Divan-ı Harb-i Örfi için; “Yarım asır evvel tab edilen bu müdafaayı, şimdi bu asra daha muvafık gördük. Güya o zamandan elli sene sonra bir hiss-i kablelvuku ile bir nev’i ihbar-ı gaybî olarak hayat-ı içtimaiyeyi alâkadar eden çok hakikatlere temas ettiğinden neşredildi.” denilmektedir.
Divan-ı Harb-i Örfî ehemmiyetine binaen Bediüzzaman Said Nursî’nin tashihinden geçerek 1954 yılında tekrar tâb edilmiştir. Divan-ı Harb-i Örfî için; ”Cemiyet-i beşeriyenin gaddarane hallerini tenkit ederek, değil yalnız sizlere, belki bu zamandaki nev-i benî beşere irad ettiğim bir nutuktur.” diyen Bediüzzaman, gaddarane işlere karşı sessiz kalmamış, maddî ve manevî hukukları savunmuş, zalimane işlerin akim kalacağını, zorbalık ve hukuksuzlukla müsbet neticeler alınamayacağını bütün beşer cemiyetine ders vermiştir.
Bediüzzaman bu nutukla; “Meşrûtiyeti lekeden ve ehl-i şeriatı meyusiyetten ve ehl-i asrı tarih nazarında cehil ve cünûndan ve hakikati evham ve şüpheden kurtarmıştır.” Menhus 31 Mart hadisesinde ve diğer müşevveş ve heyecanlı hadiselerde akilâne hareket eden Bediüzzaman, toplumunda akilâne hareketi için çaba göstermiştir.
Hadiselerin karışıklığından istifade ederek şahsî garazları ve fikr-i intikamı uyandıran cerbezeli ve mugalâtalı ve ağrazlı muharrirlere de uyarılarda bulunan Bediüzzaman, hem toplumun hem basının i’tidalini sağlamaya çalışarak vatanın âsayişine büyük hizmet etmiştir. “Kaç defa büyük içtimâlarda heyecanları hissettim. Korktum ki, avam-ı nas siyasete karışmakla âsayişi ihlâl etsinler.” diyen Bediüzzaman, büyük olayların memleket aleyhine ortaya çıkaracağı zararları en aza indirmeye çalışmış, halkın tahriklere kapılarak âsayişi ihlâl etmemesi için büyük gayret sarf etmiş, olayların heyecanına kapılan insanları teskin etmiştir. Kısacası Bediüzzaman nerede bir ateş görse söndürmeye çalışmıştır.
Bize düşen vazife ise hayat-ı içtimâiyeyi alâkadar eden çok hakikatlere temas eden Divan-ı Harb-i Örfî gibi eserleri okuyarak, içtimâî hayatta karşılaştığımız hadiselere karşı rotamızı ve tavrımızı belirlemektir.