"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tevhid medeniyeti ve medeniyetler çatışması

Hasan GÜNEŞ
13 Eylül 2018, Perşembe
Medeniyetler asırlara ve çağlara meydan okumaya devam ediyor!

Bu kadar uzun süreli olmalarının en önemli sebebi köklerinin derinlerde olması. Esasta değişiklik olmadıkça birinden diğerine geçiş mümkün olmuyor. Karşılaşılan problemlerin yeni ya da asırlardır devam ediyor olması da medeniyetinizi şekillendiren esasları ne kadar takip ettiğinize bağlı.

Medeniyetlerin haritaları ya da esasları inançlardaki kodlarda gizlidir. Pek çok problem de bu esasları ve kodları bilmemekten kaynaklanıyor. Bediüzzaman Hazretleri bu kodları ve esasları tesbit eder ve medeniyetlerin geçmişten geleceğe yol haritalarındaki nirengi noktalarını gösterir. Sünûhat isimli eserinde şöyle der: “Sofiye meşrebinden kat’-ı nazar, İslâmiyet vasıtayı red, delili kabul ve vesileyi nefiy, imamı isbat eder. Başka din, vasıtayı kabul eder.”

İslâm’daki tevhid akidesi hayatın her noktasına nüfuz ederek vasıta ve vesileyi reddeder. Vasıtalar ve vesileler en nihayetinde Cenâb-ı Hakk’ın hâkimiyetine, rububiyetine ve hükümlerine bir müdahaledir.

İslâm’a göre en yüksek makam gerçek bir kul olmaktır. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de o zamanki dünyaya hükmeden peygamberleri de “o ne güzel bir kul idi” diyerek tarif eder ve iltifat eder. Peygamberler Cenâb-ı Hak ne emrettiyse ve ne öğrettiyse insanlara onu emreder ve onu yaşarlar. Kendilerinden bir şey ilâve etmezler. Takipçileri olan imamlar ve âlimler de aynı şekilde...

İslâmiyet imamı isbat eder. Namazda nasıl ki imamın hareketleri ve okudukları Kur’ân ve sünnet ile belirlenmiş ise mezhep imamlarından, müçtehitlere ve müceddidlere kadar hepsi İslâm’ı Kur’ân ve Sünnet-i Seniyyeye göre yaşar ve anlatırlar.

Diğer dinlerde ise ruhbanlar makamları dolayısıyla bir imtiyaza sahiptirler. Çıkış noktaları ya da sapma noktaları “Baba, oğul, kutsal ruh” inançları dolayısıyla Hz. İsa’ya (as) “o ne güzel bir kul” diyememeleridir. Sapma noktası tevhidden olunca Hz. İsa’nın (as) vekilleri de kul statüsünün dışına çıkarak güya bir imtiyaz kazanmış oluyorlar. Dine, devlete ve vatana hizmet eden ya da parasıyla ve gücüyle hizmet edenler dinin de tasdikiyle bir imtiyaz ve üstünlük kazanıyorlar. Batıdaki üstün sınıflar olan ruhban sınıfı, aristokrasi ve burjuvazi bu sapmanın bir tezahürüdür.

Merkezdeki sapma binlerce yılda ana eksenden o kadar uzaklaşmıştır ki ayrı bir medeniyet ve ayrı bir dünya oluşturmuştur. Neredeyse eski Yunan ve Roma medeniyetine geri dönmüşlerdir. İnsanlığın ekseriyetine açlık, kan ve gözyaşı getiren bir medeniyet haline gelmiştir. Kilise bir nevi kudsiyet vererek vasıta ve vesile kabul ettikleri kralların, diktatörlerin, güçlülerin ve zenginlerin hep yanında olmuştur. Kitab-ı Mukaddesteki bazı hükümler bütün netliğine rağmen güçlülere, müstebitlere ve sömürgecilere göre yorumlamışlardır. O dinlerin tabileri de o hükümleri itirazsız kabul etmişlerdir. Aslında bu kabul bir nevi rab edinmedir. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle der: “Onlar, Allah’tan başka rahiplerini de kendilerine Rab edindiler.”  (Tevbe Sûresi: 31)

Bediüzzaman Hazretleri bu konuyu tesbit edebildiğimiz başlıca iki maksat için anlatır. Birisi İslâm ve Batı medeniyetinin geleceği ve yakında başlayacak büyük değişimlerden haber vermek için diğeri ise bizim de ders alarak onların düştüğü hatalara düşmememiz içindir.

Bilindiği gibi Hz. Âdem’in (as) yaratılması ve şeytanın itirazı ile başlayan iman ve küfür mücadelesi kıyamete kadar devam edecektir. Ancak en az bu kadar eski ve bu kadar da devamlı olan ve ekseriyetle iman ve küfür mücadelesiyle paralel giden “adalet ve zulüm” mücadelesidir. Habil ve Kabil ile başlayıp Nemrutlara, firavunlara, sınıflar arası mücadelelere, ihtilâllere, inkılâplara ve dünya savaşlarına kadar devam bir mücadele ve kavga... İnsanlığın ve medeniyetlerin gelip dayandığı nihaî nokta burası! Hürriyet, hak, hukuk, paylaşım mücadelesi ve adalet konularında zaafı ve eksiği olan medeniyetler ya çökmeye ya da tasfiyeye maruz kalacaklar.

Roma, Yunan ve vesileyi kabul eden Hıristiyanlığın karışımı olan Batı Medeniyeti kendini yenilemezse kaybetmeye mahkûm! Batı medeniyeti tarihteki Rönesans ve Protestanlık gibi hatta daha köklü ve esaslı bir dönüşüm geçirmek zorunda. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri Hıristiyanlık için reform ve değişim ihtiyacına şu ifadesiyle dikkat çeker: “Birkaç defa yırtıldı, Protestanlığa geldi. Protestanlıkta da yırtıldı, tevhide yaklaştı; tekrar yırtılmaya hazırlanıyor. ” (Sünûhat-Tuluat-İşarat 81)

Bediüzzaman Hazretleri’nin ikinci maksadı ise biz Müslümanları ikaz etmektir. Vasıta ve vesileyi kabul eden başka dinlerin tabileri gibi yöneticilere, güçlülere ve makam ve mevki sahiplerine bir nevi kudsiyet verip sorgusuz sualsiz kabul ve itaat etmek İslâm’ın esasına ve insanlığın geldiği nihaî noktaya aykırıdır. Başarı mümkün değildir. Tarihteki İslâm devletlerinin çöküşünün en önemli sebebi budur.

Medeniyetler yarışması büyük bir yolculukla devam ediyor. Batıda kimisi kapıda bekleyen değişimlere direnmeye kimisi de önünü açmaya çalışıyor. Bizdeki mücadele ise onların terk etmeye çalıştıklarını İslâmî kisveyle giyip giymeme mücadelesi.

Okunma Sayısı: 2264
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı