"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türkiye - ABD İlişkileri - 2: Amerikan Ambargosu ve gerilen ilişkiler

Hasan GÜNEŞ
25 Eylül 2018, Salı
Türkiye ambargodan zarar görse de ambargoyu fırsata çevirmeye çalıştı. Pahalı da olsa bazı malzemeleri kendisi yapma gayretinde oldu. Tabi sanayi uzun bir süreçtir. Meyveleri uzun yıllar sonra alınmaya başladı.

DİZİ: HASAN GÜNEŞ

[email protected]

Türkiye - ABD İlişkileri - 2

27 Mayıs darbesi altı bin civarında subayı emekli ya da ihraç etmiştir. Ordunun güçten düştüğünü, Türkiye’nin darbe ile ABD ve İngiltere’nin kontrolüne girdiğini ve ses çıkaramayacağını düşünen Rumlar Kıbrıslı Türkleri katletmeye başlar. EOKA liderlerinden Nikos Sampson son günlerde yayınına izin verilen hatıralarında Fatin Rüştü Zorlu için suikast hazırlığı yaptıklarını yazmıştır. Garantörlük hakkını kopararak Kıbrıs yolunu açtığı için “öldürülmesi gereken en tehlikeli Türk” olarak vasıflandırılmıştı. Sampson hatırasında planın Yunan hükümeti tarafından fark edilmesiyle paniğe kapılan görevlilerin “ayaklarınızı kırarız” tehditliyle vaz geçtiklerini yazar. Çetecileri yapamadığını 27 darbecileri yapar; yakın tarihin en başarılı ve en vatansever Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu idam edilir. Kıbrıs ürklerin katledilmesine tepkilerin artmasıyla devletin sivil ve askeri erkânında müdahale seçenekleri müzakere edilmeye başlar. ABD başkanı Johnson’un gönderdiği meşhur mektup ile müdahaleden vazgeçilir.

Bir kısım söylentilere göre de Türkiye’nin o şartlarda Kıbrıs’a müdahale edecek gücü yoktu. Devlet kuruluşta içe dönük kurulmuştu. Denizaşırı gücü yoktu, tankları çıkaracak çıkartma gemileri yoktu ya da yetersizdi. İnönü hükümeti Rumlara karşı blöf yapmıştı. Bunu teyid eden bir açıklama yıllar sonra Demirel’den gelmişti: “Bir açıklamasında 3-5 sene içerisinde yeterli miktarda çıkartma gemisi inşa ettik” demişti.

Burada önemli nokta Johson mektubunun son derece kaba ve nezaketsiz olmasıydı. 27 Mayıs ile “Özel Harp” gibi araçlarıyla iyice ağırlığı artan ABD bunu anlamak istemeyenlere de anlatmak istiyordu. İnönü ihtilalde kendilerine destek verenlerin bu kadar kaba bir mektup yazacaklarını tahmin edememişti. Mektup bir buçuk sene basına açıklanmadı.

Daha sonra gelen Demirel hükümetlerinde de Jhonson mektubu hep hissedildi. ABD Türkiye’yi kalkındıracak büyük sanayi yatırımlarına destek vermiyor hatta engel olmaya çalışıyordu. Yol, su elektrik gibi alt yapı yatırımlarının dışında bir şey istenmiyordu. Bu arada Türkiye’nin kendini Batı’da ve ABD’de anlatamadığını da ilave etmek gerekiyor.

Demirel hükümeti Menderes’in yapmaya ömrünün vefa etmediği ağır sanayi yatırımları ve ticaret için Sovyetlerle iş hacmini artırmaya başladı. 1967 yılında Sovyetlerle yapılan ve resmi gazetede yayınlanan anlaşmada Demir-Çelik fabrikası, rafineri ve hidroelektrik santralı ve Alüminyum fabrikası gibi daha birçok fabrikanın kuruluş anlaşması imzalandı. Anlaşmada bedeli sebze, meyve ve narenciye ile ödenecek diye dünyanın en ilginç maddesi konuldu. Gerçekten de karşılığında ne 1 ruble ne de 1 dolar ödenmeden sebze ve meyve ile ödendi. Bu da ABD’de ciddi rahatsızlık meydana getirdi. O zamanki kavgalar bu çeşit kavgalardı.

ABD’deki bazı çevreler dünya piyasasındaki uyuşturucunun kaynağının Türkiye olduğunun propagandasını yapmaya başladılar. ABD Türkiye’den haşhaş üretimini yasaklamasını istedi. Hükümet reddetti.

Artık 12 Mart ihtilaline giden yollar yapılmaya başlamıştı. Yine bazıları Ankara ile Washington arasında mekik dokumaya başladı. Sol örgütler taşeron olarak kullanıldı ve terör tırmandırıldı. Sivil hükümetlerin çözüm olmadığını göstermek için silahlı eylemlere hız verildi. Sol militanlarla işbirliği halindeki 9 Mart cuntasının darbe teşebbüsü atlatıldı. Nihayetinde 12 Mart muhtırası ile hükümet indirildi. Yerine CHP’li Nihat Erim hükümeti getirildi. Bu darbeden militan sol da ciddi zarar gördü. Hizmetlerinden dolayı pay isteyince devlet üzerlerine sert gitti.

Darbe hükümetinin ilk işi haşhaşı yasaklamak ve Batı’yı güya rahatsız eden yatırımları durdurmak oldu. Ülke biraz daha ABD’ye bağımlı hale geldi.

Kıbrıs Barış Harekâtı ve Ambargo

1974’te Ecevit ve Erbakan koalisyon hükümeti döneminde Türk askeri Kıbrıs’a çıktı. İki aşamalı harekâtta kuzeydeki Türklerin güvenliği sağlanmış oldu. Harekât Türk hariciyesinin ABD ve İngiltere ile yaptığı uzun süren zorlu müzakerelerden sonra başlamıştı.

1963-64 Kıbrıs krizinde Jhonson mektubunu gönderen ABD neden engel olmamıştı?

Biraz geriye dönmekte fayda var!

Yunanistan’da “Albaylar Cuntası” diye de bilinen askerler Nisan 1967’de askeri darbeyle yönetimi ele geçirdiler. Komünist terörü temizleyecekleri vaadi ile geldikleri için Batıdan kısmi bir destek almışlardı. 2-3 sene içerisinde demokrasiye geçeceklerdi. Ancak vaatler tutulmuyordu. Muhaliflere ve demokrasi isteyenlere karşı baskı şiddetleniyordu. Hapishaneler dolmaya başlamıştı. Yolsuzluk yükselişteydi. İnsan hakları ihlalleri hızla artıyordu. Ekonomi iyiye gitmiyordu. Batılı finans çevreleri alacaklarının derdine düşmüştü. Kamuoyunun artan baskısıyla Avrupa ve ABD demokrasiye dönmeleri hususunda ısrar ediyordu.

Yunanistan yalnızlığını gidermek için Sovyetlere yanaşmaya başladı. Ekonomik ve siyasi işbirliği Batının şımarık çocuğu Yunanistan için hoş görülüyordu. Ancak iş askeri konulara da kaymaya başlayınca batıda askeri çevrelerden ciddi tepkiler gelmeye başladı. Sovyet gemileri Yunanistan’ın Pire tersanelerinden tamir ve bakım servisi alacaktı. Sovyetler Suriye’deki üslerinden de hizmet alıyorlardı, ancak Kuzey Akdeniz ve Ege’nin önemi ayrıydı. Yunanistan NATO’nun ikazlarına aldırmadı. Sovyetler her ne kadar Komünist olsa da Ortodoks avantajını da kullanıyordu. Bazılarına göre işbirliği daha tehlikeli boyutlara gidebilirdi.

Bir Avrupa devletinde askeri idarenin yedi senedir devam ediyor olması ciddi bir tehlike idi. Yunanistan’a özellikle albaylar Cuntasına bir ders vermek gerektiği artık konuşulmaya başlamıştı. Birileri askerleri durdurmalıydı.

Albaylar cuntası azalan itibarlarını artırmak için milliyetçiliğe oynamaya başlamışlardı. Kıbrıs’ta sözleri pek geçmiyordu. Kıbrıs’a el attılar. Bu arada Yunanistan’a ders vermek isteyen Batıdaki merkezler EOKA liderlerinin önünü açmaya başladılar.

Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama hedefi ile kurulan EOKA çetesi nihayetinde darbe yaparak Makaryos’u indirdi.  Darbe bazı merkezlerde beklenen hadise olmakla birlikte dünyada şok etkisi meydana getirdi.

Türkiye böyle bir ortamda Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirdi. Yunanistan’ın Batıda çaldığı bütün kapılar adeta duvar olmuştu. Avrupalı ve Amerikalı siviller askerlerle muhatap olmak istemiyordu. Kıbrıs’taki çete ve Yunanistan’daki askerler süratle istifa edip yönetimleri sivillere bıraktılar. Hapishaneler boşalmaya başladı. Barış harekâtının Kıbrıs’a olduğu kadar Yunan halkına da demokrasi açısından büyük faydası olmuştu.

Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekâtı böyle bir ortamda gerçekleşti. Batıdaki liderlerden gelen tepkiler neredeyse Yunan lobisini yatıştırmak içindi. Kaldı ki garantörlük hakkı Türkiye’ye hukuki olarak böyle bir hakkı veriyordu.

Amerikan Ambargosu ve gerilen ilişkiler

Bazı merkezlerin gündemi sadece Yunanistan’daki demokrasi idi. Türk ordusunun artık çekilmesi gerekiyordu. Ancak Türkiye kendi gündemine döndü. Bu kadar hadiseden ve maruz kalınan katliamlardan sonra Türkleri Kıbrıs’ta yalnız bırakamazdı.

Yunan lobisi Türkiye’ye ambargo için bastırıyordu. Kıbrıs’a müdahale Amerikan silahlarıyla yapılmıştı. Amerikan yönetimi ve askerler Türkiye’nin önemini ve haklılığını bilmekle birlikte kongreye hâkim olamıyorlardı. NATO’nun ileri karakolu olan Türkiye’ye silah ambargosunun akılla mantıkla ilgisi yoktu.

Bir de haşhaş meselesi gündemdeydi. 12 Mart Askeri darbesiyle yara alan Türk sağı seçimleri kaybetmişti. İktidara gelen Ecevit hükümeti haşhaş ekimini serbest bıraktı. Aslında haşhaş ekimi Amerikalıların talebiyle kuşa çevrilmişti. Önceden altmış iki vilayette ekilen haşhaş yedi vilayet ile sınırlandırılmıştı. Ayrıca kontrol edebilmek gerekçesiyle belirli arazilere izin verilebiliyordu.  Bu da ekim sahasını iyice azaltmıştı. Ancak hükümet hadiseyi şova dönüştürünce Amerikan kamuoyundan da tepkiler yükselmeye başladı.

Her zaman olduğun gibi o zaman da kendimizi Batıya iyi anlatamadık. Belki denecek neden onlara kendimizi anlatmak mecburiyetindeyiz? Bütçeniz bu kadar açık veriyorsa, ileri teknoloji üretemiyorsanız, devlet lüks içinde yaşamaya devam ediyorsa ve üç kıtanın birleştiği bölgede iseniz çok şeye ihtiyacınız var demektir.

Nihayetinde askeri ambargo başladı. Bazılarına göre Türkiye teslime mecburdu. Artık uçakları uçamaz, gemileri hareket edemezdi. Ama beklendiği gibi olmadı. Türkiye ambargodan zarar görse de ambargoyu fırsata çevirmeye çalıştı. Pahalı da olsa bazı malzemeleri kendisi yapma gayretinde oldu. Tabi sanayi uzun bir süreçtir. Meyveleri uzun yıllar sonra alınmaya başladı. Şunu da hatırlamak gerekir ki Türkiye, Pakistan gibi dostlar sayesinde ambargoyu deldi. Aynı uçakların parçaları oradan temin edildi. Tüketim miktarları belli olan yedek parçaların temini elbette istenilse ambargoya takılabilirdi. Ancak o kadar katı olmanın NATO’ya büyük zara vereceğini herkes biliyordu.

Üsler kapatılıyor

Milliyetçi Cephe koalisyonlarıyla sanayi hamleleri yeniden başladı. Sovyetlerin desteğiyle rafineri ve demir çelik gibi ağır sanayi yatırımları tamamlandı. Batıdaki bazı merkezlerin tepkisi sert oldu. Örtülü bir kavga başladı. O zamanki kavgalar bu şekildeydi. On binlerce kişinin çalıştığı, bölgeleri ayağa kaldıran sanayi kavgası...

Ambargo biraz daha ağırlaştırıldı. Gayr-i resmi yollar da kapatıldı. Uçaklar gerçekten de uçamamaya başladı. Genelkurmay başkanının elinde bir parçayla gelip de Demirel’e “şu parça olmadığı için uçaklarımız uçamıyor” dediği meşhurdur.

Demirel hükümeti cesur bir karar alarak Amerikan üslerini kapattı. ABD en nihayetinde ambargoyu kaldırmak zorunda kaldı.

Ancak yapılanlar sadece üslerin kapatılması değildi, bir alt yapısı ve arka planı da vardı. İslam ülkeleriyle münasebetler artırıldı. O zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu olan Avrupa Birliği ile işbirliği geliştirildi ve ciddi destek alındı. Sovyetlerle ticari ve endüstriyel işbirliği artırıldı. Türkiye artık dünya ve bölge siyasetinde güçlü bir aktördü. Türkiye arkasındaki güçle üsleri kapatınca Türkiye aleyhtarı lobiler geri adım atmak zorunda kaldılar.

Etiketler: türkiye, abd
Okunma Sayısı: 2410
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı