs değil, gerçekten de ilik testi ile gerçek yaşımı ölçüp 3 yaş küçük gösterildiğini tesbit eder ve yaşımı 3 yıl büyütürler.”
“Bütün bu yaptıklarındaki amaç bir Fen lisesini kazanmak değil miydi? Peki neden meslek lisesine geldin öyleyse?”
“Hocam, dediğim gibi ortaokulda çok başarılıydım. Takdir almadığım dönem neredeyse yok gibiydi. Ama babamın bizi bırakıp gitmesi, bizim eğitimimizi yarıda bırakarak gidip çalışıp ev almamız, sonra babam hakkında suçsuz olmasına rağmen dâvâ açmamız vs hepsi moralimi çok bozmuş üzerimde çok fazla bir sıkıntı oluşturmuştu. Seviye Belirleme Sınavı’nın (SBS) olacağı gece bu sıkıntı ve üzüntüden ötürü gözüme uyku girmedi. Gece yarısı beş buçuğa kadar hâlâ uyuyamamıştım. Bir saat, taş çatlasın iki saat uyku ile kalkıp sınava gidince ister istemez soruları uykusuzluktan ötürü çözemedim. Puanım ancak bu okula yetti. Anadolu meslek lisesine yerleşebildim sadece. Açıkta kalmaktansa, düz liseye gidip işsiz kalmaktansa, en azından burada bir meslek öğrenirim düşüncesi ile Anadolu meslek lisesine kaydımı yaptırdım. Geldiğim için de hiç pişman değilim. Siz de dâhil, hocalarımızın hepsi çok değerli insanlardır. Bizimle çok yakından ilgilenen, bize ellerinden geldiği kadar bir şeyler öğretmeye çalışan, emek sarf eden insanlar. Allah hepinizden razı olsun...”
“Peki derslerin nasıl Baver? Derslerine iyi çalışıyor musun?”
“Hocam işte siz ilk gelip oturduğunuzda neye üzüldüğümü, gözlerimin neden kırmızı olduğunu sormuştunuz ya; hem geçmişteki başarımı yakalayamadığım için üzülmüştüm, hem de acaba annem ne yapıyor, ne yiyiyor ne içiyor, durumu nasıl, bir sıkıntısı var mı diye annemi özleyip, onun durumunu merak edip ağladığımdan gözlerim kırmızı idi. Okul derslerim için de çok üzülüyorum hocam. Ortaokulda iken sürekli takdir alan ben, bu tür olayları yaşadığımdan beri bir türlü kendimi toparlayamadım. Şu an derslerimin çoğu ya bir ya da sıfır. Bir türlü konsantre olamıyor, çalışamıyorum artık. Ne zaman çalışmaya başlasam annem, babam, kardeşlerim, yaşadıklarımız aklıma geliyor üzülüyor, ağlamakta buluyorum kendimi. Kardeşlerimin bütün sorumluluğu benim omuzumda. Kendim başaramıyorken kardeşlerime nasıl yardımcı olacağım düşüncesi daha çok mahvediyor beni. Üniversite sınavlarını kazanamazsam hem benim hem de kardeşlerim için başka bir alternatif yok; ailece hepimizin hayatı mahvolur. Hepimiz artık çobanlık, çiftçilik ve tarımla uğraşarak hayatımızı heba etmiş oluruz…”
Belki kim bilir Baver’ın kardeşleri de benzer şekilde artık eski başarıya ulaşamayıp eğitim öğretim ortamından soğumuşlardır. Belki bana kızacaksınız belki de hak vereceksiniz bilemiyorum, ama bu gencecik çocukların, eğitim hayatları başta olmak üzere, gelecek hayatlarını da karartmaya sebep olup, başkasına giderek kendi mutluluğunu düşünüp, çocuklarının ve eşinin mutsuzluğuna sebep olan bir babanın 2 yıl da olsa cezasını çekip hapis yatmasını çok isterdim doğrusu. Bir an içimden keşke Baver dâvâsından vazgeçmeseydi de, yaş mevzusu üzerinden haksız yere de olsa, babasının hapis yatarak mutluluğunun bozulmasını sağlasaydı, diye düşündüm.
Her dönem takdir alan bir öğrencinin, fen lisesini kazanacak kadar başarılı iken meslek lisesine düşmesi, eğitim öğretim hayatından soğuması, hayatının gencecik baharında nice sıkıntılara göğüs germesi, eğitimine ara vermesi, kendisi bir fidan olmasına karşın kardeşlerinin sorumluluğunu omuzunda hissetmesi yirmi yaşında bir genç için gerçekten çok büyük bir sorumluluk.
Özel olarak kendisi ile düzenli bir şekilde görüşeceğime, ilgileneceğime, kendi öz evlâdımmış gibi sahipleneceğime, üniversite sınavını kazanması için elimden gelen bütün gayreti ve emeği ortaya koyacağıma dair kendisine söz verdim.
Bir haftadır Baver ile hemen her gün görüştük. Eskiye nazaran şu an çok daha iyi. İnşallah gittikçe de daha iyi olacaktır.
“Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır” derler ya; biz de bir gencin ellerinden tutup hayatını kurtardığımızda, kardeşlerinin de hayatı kurtulacak ve kim bilir belki ileride bu gençler sayesinde birçok gencin daha hayatının kurtulmasına ve ülkeye hizmet etmelerine yardım etmiş olacağız.
Unutmamalıyız ki; Gençler bizim en büyük sermayemizdir.
Okunma Sayısı: 1047
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı