"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Rukiye, nasıl intihardan kurtarılabilirdi?

HALİS SERHAT TAN
27 Eylül 2012, Perşembe
Saçını ortadan ayırıp iki örgü şeklinde bağlardı.
Neredeyse her gün aynı saç modeli ile gelirdi okula.
Bahçedeki öğrenci kalabalığının içerisinde uzaktan da olsa bakıldığında iki kurdeleli örüğü ile hemen seçilebilirdi.
Okul açılalı henüz iki üç hafta olmuştu.
Sınıf Rehber Öğretmeni olduğum öğrencilerimden biri olan Rukiye’yi, Rehberlik dersinde uyguladığım ankete dek pek fazla tanımıyordum.
Anketteki sorulardan biri “Okul içi, okul dışı, ders, ders dışı fark etmeksizin sizi üzen, canınızı sıkan maddî ya da manevî herhangi bir probleminiz var mı? Var ise nedir ve size nasıl yardımcı olabilirim?” idi.
Bu soruya Rukiye’nin verdiği cevap beni meraklandırmış, bir o kadar da telâşlandırmıştı.
“Çok ciddî bir sorunum ve sıkıntım var hocam. Ama lütfen yanlış anlamayın; siz bile benim sıkıntımı gideremeyeceksiniz bundan adım gibi eminim. Daha önce başka bir öğretmenim ile de paylaştım, çok uğraştı, ama çözülemedi. O açıdan sizin de çözemeyeceğinizi düşünüyorum ve bu sebeple size anlatmayı, paylaşmayı düşünmüyorum hocam. O kadar sıkıntılıyım ki intihar etmeyi bile düşünüyorum. Geceleri artık rahat bir uyku uyuyamaz oldum. Gündüzlerim bile gecelerim gibi karardı. Karartanlara lânet olsun!” diyordu Rukiye.
Acaba çözemeyeceğim sıkıntı ne olabilir diye meraklanmıştım. “İntihar etmeyi düşünüyorum.” cevabı ise beni telâşlandırmıştı. Bir yandan sıkıntısını öğrenmek ve yardımcı olmayı içtenlikle istiyor; diğer yandan dediği gibi eğer çözemeyeceğim bir sıkıntı ise, bu sefer öğrencimin nezdinde “güvensiz ve beceriksiz bir öğretmen” izlenimi bırakma ihtimalinin verdiği rahatsızlığı da yaşıyordum.
Derken aradan bir hafta geçmişti. Yine rehberlik dersimiz vardı. Yeni, ama farklı bir anket daha uyguladığım sırada onlar cevapları yazarken sınıfta dolanıyormuş gibi yapıp Rukiye’nin oturduğu sıraya yaklaştım. Eğilip sessizce “Ders çıkışında beni bekle biraz görüşmemiz gerekiyor.” diyerek kaldığım yerden sınıfta dolaşmaya devam ettim. Başka çare yoktu; kendisi ile görüşmeye, elimden geldiğince kendisine yardımcı olmaya çalışacaktım.
Esasında ben “görüşmemiz gerekiyor” dediğim için meselenin ne olduğunu az çok anlamıştı. Ki benim de amacım buydu. Hazırlıksız yakalayıp onu zor durumda bırakmak istemiyordum.
Anket cevapları bitmiş, öğrencilerle biraz sohbet ediyordum ki teneffüs zili çaldı. Herkes üçer beşer sınıftan ayrılırken en sona ben ve Rukiye kalmıştık. 
Ben öğretmenler masasında; o ise hemen karşımda, iki sıra ötede oturuyordu.
Tam kalkıp yanına gideceğim sırada “Hocam geçen hafta uyguladığınız ankette yazdıklarım üzerine görüşmek istiyorsunuz sanırım.” deyince hafiften tebessüm ettim.
“Hocam umarım ısrarcı olmazsınız, anlatmaya cidden niyetim pek yok. Anlatmaktan öte hem sizi üzmek istemiyor hem her seferinde sıkıntımı birileriyle paylaştıkça hayattan soğuyor, eskiden sevdiğim ve değer verdiğim insanlara kin ve nefret kusmaya başlıyorum.” diyordu.
“Eskiden sevdiğim ve değer verdiğim” sözünü duyunca, ilkin, ergenlik döneminde olduğunda muhtemelen bir öğrenci ile yaşadığı duygusal bağ deyip pek fazla önemsemek istemedim.
Esasında bu tür konularda ısrarcı olmayıp öğrencinin istediği tarzda hareket etmek etik olan davranış biçimdir. Ama Kişisel Gelişim Dosyası’nı incelediğimde, önceki yıllarda sürekli takdir teşekkür alan Rukiye’nin son iki yılda giderek artan devamsızlığı ve azalan başarı grafiği, ders içi ve dışı gözlemlediğim içe kapanış davranışları bu işin ergenlik döneminde yaşanan bir gençlik aşkından öte daha ciddî travmatik bir durumun varlığını gösteriyordu.
Rukiye konuşmamakta ısrarcı olduğu kadar ben de konuşmakta ısrarcıydım; “Sana söz veriyorum, inan ikimiz arasında kalacak, bu kapıdan çıktıktan sonra her şey, ama her şey konuşulmamış var sayılacak ve kimseyle en ufak hiçbir şey paylaşılmayacak. İnan bütün samimiyet ve içtenliğimle sana yardımcı olmak niyetindeyim. Eğer bir öğretmenin olarak bana değer veriyorsan paylaşırsın.” dediğimde sessizce uzun uzadıya yüzüme baktı.
Gözleri dolmuştu. Tam ağlayacakmış gibi olduğu sırada yutkundu. Ama hâlâ gözleri doluydu; bir türlü kendini ağlamaktan alıkoyamayacakmış gibiydi.
Ayrıca “Hocam!..” derken de sesi titriyordu.
“Samimiyetinize ait bir yüz ifadeniz ve güven verici bakışlarınız ile babama o kadar benziyorsunuz ki…” derken titreyen ses tonunun yanı sıra eli de titriyordu.
Bir ara hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ağlarken kendini daha rahat hissettiğini sezdiğim için müdahale etmeden belli bir süre bekledim.
Daha sonra tekrar dönmek üzere tam konuyu değiştirecekken “Hocam, umarım anlatacaklarım ile sizi üzmem! “ diyerek başladı söze Rukiye. Buna ilkin bir anlam veremesem de konuşma sonrasında anlam kazanıyordu.
“Babam iki yıl önce annemden ayrılıp başka biri ile evlendi. Önceleri sık sık gelir giderdi eve. Yalnız bırakmazdı bizi. Hem annemi hem yeni eşini idare etmeye çalışırdı. Ama zaman geçtikçe daha az uğrar oldu ve nihayetinde artık hiç gelmez oldu eve. Sokakta birbirimize denk gelsek neredeyse yabancı iki insanmışız gibi birbirimize bakar geçeriz her hâlde. O derece bir soğukluk ve mesafe oluştu aramızda…” derken babasına olan öfke ve nefret ses tonundan çok rahat hissediliyordu.
Babanın çocuğa, çocuğun babaya yabancılaştığı bir ayrılığın oluşturduğu ruhsal sıkıntıdan öte bir durumun olduğunu Rukiye’nin şu sözleri ile anlıyorum: “Hocam üstelik babamın evlendiği kişi bir öğretmen; okul öncesi öğretmeni. Anaokuluna giden çocukların dersine giriyor. Hadi babam kuaför; okul okumamış, bilmiyor, cahildir. Peki ya o kadın? Bir öğretmen olarak nasıl bir yuvayı yıkmayı göze aldı? Hiç mi vicdanı sızlamadı? Bir de anaokuluna giden çocuklara analık yapıyor sözde. Bir ananın yuvasını yıkıp başka çocuklara yapılacak analıktan ne beklenir ki? Lânet olsun babama da o kadına da!” diyordu öfkeyle...
Bir meslektaşım olan bir öğretmenin böyle bir yanlışa düşmesini doğrusu ben de öğrencim gibi hem ahlâkî bulmuyor hem de kabullenemiyorum.
“Hocam siz de bir öğretmensiniz. Zaman zaman öğrenci arkadaşlarımla sohbet ediyoruz. İnanın öğrencileriniz sizden çok memnun ve sizi çok seviyor. ‘Meslektaşınızın yaptığı hatadan ötürü canınız sıkılmasın, siz de benim gibi üzülmeyin.’ diye anlatmak istemiyordum ilkin. Bir de aradan iki yıl geçti; artık eskiye dönmenin yeniden bir araya gelip sıcak bir yuva kurmanın zor olduğunu düşünüyorum, o açıdan da anlatmak istemiyordum size. Ama siz ısrar edince hatırınızı kırmak istemedim”
Mesleğimi hakkıyla ve lâyıkıyla yaptığıma dair bir “meslekî mutluluk” yaşasam da Rukiye’nin üzüntüsü bu mutluluğu tam anlamıyla yaşamaya el vermiyordu.
“Peki, annen ile bu konuda zaman zaman oturup dertleştiğiniz oluyor mu?” diye sorduğumda Rukiye “Hocam anlayamıyor ve kabullenemiyorum. Nedense annem hâlâ babamı seviyor. O kadar ihanet edip gitti, hiç aramaz sormaz oldu, ama yine de buna rağmen annem geçen bir konuşmasında ‘Bugün gelse kapımı açar, eski ilgi ve sevgiyi ona gösteririm.’ diyordu. O kadar ciddî ve samimî bir sevgi ki annemin ki salona babamın fotosunu çerçeveletip asmış. Cep telefonunun şifresini babamın adını koymuş. Bu açıdan anneme de kızıyorum. İhanet eden bir adama bu sadakat ne diye?..”
Bir yandan ihanet edip giden baba, diğer yandan ihaneti hiçe sayıp ilk günkü ilgi ve alâkayı gösteren, kocasını seven bir anne… Ama en önemlisi ise, anne ile babanın ortasında yalnız kalan bir kız: Rukiye…
Tekrar eski sıcak bir yuvanın kurulması için annesi ve babası ile görüşüp arabuluculuk yapmak istediğimde kabul etmedi.
Öğretmen olan üvey anne ile görüşüp yanlış yaptığını ve bir eğitimci olarak meslektaşım olmasından utanç duyduğumu yüzüne vurmak istediğimi dile getirdim. “Sonra babam döner bize kızar, burnumuzdan getirir.” diyerek çekincelerini dile getirdi.
“Okul derslerine çalış, bütün masraflarını ben karşılayayım.” dediğimde teşekkür etmekle yetindi.
Hangi alternatifi sunsam kendince mantıklı olduğunu düşündüğü sebeplerden ötürü kabul etmiyordu.
Aradan iki hafta geçmişti. Rehber öğretmeni olduğum sınıfın devam devamsızlık çizelgesi idare tarafından bana verildiğinde Rukiye’nin son bir haftadır okula gelmediğini gördüm.
Ertesi gün evlerine gidip Rukiye ve annesiyle görüşmeyi planlamışken, sabah okula geldiğimde Rukiye’nin intihar haberini aldım. Çok üzülsem de çok şaşırmadım. Nitekim intihar edeceğinin sinyalini ankette vermişti.
Acaba başka neler yapılabilir, Rukiye intihardan nasıl kurtarılabilirdi?..
Okunma Sayısı: 1244
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı