"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Deprem de açılan Cennet çiçekleri

Hanefi Örnek
22 Aralık 2011, Perşembe
ÇİÇEKLER sadece baharın zümrüt bahçelerinde açılmaz. Gün olur karakış bile rengârenk çiçeklere dayelik eder. Karlar içinde bile, kardelenler boy verir, goncalar fışkırır, güller neşvü nema olur.

Yazın içinde kışı gösterdiği gibi, kışın içerisinde de baharı yaratan Allah (cc) depremlerin içerisinde de Cennet çiçeklerini açar, buram buram rahmetini saçar. Felâketleri saadetlere dönüştürür, zahmetleri rahmetlere inkılâb eder.
“Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve ahireti unutup dünyaya talip bedbaht nefsim! Bilir misin neye benzersin? Deve kuşuna… Avcıyı görür, uçamıyor başını kuma sokuyor” ( Sözler, 156) ifadeleri  gafil olan kafalara tokmak gibidir. Dünya gündeminin içine gömülüp, hayat fantaziyelerine kapılarak heva ve hevese kulluk edenlere tokat gibi iniyor ve gaflet perdesini aralıyor, bizi nefsin düştüğü unutkanlık bataklığından kurtarıp marifet semasına yükseltiyor.
Hayatlarını çoğu zaman, gafletle ve  umursamazlıkla önemsemediğimiz sevdiklerimizi ansızın gelen bir depremle kaybedebiliyoruz. Bu durum gönül faylarımızda derin kırılmaya sebep olabiliyor. Hele bunlar çocuklarımız olunca, bizleri üzüyor büyük bir acıya sevk ediyor. Ani ölümler kadar insanı sarsan olay yoktur. Çocukları vefat eden ebeveynler, büyük bir teselliye ve morale ihtiyaçları hayatî bir önem arz ediyor.
Efendimizin (asm) dilinde “Gönül meyvesi” olan çocuklarımızın gönül dünyalarını iman eğitimi, Kur’ân nuruyla bezemedik, onları zamane ifritlerinin tuzaklarından koruyamadık. Çağdaş cehaletin köhne zihniyetinin pisliklerinden muhafaza edemedik. Manevî eğitimi, fıtrî terbiyeyi onlara vermediğimiz için onları manen öldürdük. Kız çocuklarımıza fıtratlarının gereği olan hassasiyeti göstermediğimiz için, kişiliklerini  dişiliklerine feda ettik. Onları bizden daha çok seven ve değer veren Rabbimiz de
İlâhî bir ikaz olan depremle, dünya cehenneminden ebedî rahmetinin hazinesi olan cennetlere aldı, eceli onlar için bir rahmet vesilesi yaptı.
Onun için çocuğun maddî olan ölümlerine değil, manevî olan ölümlerine ağlayıp feryat etmeliyiz. Ruhları söndüren, kalpleri öldüren bir eğitim sistemi bu nesli kendi batıl değerleri uğruna manevî olarak öldürdü, binlerce ocağı söndürdü. Bencil, zalim, ırkçı, sefahat ehli şahsiyetler haline getirdi.
Fıtratları temiz, şirin ve sevimli olan, Yaradanın en kıymetli emanetleri olan  Firdevs goncalarını ihmal ettik, fıtratlarını kirlettik, şirkin çirkin labirentleri  olan okullarda bu haddini bilmez bozuk sisteme kurban ettik. Hem ikazı hak ettik, hem evlât  acısını tattık .
Maddeci bir anlayışla dizayn edilen bu materyalist sistem, ateizm ve şirk kokan müfredatı ile anti demokratik bir uygulamayla fıtratı bozuyor ve insanî değerleri dejenere ediyor. Neslimizi bedbaht ve yaralı hale getiriyor.
Çağdaş dünyada hiçbir ülkede eşi emsali olmayan bir uygulamayla inkılâb tarihi dersi okutuluyor. Demokratik bir ülkede bu durum vicdanları kanatmaya devam ediyor. Bu ve buna benzer marjinal grupların haricinde kimsenin tasvip etmediği dersler hemen müfredattan çıkarılmalıdır.
Hayata anlam katan en büyük değer imanın güzellikleri, İslâm‘ın yüce değerleridir. Ölümün gerçek mahiyetini öğreten bir sistem hayatı anlamlı kılar, ölümü sevdirir. Ecdadımız  bu hakikatla yaşayarak şehrin en kalabalık caddelerindeki camilerin yanında mezarlara yer vermişlerdir. Ölümle yaşamak, zulümle yaşamaktan daha anlamlı ve faydalıdır.
“Ey nefis! Başta Habibullah, bütün ahbabın kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup başını çevirme; merdane kabre bak, dinle ne ister. Erkekçesine ölümün yüzüne gül, bak ne ister. Sakın gafil olup ikinci adama benzeme.” (Sözler, 156.)
Ölümün kodlarını çözen, onun hayat için bir varlık olduğunu haykıran bir hakikati çocuklarımıza öğrettiğimiz zaman kimseler ölümden ürkmez, kabirden korkmaz, bilâkis ölümü, Ahirete gitmek için bir pasaport olarak görür, severek ve gülerek karşılar. ”Ölüm bizim düğün gecemizdir” diyen Hz. Mevlânâ Bir gül bahçesine girercesine kendini sevgili ölümün kucağına bırakıyor. Gaye yolunda ölüm bir saadet vesilesidir. O zaman şok ölümle insanları o kadar sarsmaz.
“Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin; nasıl sen nizamsız gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vakıalar olan şu hadisat-ı kevniye, tesadüf  oyuncağı değiller” (Sözler, 157) Bir uzay gemisi olan bu dünyamızı saniyede 30 km, saatte 108.000 km hızla feza boşluğunda seyahat ettiren Yüce Kudrete iman edip teslim olmaktan başka bir şansımız var mı? İnsan ve kul olanlara en zor anlarda bile bir emniyet şeridi gibi bir emniyet alanı açıyor, onun üzerine güneşin billur huzmeleri gibi saadet şuâlarını saçıyor ve ona yönelip ilticaya mecbur oluyor.
“Hak şerleri hayreyler, zannetmeki gayreyler, Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” İbrahim Hakkı Hazretlerinin sözleri iman merceğinden bizi marifet ufkuna yükselten bir dürbün gibi mülkten melekûtu okuyarak dertlerimize derman, yaralarımıza merhem olarak elemleri lezzetlere, kayıpları kazançlara, ölümleri şehadetlere açılan bir kapı olduğunu müjdeliyor.
Zindan da olan bir babanın misalini on yedinci mektupta dile getiren Hz. Üstad (ra) “Şu çocuk çendan senin evlâdındır; fakat benim riayetim ve milletimdir. Onu ben alacağım, güzel bir sarayda beslettireceğim” (Mektubat, 79) Merhametli padişahın onun çocuğunu saraya almasına hiçbir baba bu teklife ilgisiz kalamaz. Deprem de ölen; Yunusları, Elifleri vs  bu dünya zindanından kurtarıp onları cennet saraylarına  alması anne ve babalara büyük bir müjdedir. Ahirette ebeveynlerine şefaatçı olacaklarını  sevgili Peygamberimiz (asm) tarafından ifade edilmiştir.
    “Ebediyen yaşlanmayacak olan çocuklar” (Vakıa Sûresi, 17) Burada belki birkaç yıl çocuk sevmesine bedel sonsuz bir hayatta beraberliği müjde veriyor.
Çocuklarının ölümüne sabır ile rıza gösterenlere cennette hamd köşkü hediye edileceğini Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz müjde veriyor.
Cennete çocuklarını uğurlayan ebeveyne düşen en anlamlı görev ise ağlayıp dövünmek değil şükretmek, teslimiyet içerisinde “Rabbimin bana emanet ettiği hediyesiydi, hikmetli bir ölümle huzuruna aldı” diyerek şükretmektir.
“Nasıl ki birgün gelecek, şu musahhar zemin yüzünün zineti olan asar-ı beşeriyeyi şirkalud, şükürsüz, görüp çirkin bulur. Hâlık’ın emriyle büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah’ın emriyle, ehl-i şirki Cehenneme döker; ehl-i şükre, ”HAYDİ CENNETE BUYRUN” der” (Sözler, 157) İnanan insanın dayanak noktalarını belirliyor, kadere rızanın hakikî huzurun kaynağı olduğunu ifade ediyor.
Allah’ım azabından affına, gazabından rızana, Senden Sana sığınıyoruz.           
*

       

 

 

 


   
 
 

 

Okunma Sayısı: 1029
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı