"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AB serüveni nereye?

Hasan ABDULLAH
28 Mayıs 2016, Cumartesi
Son yapılan anketlerde vatandaşlarının % 44’ü AB’de kalmasını, % 40’ının ise AB’den çıkmasını istediği İngiltere’nin Başbakanı Cameron: “Mevcut hızıyla Türkiye’nin üyeliği 3000 yılını bulur.

Bunun gerçekleşmesi ihtimali bile onlarca yıl alacak ve o zamanda bile hayır diyebilecek durumda olacağız. İngiltere ve diğer AB ülkelerinin herhangi bir ülkenin üyeliğini veto hakkı var. Ancak onlar, Türkiye’nin üyeliğini engelleyemeyeceğimiz için AB’den çıkma yönünde oy kullanılmasını istiyorlar. Bu doğru değil.” ifadesini kullanıyor.

Kültür ve Turizm Bakanı iken Risalelerin basımını “666” gün yasaklayarak ezanların zorla Türkçe okutulması kategorisinden bir zulmün uygulayıcısı olan Ömer Çelik, “Avrupa Birliği’ne Üye Olmama” Bakanlığı’na getirildikten sonraki ilk sözlerinden biri AB’nin Türkiye için yegâne seçenek olmadığını ifade etmesi oldu. CB Erdoğan’da “Biz yolumuza gidiyoruz sen de yoluna git” ifadesiyle, Ömer Çelik’in rotasını önceden zaten çizmişti. Ömer Çelik, AB yegâne seçeneğimiz değil derken, diğer seçeneklerin de neler olduğunu söyleyebilmiş olsaydı, bizde Türkiye’nin AB üyeliği dışındaki seçeneklerin ne olduğu konusunda aydınlanma imkânına kavuşabilirdik.

17-25 Aralık’tan sonra Türkiye’nin kurumlar ve devlet değerlerindeki aşınma ve Davutoğlu’nun görevinden çekilmeye zorlanmasından sonra tek adam idaresine tam geçişle birlikte, gerek AB tarafının gerek AKP tarafının yukarıdaki ifadelerinden de anlaşılacağı üzere iki tarafında birbirleriyle olan ipleri tamamen kopmuş durumda. Her iki taraf da aslında birbirlerine karşı tiyatro oynuyorlar. Nitekim İngiliz gazetesi TIMES ağzındaki baklayı çıkarıp, “AB, Türkiye’nin üyelik süreci saçmalığını bitirmeli” düşüncesini ortaya koyuyor. Buna karşılık İngiliz Başbakanı Cameron, aday olmalarından bir zarar gelmez, gerekirse 3000 yılına kadar kendilerine “elmalı şeker” vererek oyalar; aday ülke olarak tutarız, diyor. 

Son gelişmelerden çıkan sonuç şu: AB bırakın Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasından, AB’ye aday ülke olarak gözükmesinden bile rahatsız.

AKP’nin durumu da çok farklı değil. 1950’den bu yana yönünü Batı’ya dönen Türkiye için, AB’ye girme bir devlet politikası olduğundan, ülkenin yönünü bir anda 180 derece çeviremiyorlar. Yaptıkları sadece AB’ye girmeyi ister görünmek, ara sıra birkaç çalım atıp kendi ulusal tribünlerine oynamak. Çalım atarken de AB’ye şu mesajı vermeyi de ihmal etmiyorlar, “beni alacaksan böyle al, değişmemi isteme.” 

Bir AB temel ve malî politikalar uzmanı olarak bu konuda birkaç kelâm etmek isterim. AB, yalnızca sınırların kalkması değildir; birçok konuda işbirliğini ve ortak hareket etmeyi kapsar. Siyasî, ticarî, sosyal, kültürel ve güvenlik alanları, ortak hareket alanlarıdır. Bu beş alanda tam uyum olsa bile yeterli değildir; ülkenizin AB değerler manzumesini benimsemesi ve içselleştirmesi gerekir. Bu değerler manzumesi, insan hakları ve demokratik ilkelere bağlılıktır. İnsan Hakları ve demokratik ilkelere bağlılıkta artık dünyanın üçüncü liginde yer alan bir ülkenin, AB’ye kabul edilmesini beklemek ise sanırım oldukça boş bir iştir.

Diyelim ki, her alanda demokratikleştiniz ve AB ile yukarıda saydığım beş alanda tam uyumlu hale gelmeyi kabul ettiniz. İş burada da bitmiyor. AB’ye üye ülkelerin parlamentoları, AB Parlamentosunun üstünde değildir. Ve üye ülkeler, karar ve yetki mekanizmaları olarak, AB parlamentolarının kendi ülke parlamentolarının kendi karar ve yetki mekanizmalarının üstünde olduğunu, en azından AB’ye üye oldukları süre içerisinde kabul ederler. Yani AB’ye üye olmak isteyen bir ülke bunu da kabul etmesi gerekecektir. Bugün İngiltere’yi AB’den çıkma noktasına getiren hususlardan biri budur.

Türkiye’de yasalar ve anayasa zaten tanınmama ve uyulmama aşamasına gelinmişse, kendi yasalarına saygı duymayan bir devlet AB yasalarına nasıl uyum sağlayıp saygı duyacaktır? Ülkenin yönetim yetkisini kendi millet meclisine bile veremeyip tek adama teslim eden bir ülke, birçok konuda bu yetkiyi AB’ye devredip yetkisizleşmeyi nasıl kabul edecektir? Açıkçası böyle bir ihtimal bulunmadığından, AKP’nin iktidarda kalacağı süre içerisinde Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğin yanına bile yaklaşmayacağı, AB selâm verse bile görmezden geleceği açıktır. 

AB’ye tam üyelik konusunda şöyle bir sonuca ulaşmak mümkün. Aslında ne AB Türkiye’yi istiyor, ne AKP’li bir Türkiye AB’yi istiyor. Sağ olanlarımız belki birkaç on yıl içinde, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbeycan gibi ülkelerin AB’ye tam üye olduklarını görürken, Türkiye’nin hâlâ elma şekeriyle oyalanıp yanağının sıkılarak avutulduğunu görecekler. 

Yani Türkiye, AB’ye üyelik konusunda tam 30 yıldır emekleyen ve bundan sonra da emeklemeye devam edecek bıyıklı bir bebek. Halbuki bebeklik, yalnızca bebekken güzel. 5-6 yaşından sonra bebekçe davranmak çocuklara bile yakışmadığı gibi, 30 yaşındaki bir adama hiç yakışmıyor. 

Size en basit bir örnek verip yazımı sonlandırmak isterim. Bırakın Avrupa Birliği’ne girmeyi, yalnızca Avrupa ülkelerinin katıldığı Eurovizyon Şarkı Yarışması organizasyonu içinde bile kalmayı başaramayan bir ülke bugün Türkiye. AB ile bir gün beraberce şarkı bile söylemeyi beceremeyen bir ülke, nasıl AB’nin çatısı altına girecek? 

Yorumu size bırakıyorum. AB’ye tam üye olmak, Türkiye için neden önemli?

Bir sonraki yazımızda bu konu üzerinde yazalım inşallah. 

Okunma Sayısı: 1272
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı