"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

SancIlI coğrafya

Hanefi Örnek
19 Nisan 2012, Perşembe
Kudsî bir dâvânın tercümanı olan gazetemizin tertiplediği Kur’ân medeniyeti konulu paneli dinlemek için, Demokrat Eğitimciler Derneğinden Genel başkanımız Naci Tepir, Genel muhasibimiz Mehmed İşcan bir kısım üyelerimizle birlikte hizmet kervanına katıldık. Güzide bir cemaatle İstanbul’dan Üsküp’e doğru havalandık.

İçimiz kıpır kıpır, heyecan dorukta, ecdadımızın 500 sene hüküm sürdüğü bu coğrafyaya ulaşmak için, aşkla şevkle bekliyoruz.
Rehberimiz Osman Liman kendine has üslûbu ile tarihî kodlara girerek, kültürle harmanlayarak anlatıyor, günümüzdeki sosyal ekonomik atıfları da ihmal etmiyordu. Bizlere de zevkle dinlemek düşüyordu.
Evlâd-ı Fatihan diyarı Makedonya’ya tarifsiz duygular içinde iniyoruz. Vakit geçirmeden rehber refakatinde Üsküp Kalkandere’ye doğru yola çıktık. Şirin bir Anadolu kasabasını andırıyordu. Namazımızı tarihî camide eda ettik. Cemaatle haşir neşir olunca duygulu anlar yaşamak mukadderdi. Güler yüzlü kardeşlerimiz bizi candan karşılıyordu. Giderken beraber götürdüğümüz Kur’ân ve eserleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırmanın mutluluğunu yaşadık.
Namaz sonunda tesbihatlar yaparak dersleri de ihmal etmeyerek mehter marşları ve ilâhilerle bu seyahat daha renkleniyordu. Bu durum seyahat boyunca dört gün devam etti.
Manastır, Resne, Arnavutluk, Tiran, Karadağ, Kosova, Mostar ve Balkanların incisi şirin Bosna.
Namaz için verilen bir molada arkadaşlar kitap dağıtıyorlar.
Birden karşımızda üç tane öğrenci belirdi. Güleç yüzlü sevimli bu çocuklar bizi tarihin derinliklerine aldı götürdü. İlkokulda okuduklarını öğrendiğimiz bu güzel çocuklarla tanışma faslından sonra "Kur’ân’ı okuyor musunuz?" diye sorunca; "Kur’ân’a yeni geçtik" cevabını aldık. Ardından her birisine birer Kur’ân hediye edince, ruhlarının süruru yüzlerine aksettiğini müşahade etmiş olduk.. Kitaplarını bağrına basıp koşarak evlerine doğru giderken bize de hamd etmek düşüyordu.
Bir koli kitabı camiye bırakıp akşam namazını kılarak ayrıldık.
Her köşesinde kadim medeniyetimizin izlerini taşıyan; camiler, medreseler, köprüler, çarşılar, hanlar, hamamlar bu toprakların güzelliğine bir derinlik katıyordu.. Tetova, Ohri şehirlerini aynı duygular için de gezmiş olduk. Özellikle Ohri şehri göz kamaştırıyordu. Harika mimarisiyle kendimizi Safranbolu’da sandık. Ohri Gölünde sandal gezisi görülmeye değerdi.
Kendi kimliğini arayan bu sancılı coğrafya’da, gönül köprüleri kurmak, sevgiyle selâmlaşmak aramızdaki buzların erimesine, gönüllerin uhuvvetle kaynaşmasına vesile olur inancındayız.
Yürekleri dağlayan geçmişin acılarını giderip yaralarını sarmak için adeta çırpınıyor Balkan coğrafyasındaki kardeşlerimiz ameliyattan yeni çıkmış bir hasta gibi, ayağa kalkmak için çırpınıyor. Makedonya, Arnavutluk, Karadağ, Sancak, Kosova, Bosna Hersek, kendi medeniyetlerinin kodlarına girip yeni bir gelecek inşa etmek için adeta çırpınıyorlar.
Türkiye onlar için hayatî bir ehemmiyete haiz. Onlar için olmazsa olmaz. Kalkınma hamlelerinin projelerinde Türkiye önemli rol oynayabilir. Eğitimle ilgili yatırımlar lokomotif gibi, bütün sektörleri canlandırabilir. Bu topraklar bize yabancı değil. İnsanları cana yakın sıcakkanlı. Kaybettiğimiz yılları telâfi etmeliyiz.

MEDENİYETLERİN BULUŞMASINDA,FARKLI KÜLTÜRLERİN KAYNAŞMASINDA
İNSAN TEMELLİ; OSMANLI MODELİ
Osmanlı bu coğrafyada gördüğümüz gibi, farklı dinlere mensup insanları, barış ve kardeşlik içinde farklılıkları ve ırkları gözeterek bir model oluşturmuştur. Bu, yönetimde bir İslâm pratiğidir. Asr-ı Saadette Peygamber Efendimiz (asm) bu modeli inşa ederek bütün insanlığa rehber olduğunu isbat etmiştir. Dünyanın geldiği noktada savaşları bitirecek, medeniyetleri Deccal ve Süfyanın tasallutundan kurtaracak yegâne bir çare olarak görmek lâzım.
“Rumeli bostanları ziya-i İslâmiyet ile neşvü nema bulabilir” Kur’ân baharında dirilişimizin ümidini hep canlı tutan yol haritası gibidir. Asrın imamının reçetesine büyük ihtiyaç var. Çağımız buhranda ise çare yüce Kur’ân da.
“Yiğit düştüğü yerden kalkar“ diyen atalarımız; bu coğrafyada yeni bir şuur ve nurla mayalanmalı, manevî dinamiklerimizi devreye sokarak onlara yardım etmeliyiz. Yeni nesle bu inançla kalplerine akıllarına iman tohumlarını ekmeliyiz. Talim, terbiye, tatbikle olan eğitimin sihirli üçlüsüyle Medresetü’z zehra’nın Balkanlar ayağını uygulamaya açmalıyız. En az üç lisanla yapılan tedrisat mübrem bir zaruret haline gelmiştir.
Kendi hissiyatını dile getiren bir kardeşimiz; Osmanlı bir geldi bizi ayağa kaldırdı, gidince bizleri yetim bıraktı, bizler babasını kaybetmiş  garipler gibiyiz, n’olur bizi yalnız bırakmayın. Belki de bu coğrafyada yaşayanların duygularını dile getirerek, bizlere ve  Rumeli’deki herkesin hissiyatına tercüman olmuştur.
Türkiye sorumlu bir anlayışla, daha tutarlı dengeli, kendine ve tarihine medeniyetine yaraşır bir ciddiyetle eğitim ve kültür bakımından çok mühim misyon ifa edebilir. Dış politikada bu bir imtiyazdır. AB Katılım yolunda Türkiye ecdadımızın sağlam duruşunun parametrelerini yapacağı reformlarla ispatladığı zaman hem Avrupa’da, hem İslâm ülkeler nezdinde, hem Birleşmiş Milletler güvenlik konseyinde hak ettiği misyona kavuşmuş olur.
Bu bir ütopya değil Osmanlının insanlık modelinin bir çağdaş tezahüründen başka bir şey değildir. Yönettiği insanların etnik varlıklarını büyük bir ihtimamla, dinlerini, dillerini, kültürlerini korumuş, insanî değerlerde model oluşturacak bir medeniyet örneğini sergilemiştir.
Sayısız örneklerini bu coğrafyada gördüğümüz cami, kilise, havra sadece Osmanlının hakim olduğu coğrafyaya has bir durumdur. Dünyanın en büyük Medeniyetini kuran Endülüs Emevi devletinin mağlûbiyetinden sonra İspanyollar tarafından camiler yıkılmış, topyekûn bir katliâm yapılmış, kültür değerleri tahrip edilmiş medeniyetimizin  izleri silinmiş, büyük bir yıkım gerçekleştirilmiştir. Ama Osmanlının hakim olduğu hiçbir ülkede böyle bir bedbahtlığa tevessül edilmemiştir. İşte canlı örneği Balkan ülkelerinde dimdik ayakta olan tarihî eserler.

TÜRKİYE, ÖNCE AYAKLARINDAKİ PRANGALARI ÇÖZÜP ATMALI
“Hangi kıt’aya göz atsam hep sende var bir nişan,
Uyan ey koca millet âlemi İslâm perişan”diyen Aşık İhvanî
Ne güzel özetlemiş. Tarihin önüne çıkardığı fırsatları çok iyi değerlendirip medeniyetiyle, kültürü ve tarihi ile barışması lâzım. İhtilâllere gerekçeler üreten ilke ve inkılâplar paradoksundan kurtulmanın zamanı gelmiştir. Türkiye’ye bir asır kaybettiren bu süreci demokrasi ve insan karnesini düzelterek medeniyetinin kodlarına girerek telâfi edebilir.
Komünizm bu coğrafyada ve dünyada bitti. Yugoslavya’da Tito, Arnavutluk’ta Enver Hoca yok, heykelleri söküldü. Biz de ise nerde ise yaprak kımıldamıyor. Vesayet rejimi devam ediyor, çocuklarımızın çağdışı dogmalar ile gelecekleri karartılıyor. Derin mahfillere sızmış çeteler milletimize ve ülkemize kan kusturuyor. Bütün diktatörlüklerin yıkıldığı dünyada İslâm ülkelerinin bu hazin tablosu insanı derin düşüncelere sevk ediyor.
İslâm ve Demokrasiyi sentezleyerek insan haklarını koruyan bir yapı hak, adalet, hürriyet üçgenin de şekillenen bir idarenin hasretini çekiyoruz.
Bu müşahedelerimizde gördüğümüz Makedonya, Arnavutluk, Karadağ, Kosova, Bosna Hersek Devletleri yıllar süren ve büyük kayıplara rağmen bir arada barış yolunu seçmişler. Bu konuyu çok önemsiyorum. Herkes işinde gücünde. Cami kilise yan yana, dileyen dilediği gibi ibadetini yapabiliyor. Bu durum, iyi bir şekilde analizi yapılırsa galiba geçmiş yılların ve coğrafyanın insan davranışları üzerindeki müsbet tesirleri kendiliğinden görülecektir.
Yüz yılımızın yükselen en büyük değeri ırkçılık olduğunu görürüz. AB projesinin buna karşı insanlığın müşterek değerleri etrafında önemli bir yaşama pratiğidir. Türkiye bu konuda üzerine düşenleri bir an önce yerine getirip Avrupa da söz sahibi, Dünyada avantajlı bir konuma gelmelidir. O zaman  kardeş devletler olan bu coğrafyaya daha yakın olabilir.

SELÂM, EN BÜYÜK KAYNAŞMA VESİLESİDİR
İslâm toplumlarının en büyük kaynaşma ve tanışması selâmla olur. Hacda bu böyle olduğu gibi, Rumeli topraklarında da böyledir. Dilini bilmediğiniz insanlara, selâmünaleyküm demeniz kâfi. Dille olmayan tanışma; kalplerle, ruhlarla kaynaşmaya vesile oluyor. Selâm bir pasaport vazifesini görüyor.
“Fakat alup verilür bir selâm kalmıştır” diyen Nabi’nin sözleri manidardır.
Mostar’ı ziyaretimizde bunu yaşadık. Akşam karanlığı şehrin üzerine çöreklenince bütün güzelliği ile tarihî Mostar Köprüsü göz kamaştırıyordu. Köprünün altından akan sular bizleri geçmiş zamanın derelerine ibretle temaşa ettirdi. Akşam namazını tarihî Merkez Camii’nde kıldıktan sonra, yanındaki diğer camiye vasıl olduk.
Yirmiye yakın başörtülü hanım görünce selâm vererek karşılık bulduk. Aralarında Türkçe konuşan bir kardeşimiz, Batmanlı olduğunu  buraya başörtüsü meselesinden dolayı geldiğini, bu arkadaşları ile beraber kaldıklarını söyleyince onlara kitap vererek Bosna’daki panele dâvet ettik.
Medeniyetimizin izlerini taşıyan bu yetim coğrafya kimliğini arıyor. Bağrında taşıdığı emanetlere sahip çıkmak onunla kendini ispat etmek istiyor. Bizler de medeniyetimizin arka bahçesi olan Rumeliye bigane kalamayız.
Bosna bir kardelen gibi Balkanlara baharı müjdeliyor. Ama yüzünde izleri var. Kendini toparlayıp yoluna devam etmek istiyor. Hangi tarafa baksanız savaştan izlere rastlarsınız. Binalar delik deşik.
Hava limanına ikmal yollarını kapatan Sırpların keskin nişancılarına karşı tek çözüm tünel kazmak olmuş. 800 metre uzunluğunda, 160 cm yükseklik, 100 m genişliğinde inşa edilmiş bu tünel bu gün müze vazifesini görüyor. Savaşa iştirak etmiş Boşnak generalle tanışmamız ve tevazu içindeki tavrı takdire şayandı.
Şehitliği ziyaretimiz orada Kur’ân okuyup duâmız kafilemizde duygulu anların yaşanmasına sebep oldu.
Panel muhteşem oldu diyebiliriz. Böyle bir panele ev sahipliği yapmak Bosna’ya çok yakıştı.
Kur’ân medeniyetinin baharında ekilen bu tohumlar neşv ü nema bulacaktır.
Kendileri ile bu gezide olmaktan bahtiyar olduğumuz ihlâslı, aziz, sıddık, cefakâr, vefakâr 14 saat yolculukta namazı eda etmek için, su bulamadığı için karla abdest alan Nurun hizmetkârlarına gönüller dolusu selâm ve sevgiler.
Asya ile Avrupa kucaklaştığı an, insanlığa ve barışa köprüler kurulur. ”İnşallah istikbaldeki İslâmiyetin kuvvetiyle medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulhu umumiyi de temin edecek”. Gelecekte yüzler gülecek, ümidini taşıyoruz.

Okunma Sayısı: 955
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı