"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Suriye halkının İslâm dünyasına yaptığı hizmetler unutulmamalı

Hasan GÜNEŞ
29 Aralık 2016, Perşembe
Suriye halkı bin dört yüz yıllık sağlam bir İslâmî geleneğe ve alt yapıya sahiptir. Emevî, Selçuklu ve Selâhaddin Eyyubî dönemleri dikkate alındığında dünyanın özellikle İslâm dünyasının uzun süre yönetildiği bir memleket olmuştur.

Şia, Arap milliyetçiliği ve sosyalizm

Bilindiği gibi yirminci asırda İslâm’ı yok etmek ya da bölüp parçalayarak etkisiz hale getirmek isteyenlerin en büyük taktiklerinden birisi de İslâm’ın yerine ırk ya da menfi milliyetçiliği ikame etmekti. Türkiye’de Türkçülük, Kürtçülük, İran’da Pers ya da Fars milliyetçiliği, Arap ülkelerinde de Arap kavmiyetçiliği revaç bulmuştur. Irkçılık İslâm dünyasını, bugünkü Irak topraklarında olan efsanevî Babil Kulesi dehşetine çevirmiştir. Mezhepçilik de aynı şekilde menfi milliyetçiliğin bir kolu olarak kullanılmaktadır.  

BAAS partisi faaliyetleri 1940’lara kadar giden Arap milliyetçisi ve sosyalist bir parti. Diğer kolu, Amerikan işgaline kadar Irak’ta da uzun süre iktidarda kalmıştı. Kurucuları arasında Mişel Eflak gibi Hıristiyanların da olması; yapısı ve hedefleri hakkında bir nebze fikir verir.

Suriye rejiminin çekirdeğini Şiî mezhebinin bir kolu olan Nusayriler teşkil ediyor. İran ve Suriye şiasının siyasette son derece maharetli olduklarını, çok iyi eğitim aldıklarını ve medyayı da çok iyi kullandıklarını unutmamak gerekiyor. Hatta din adamlarının yükselmesinde ilimden ziyade siyasî manevra kabiliyeti önemlidir ve onlara göre son derece meşrûdur. Hepsi adeta birer kurt politikacıdır. Bu şekilde kendilerine göre mezheplerini muhafaza edecek en kabiliyetli kişiler yönetime gelmiş olur. Eski İran taktiklerinden aynı zamanda mezhebin de önemli bir prensibi olan “takiyye” gibi hususlar da dikkate alınınca küçük bir mezhebin bütün dünyayı nasıl etkilediği daha iyi anlaşılır.  

Bilindiği gibi siyasetteki bu başarıları sebebiyle de bir zamanlar bütün dünyada “Humeynicilik” yaygındı. Geçmişte, dindar insanlara ve özellikle siyasetçilere bu hususu anlatmakta çok zorluk çekmiş ve her zamanki gibi manasız suçlamalara maruz kalmıştık.

Şiîler ülke nüfusuna göre % 12’lik bir orana sahip. % 10 civarındaki Hıristiyan nüfus da daimî destekçilerden. Ülkede İçlerinde Kürtlerin ve Türkmenlerin de olduğu, ekseriyeti Arapların oluşturduğu % 75 gibi Sünnî bir çoğunluk var.

Rejim bu çoğunluğu elde tutabilmek için kısmen de olsa mezhepçiliği terk edip BAAS’ın prensiplerinden olan Arap milliyetçiği ve sosyalist ideolojiye sarılmıştır. Milliyetçiliği körüklemek ve tabandaki desteği arttırmak için Kürtlere ve Türkmenlere yoğun bir baskı ve zulmü netice veren uygulamalarda bulunmuştur. Bu politika Kürt ve Türkmenlerde nefret oluşturmakla birlikte hadiselere sathî bakan tabanda rejime destek sağlamıştır.

Yine okullarda okutulan sosyalizmle birlikte tabiatçılık, Darwincilik ve materyalizm gibi fikirler önemli tahribata yol açmıştır. Dinî eğitim veren kuruluşların bu akımları “kâfir” ilân etmekten başka görünür bir çalışmalarının olmaması tahribatın boyutunu arttırmıştır.

Birçok ülkeden direkt ya da dolaylı destek alan PKK ve uzantılarının etkisi de rejimin hanesine yazılmaktadır. Marksist bir ideolojik kökenden gelmesi sebebiyle de BAAS rejimiyle kolaylıkla diyalog kurabilmektedir. Ayrıca ayrı bir devlet kurma hedefi için meşrûiyetine, hak, hukuk ve insanî değerler gibi hiçbir kriteri gözetmeden her türlü ittifaka girmeleri de çözümü zorlaştıran başlıca sebeplerdendir.

Sünnî çoğunluğun tepkilerini azaltmak için rejim, siyasî bir talebi olmayanlara kısmen müsamaha ile bakmış, eğitim ve dinî faaliyetlerine fazla müdahale etmemiş ve önemli tavizler vermiştir. Dinî yaşantılarına ve eğitim faaliyetlerine müdahale edilmeyen halkın önemli bir kısmı da muhalefete destek vermemiş ve silâhlı direnişe katılmamıştır. Ayrıca kimin tarafından yönetildiği bilinmeyen radikal grupların varlığı da Sünnî tabanın önemli bir kısmını silâhlı direnişten uzak tutmuştur.

BAAS rejiminin İsrail karşıtlığı da tabandan destek almasına sebep olmuştur. İran’ın yaptığı gibi İsrail’le kontrollü gerginlik İslâm dünyasında da etkili olmuştur. Golan tepeleri, Filistin ve Lübnan’a destek gibi konuları sürekli sıcak tutarak adeta İsrail ile savaşan tek devlet görünümüne bürünmüştür. İsrail’in de ara ara yaptığı ve mahiyeti çözülemeyen hava saldırıları da bu kanaati güçlendirmiştir.

Bütün bu faktörler alt alta toplandığında rejimin tabanının hâlâ % 12 olduğunu söylemek doğru değildir.

Bu olumsuzluklara rağmen Suriye halkı bin dört yüz yıllık sağlam bir İslâmî geleneğe ve alt yapıya sahiptir. Emevî, Selçuklu ve Selâhaddin Eyyubî dönemleri dikkate alındığında dünyanın özellikle İslâm dünyasının uzun süre yönetildiği bir memleket olmuştur. Moğollara ve Haçlılara karşı direnişleri, özellikle Kudüs’ün kurtarılmasında İslâm dünyasına yaptıkları hizmetler unutulmamalıdır. Ayrıca ilk halifelerden Selçuklulara kadar geçen asırlarda Suriye hep serhat boyu olmuş bütün fetihlerin, İslâmî hizmetlerin ve eğitim faaliyetlerinin yükünü çeken memleket olmuştur. Yine 1950 öncesi bizdeki tek parti istibdadında Türkiye’den göç edenlere yaptıkları misafirperverlik ve medrese eğitimleri de unutulmamalıdır.

DIŞ FAKTÖRLER

Suriyeli muhalifler dış desteğe çok ümit bağladı. Maalesef yardım gelmediği gibi dünya katliâma seyirci kaldı. Muhalifler kendilerinin kandırıldığını iddia ediyorlar. Batı ise hiçbir zaman taahhütte bulunmadıklarını ifade ediyor.

Siyaset duygulara göre değil gerçeklere göre yapılmalı. Gerçeğe bakacak olursak kimsenin muhaliflere yardım edecek durumu da yoktu. Suudî Arabistan ve Körfez ülkeleri kendilerinin de başta demokrasi olmak üzere bir sürü ciddî problemleri olan ülkeler. Ayrıca İran ve Şia tehditi de hareket kabiliyetlerini sınırlayan önemli hususlardan. Türkiye, Kürt meselesinden demokratikleşme ve vesayet meselelerine kadar birçok iç meselesi olan bir devlet. Ayrıca ekonomik sıkıntıları dolayısıyla İran milislerine ve Rus bombardımanına rağmen her iki ülkeyle de münasebetlerini ve ticaretini sıcak tutmaya çalışan bir ülke. Gelinen noktada bu ülkelerle girilen diyalogdaki hassasiyet önceden gösterilseydi belki de bugünlere gelinmeyecekti.

Beklenen Batı yardımından ise henüz hiçbir emare yok. Fakat “Batı yardımı” derken Bediüzzaman Said Nursî’nin şu sözünü de hatırlamakta fayda var: “Biz, ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz. Fakat kâfirlerin kılıncı ile değil. Kâfirlerin kılınçları başlarını yesin; kılınçlarından gelen faide bize lâzım değil. Zâten o mütemerrid ecnebilerdir ki, münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler.”

İran ve Batı

İran Şia’sının Suriye Alevileriyle derin farkları olmakla birlikte işbirliği devam etmektedir. İran tarih boyunca hep pragmatik olmuştur. Humeyni devriminden bu yana rantını sömürdüğü İslâmî değerler, insan hakları ve katliâmlar onlar için çok önemli değildir. Bugün de Suriye meselesini, etki sahasını arttırmak için basamak olarak kullanmaktadır. Ayrıca Suriye’yi Akdeniz’e hem enerji hem de askerî güç olarak açılmak için koridor olarak kullanmak istemektedir.

ABD, İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği Batı dünyası, İslâm ülkeleri için demokrasiyi henüz tam olarak kabullenmiş değil. Demokrasiye destek veren Batılıların yönetimlerdeki etkileri hâlâ istenilen seviyeye gelemedi. ABD, İran ile görünüşteki husûmetine rağmen Irak’taki yönetimi Şiîlere bırakmakta tereddüt göstermemiştir. Bu da Batı’nın İslâm dünyasını daha iyi kontrol etmek maksadıyla Şiî kartını güçlendirmeye devam edeceğini göstermiştir. Bu sebeple Suriye’de de Şiîlere Batıdan örtülü bir destek mevcuttur.

IŞİD gibi terör örgütleri de Suriye’deki imajı değiştiren faktörlerden. IŞİD ve Suriye rejiminin birbirlerine saldırmaması ile IŞİD’in güçlenmesi ve alternatif olarak ortaya çıkması sağlanmıştır. Dünyaya da IŞİD mi Esad rejimi mi tercihi takdim edilmiştir. Batı radikal akımları gerekçe göstererek olan bir yardımı da kesmiş oldu.

Yükselen Rusya

Rusya’nın, Çar Deli Petro’dan bu yana sıcak denizlere inme politikası Suriye ile gerçekleşmişti. Tartus Üssünü kaybetmemek için Rusya elinden geleni yapıyor. On binlerce sivilin Rus uçakları ve füzeleri ile acımasızca katledilmesinin tek gerekçesi stratejik menfaatler… Libya’da üssü olmadığı için ses çıkarmadı, fakat oradaki kayıplarını da Suriye’den telâfi etmek istemektedir. Belki de pazarlık böyleydi.

Sovyetler dağılırken Rusların en büyük endişesi İkinci Dünya Savaşı sonrası Yalta Konferansı gibi mutabakatlarla belirlenen “etki sahası” ya da “arka bahçelerinin” ne olacağı idi. NATO o dönemde demokratik reformlara cesaret vermek için statünün değişmeyeceğini ifade etti. Ruslar da bu mutabakatı alabildiğine suiistimal etti. Bilindiği gibi Grozni’yi aylarca bombalayarak büyük bir katliâm yaptı ve Kafkasya’daki hâkimiyetini pekiştirdi. Ermenistan vasıtasıyla Karabağ konusunda Azerbaycan’a operasyon yaptı. Yine aynı şekilde Gürcistan, Osetya savaşı ile hizaya getirildi. Kırım’ı haksız bir şekilde ilhak etti. Bütün bu olanları dünya özellikle Batı seyretti. Tesirsiz birkaç ekonomik ambargoyla iktifa etti. Bu hadiseler Suriye’nin habercisiydi. Dün Grozni, bugün Halep… Özellikle Suriyeli muhaliflerin bu hususu iyi bilmeleri ve stratejilerini ona göre tesbit etmeleri gerekiyordu.  

Okunma Sayısı: 3108
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ramazan çalışan

    29.12.2016 13:25:41

    Geçmişten, günümüze ve yarına bakan geniş açısı ile, suriye topraklarının ve halkının,islam milletlerine yapmış oldugu,dini,kültürel, ticari hizmetleri anlattıktan sonra,günümzdeki siyasi,sosyal,idari konumunu ,bu topraklar üzerinde oynanan oyunları vesayet savaşlarını ve suriye halkının dini,mezhebi ve etnik farklılıklarını kaşıyarak kaos ortamı oluşturmak ve emellerine bu yolla ulaşmak isteyen emparyelist ülkelerin oyunlarına karşı çözümde en büyük gayret şüphesiz Suriye halkına düşüyor. Yapılan yanlışlardan ders alınarak demokratik çözümlere ağırlık verilmeli. Muhalefet ihtilâf noktalarını terk ederek sür’atle tek çatı altında toplanmalıdır. Taraflar feragat ve fedakârlıklarda bulunarak barışa razı olmalıdır. Aksi takdirde iç savaş yıllarca devam edecek ve ülkenin tamamını tüketecektir.Uyarısı ile ,istikbale yönelik çözüm önerilerileri ile çok kapsamlı ve bilgilendirici bir yazı olmuş.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı